Lübnan, 2019 yılına siyasi ve ekonomik kriz başta olmak üzere birçok sorunla girmeye hazırlanıyor.
Krizlerin ve çatlakların bir sonraki yıla devrederek kronikleştiği Lübnan’da 2019 yılına girerken sorulan temel sorulardan biri, “mevcut sistemin sürdürülebilir olup-olmadığı.” Bu çerçevede, köklü yapısal değişiklikler hayata geçirilmeden iç krizlerin sona erdirilemeyeceği savunuluyor ancak ülkenin iç şartlarından dolayı yapısal değişikliklerin gerçeklekleştirilmesi oldukça zor.
İç savaşın kalıntıları
Ülkede neredeyse kronikleşmiş hale gelen birçok sorunun temel sebebinin 1975-1990 yılları arasında yaşanan iç savaşın ardından uygulanmaya başlanan mezhep esaslı sistem olduğu belirtiliyor.
Devlet idaresinin ve kurumların din ve mezhepler arasında bölüşüldüğü bu sisteme göre cumhurbaşkanının Maruni, başbakanın Sünni ve meclis başkanının Şii olması gerekiyor. Ülkede okullar, hastaneler, ordu ve temel hizmetleri sağlamakla yükümlü resmi yapılar dahil bakanlıklar ve devlet kurumları da bu sisteme göre şekillendiriliyor. Vatandaş-devlet ilişkisi dini liderler veya gücü elinde tutan politik hareketler üzerinden sağlanıyor.
2018 yılında siyasetçilerin ve vatandaşların kronikleşmiş sorunlara ilişkin değerlendirmelerinde iç savaş döneminin izlerine ve mezhepçi sisteme birçok kez atıf yapıldı.
Genel olarak mevcut sisteme ilişkin şu görüşler öne çıkıyor:
- Mezhepçi sistem Lübnanlılık üst kimliğinin oluşmasına engel oluyor.
- Mevcut siyasi hareketlerin tamamı iç savaşa milis güçleri olarak katıldı. Siyasi hareketlerin liderleri de iç savaş döneminde birbirleriyle savaştı. Bu durum ülkenin idaresi konusunda ortak kararların alınması ve yol haritalarının oluşturulmasına engel oluyor.
- Mezhepçi sistem her grubun gücünü korumaya çalışması veya artırmaya çalışması nedeniyle temel kamu hizmetleri dahil devlet sisteminin işleyişini aksatıyor. Yine yolsuzluk gibi yıkıcı sorunlarla mücadele edilmesine engel oluyor.
- Mevcut mezhepçi sistemin değişmesi gerekiyor. Ancak değişim, gücü elinde tutan din-mezhep esaslı yapılar ve siyasi hareketlerin güçlerini kaybetmeleri anlamına geliyor.
Bu nedenlerle, Lübnan içinde mezhepçi sistemden bizzat siyasetçiler dahil herkes rahatsızlık duyduğunu belirtse de değişim için harekete geçen çok küçük bir kesim var.
9 yıl sonra genel seçim
Lübnan, 6 Mayıs’ta genel seçimler için sandık başına gitti. Dokuz yılın ardından yapılan seçimlerde meclisteki kadim partilerin etkisinin azaltılması, yeni yüzlerin ve hareketlerin de meclise girebilmesi amacıyla yeni bir sistem uygulandı.
Seçim öncesinde mezhepçi sisteme karşı çıkan, laiklik ve Lübnanlılık kimliğinin şekillendirdiği bir sistemin kurulması gerektiğini savunan hareketler kendilerini göstermeye başladı.
Ancak her ne kadar yeni bir seçim kanunu uygulansa da mezhepçi sistemin öngördüğü kotalar, mevcut sistemin kökleşmiş olması, vatandaşların iç savaşın izlerini taşıyan korkuları gibi sebeplerle sandıktan yine kadim hareketlerin hazırladığı listeler çıktı.
Seçimin şaşırtıcı sonucu ise, Hizbullah’ın ve seçimlere birlikte girdiği Emel Hareketi ve Hristiyan partilerin zafer sayılabilecek bir sonuçla çıkması oldu.
Parlamentoda veto gücü elde eden Hizbullah ve müttefiklerinin bu başarısında 2017 yılı sonlarında yani seçimden birkaç ay önce yaşanan bir başka krizin etkisi olduğu öne sürüldü.
Hariri’nin sürpriz istifa açıklaması
2017 yılı Kasım ayında dönemin başbakanı Saad Hariri, Suudi Arabistan’a gitmiş ve Riyad’dan bir basın açıklaması yaparak istifa ettiğini duyurmuştu. İç savaş döneminde ve sonrasında çoğunlukla çatışmalı ve gergin ilişkiler yaşadığı Hizbullah’a ve müttefiklerine karşı sert ifadeler kullanan Hariri’nin bu çıkışı Lübnan içinde çalkalanmaya sebep oldu.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aon ve Hizbullah dahil ülke içinden yapılan açıklamalarda Hariri’nin Suudi Arabistan’da rehin alındığı ve açıklamayı zorla yaptığı öne sürüldü. Fransa’nın da araya girmesiyle Hariri Lübnan’a döndü ve rehin alındığı yönündeki iddiaları yalanladı.
Çeşitli ülkelerin de girişimleri ve Aon’un “istifayı kabul etmiyorum” açıklamalarıyla kriz birkaç hafta içinde yatıştırılsa da Lübnan içindeki Sünni ittifakın lideri olarak bilinen Hariri’nin bu çıkışı kendi tabanını da etkiledi.
Meclis seçimlerinde Hariri’nin lideri olduğu Müstakbel Hareketi’nin kitlesini oluşturan halkın bir kısmı tepki göstererek oy kullanmadı. Aynı zamanda Sünni kanattan öne çıkan yeni isimlerin oyların bölünmesine sebep olduğu belirtiliyor.
Hükümet krizi
Meclis seçimlerinin ardından Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aon, Saad Hariri’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi. Mevcut takvime göre Haziran’ın sonu itibariyle yeni hükümetin göreve başlaması öngörülüyordu.
Ancak gerek seçim sonuçlarından Hizbullah ve müttefiklerinin zaferle çıkmasından rahatsızlık duyan çevrelerin müdahaleleri ve gerekse iç siyasi hareketler arasındaki çekişme bir hükümet krizine dönüştü.
2018 yılının son günlerinde hala hükümetin kurulamadı. Lübnan’da bazı hareketlerin daha fazla bakanlık istemesi gibi görünen sebeplerin krizi derinleştirdiği öne sürülüyor.
Ancak birçok siyasi krizde olduğu gibi hükümet kurma krizinde de temel sebebin bölgedeki son gelişmelerle doğrudan ilişkisi olduğu savunuluyor.
Lübnan iç savaşına müdahale eden Suriye güçleri Lübnan Başbakanı Refik Hariri’ye yönelik suikastin ardından yaşanan gelişmelerle 2005 yılında ülkeden çekildi.
Bu süreçte, ülke içindeki siyasi hareketler 8 Mart (Suriye ve İran kampına yakın Hizbullah ve müttefikleri) ve 14 Mart (Suudi Arabistan ve ABD kampına yakın Müstakbel hareketi ve müttefikleri) şeklinde iki ana bloğa bölündü. Her iki blok da yakın durdukları ülkelerle yakın ilişkilerini sürdürüyor ve Lübnan içindeki adımlarını da yine bu ilişkilere göre şekillendiriyor.
Bu nedenle, seçim sonuçlarının Hizbullah’ın lehine olmasının yanı sıra Suriye’deki vekalet savaşının sonuçları gibi sebepler de bölgesel güçlerin çekişmesini Lübnan içine taşıyor.
Ekonomik kriz
Lübnan, iç savaşın yarattığı yıkım ve sonrasında yaşanan siyasi krizler nedeniyle uzun süredir ekonomik kriz yaşıyor.
Turizm, hizmet sektörü, bankacılık ve ülke dışında yaşayan Lübnanlılar’ın gönderdikleri paralar ekonominin temel girdileri arasında.
Ancak bölgedeki gelişmeler turizm başta olmak üzere Lübnan’a oldukça olumsuz yansıdı. Artık idare edilemez hale gelen ekonomik krize çözüm olması için başlatılan girişimler sonucu CEDRE adı verilen konferanslar yapıldı.
Ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinin olduğu 50 ülkenin ve uluslararası para fonunun Lübnan’a düşük faizle kredi vermeleri için ikna edildiği bu konferanslar 2018 yılında da sürdü. Lübnan’a 11 milyar dolarlık kredi ve destek verileceği duyuruldu.
Ancak kredinin sağlanmasının temel şartı, fonların harcanacağı projelerin hazırlanması. Lübnan’daki siyasi kriz nedeniyle hükümetin kurulamaması ve hükümetin olmaması nedeniyle proje hazırlanamaması konferansta vaad edilen desteğin aktarılamamasına sebep oluyor.
Son olarak uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Lübnan’ın notunu B3 olarak belirleyerek durumunu durağandan negatife çevirdi.
Mülteci krizi
Lübnan’ın 2018 yılında da karşı karşıya kaldığı bir diğer sorun ise Suriyeli mülteciler oldu. Ülkedeki ekonomik ve siyasi krizlere ek olarak 1 milyondan fazla Suriyeli’nin Lübnan’a akın etmesinin mevcut sorunları derinleştirdiği savunuluyor.
Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşlar ise, Lübnanlı yetkilileri mülteci sorununu ekonomik kriz gibi sorunlara gerekçe yapmakla ve mültecileri hedef göstermekle suçluyor.
Lübnanlı hükümet yetkilileri ise Rusya’nın da girişimleriyle mültecilerin geri dönüşü için Suriye hükümetiyle hala temas halinde. Bu çerçede 2018 yılında 150 binden fazla Suriyelinin geri döndüğü savunuluyor. Ancak BM ve çeşitli STK’lar mültecilerin geri dönüşü için şartların oluşmadığını savunuyor.
Tünel gerginliği
Teknik olarak İsrail’le hala savaş halinde olan Lübnan, 2019 yılına Lübnan-İsrail sınırındaki tünel gerginliğiyle giriyor.
2018 yılında, Lübnan’daki Hizbullah varlığını kendisine tehdit olarak değerlendirilen İsrail’den birçok açıklama yapıldı. Zaman zaman iki ülke arasındaki tansiyon savaş ihtimalinin gündeme geldiği noktalara kadar tırmandı.
Son olarak Aralık ayının başında İsrail, “İran’ın Suriye’deki askeri varlığını Lübnan’a taşıdığını” iddia ederek Lübnan’ı buna göz yummakla suçladı.
İsrail, Lübnan-İsrail sınırındaki bir kısmı 2006 yılındaki savaştan kalma tünellerin imha edilmesi gerekçesiyle Kuzey Kalkanı adını verdiği bir operasyon başlattı.
Operasyonun hala devam ettiği sınırda durumun sakin ancak gergin olduğu biliniyor.
İsrail’in bu operasyonuna karşı Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aon ve Lübnan ordusundan İsrail’in herhangi bir saldırısının “Lübnan’a yapılmış saldırı olarak değerlendirileceğini ve karşılık verileceğini” belirten açıklamalar yapıldı.
Lübnan’ın 2019 yılında karşı karşıya kalacağı sorunlar arasında Hizbullah’ın durumu da var. Örgütün Lübnan içinde siyasi ve askeri açıdan izolasyonunun mümkün olmadığı biliniyor. Ancak aynı zamanda ülke içinde çeşitli çevreler Hizbullah’ı ülkeye savaş riskini taşımakla suçluyor.