Lübnan, 1948’den itibaren savaş şartları nedeniyle topraklarından kaçan veya İsrail tarafından göçe zorlanan Filistinlilerin göç etmeye başladığı ülkelerden biri.
İsrail’in resmi olarak kurulduğu 1948’de Lübnan’a göçen Filistinli sayısı 100 bin civarında idi. Bugün bu sayının yaklaşık yarım milyona ulaştığı tahmin ediliyor.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu Filistinli Mültecilere Yardım Dairesi (UNRWA) kayıtlarına göre, Lübnan’daki Filistinlilerin yaklaşık yarısı ülke içindeki 12 kampta yaşıyor. Kampların çoğu ilk mülteci akınlarında geçici olarak çadır kentler şeklinde düzenlenmiş yerler. Ancak Filistin sorunu on yıllardır çözülemedi ve mülteciler de topraklarına geri dönemedi. “Geçici’ olarak Lübnan’a göç eden Filistinlilerin yaşadığı kamplar da on yıllar içinde derme çatma binaların yükseldiği gettolara dönüştü.
Beyrut içindeki Burj El Barajneh kampı da ülkedeki diğer birçok kamp gibi ilk mülteci akınlarının olduğu dönemde kurulmuş.
Kampı, ‘inci ayakkabılı kız’ ve Filistinlilerin durumuna dair birçok ayrıntıya vakıf, ‘her şeye rağmen umutlu’ arkadaşıyla geziyoruz. İkisi de adlarının verilmesini, fotoğraflarının çekilmesini istemiyor; kabul ediyoruz. Birçok kamp sakini “sıkıntı yaşayabilirim” diyerek haberde isimlerinin geçmesinden tedirgin oluyor.
İnci ayakkabılı kız henüz 18 yaşında. Kamp içinde Filistinli çocuklara yönelik bir merkezde karşılaştığımda ilk dikkatimi çeken şey üstü incilerle süslenmiş ancak altı çamurlu beyaz ayakkabıları oldu. Kampın labirent gibi, çamurlu ve çukur dolu sokaklarıyla kampta yaşayan genç neslin beklentilerini anlatan en çarpıcı sembollerden biri olabilir incili ayakkabılar.
“Kamp dışında yaşamayı şart koştum”
İnci ayakkabılı kız nişanlı olduğunu ve gelecek yıl evleneceğini söylüyor. Evlenme teklifini kabul ettiğinde ilk şartı da “kamp dışında bir yerde yaşamak” olmuş. Biz bu konuşmayı yaparken etraftakiler damat adayının çalıştığını ve maddi durumunun iyi olduğunu anlatıyor. Damat adayı da başka bir Filistin kampında yaşıyor aslında ancak çok fazla Filistinlinin sahip olmadığı düzenli bir işi var.
Lübnan’daki Filistinlilerin 2007 yılına kadar 70 kadar iş kolunda çalışmaları yasaktı. 2007 yılında uluslararası kuruluşların da baskıları ile bu kısıtlama 20 iş koluna indirildi. Ancak Filistinliler, BM’ye mülteci olarak yaptıkları kayıtlar sayesinde temin edebildikleri belgelerle ‘resmi olarak görünür’ olabiliyorlar. Bu nedenle, zamanla yasal sınırlamalar kalksa da günlük hayata yansıması pek mümkün olmuyor.
Şöyle ki Lübnan devleti, Filistinlerin ‘geçici mülteci’ kategorisinde kalmasını istiyor. Günümüzde ülkedeki Filistinlilerin çok büyük kısmı Lübnan’da doğmuş olsalar da Lübnan vatandaşı olamıyorlar. Hastanelerden ücretsiz faydalanmak, Lübnanlı çocuklarla aynı okullarda öğrenim görmek veya ücretsiz üniversiteye gitmek, mülk edinmek veya miras bırakmak gibi haklardan yoksunlar.
Lübnan’ın Filistinli mülteciler konusunda en fazla eleştirildiği noktalardan biri de, “Filistinlilere vatandaşlık hakkı verilmese bile ülkedeki diğer yabancılarla eşit haklar sağlanmaması.”
Mülteci kimliğiyle yaşıyorlar
Burj El Barajneh kampının çok dar ve düzensiz sokaklarını gezdiren ‘her şeye rağmen umutlu' rehberim kamptaki gençlerin durumunu anlatıyor:
“Üniversiteye kadar kamptaki okullarda okuyabiliyoruz ama sonrası çok zor. Çünkü biz ücretsiz üniversiteye gidemiyoruz. Diğerleri de çok pahalı. Ancak UNRWA masrafı karşılarsa üniversite okuyabiliyoruz.”
Bunları anlatırken güneş görmeyen ve keskin nem kokusunun insanın yüzüne çarptığı dar sokaklarda duvar diplerinde oturan gençleri gösteren rehberim, “Görüyorsun gençleri. Okumak için çoğu çocuğun hevesi olmuyor. Okusak bile birçok işte çalışamıyoruz. Eskiden 70 işte çalışmamız yasaktı, şimdi bu sayı azaldı ama Lübnan’da zaten kriz var. İş olduğunda Lübnanlıları tercih ediyorlar. Zaten bütçe kesintisi olacak diyorlar. Eğer öyle olursa ve UNRWA da bütçesini azaltırsa bizim için çok kötü olur” diye konuşuyor.
Birçok gencin legal veya illegal yollardan başka ülkelere gitmeye çalıştığını anlatan rehberim mülteci kimlikleri ile pasaport alabildiklerini ancak vize almanın çok zor olduğunu söylüyor.
Nitekim, Lübnan’daki diğer Filistinliler gibi Burj El Barajneh kampının sağlık ve eğitim gibi birçok ihtiyacı UNRWA başta olmak üzere yardım kuruluşları tarafından karşılanıyor. Yine UNRWA ve Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşların raporlarında vurgulandığı gibi Filistinli mülteciler arasında erken yaşta öğrenimi bırakıp çalışmaya başlayan çok sayıda çocuk da var.
Kampta sadece geleceğe dair ümitsizlik değil, birbirini besleyen sorunlar yumağının bir sonucu olan maddi yetersizlik de göze çarpıyor. Lübnan’da Filistinli mülteciler genellikle inşaat, temizlik, terzilik, garsonluk gibi geçici ve sigortasız işlerde çalışıyor.
Filistin kampları gri bölge
Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarındaki yaşam standartları genel olarak oldukça kötü. Filistinlilerin ülkede geçici sayılmaları yasal statülerinin de askıda tutulmasının yanı sıra yaşadıkları yerleri de gri alanlar haline getirmiş yıllar içinde.
Filistinli gruplar kampların sorumlusu ancak altyapı gibi hizmetlerin devlet tarafından sağlanması gerekiyor. Diğer taraftan çadır kentlerin düzensiz binalara dönüşerek gettolaştığı bu bölgelere altyapı inşa edilmesi, gerçekleştirilmesi oldukça zor bir proje gibi görünüyor. Kaldı ki böyle bir niyet de yok resmi makamlarda.
Mesela, gezdiğimiz Burj El Barajneh kampında elektrik hatları ve su boruları içiçe geçmiş durumda. Sokak boyunca duvarlarda asılı olan hatlar yağmurlar başladığında oldukça tehlikeli olabiliyor. Kamptakiler her yıl ortalama 170 kişinin suya karışan elektrik çarpması nedeniyle öldüğünü söylüyor.
Diğer taraftan Filistinler ve mülteci kampları 1948’den beri Lübnan iç siyasetinin ve iç savaşının da ana unsurlarından biri oldu. İç savaş döneminde Falanjistlerin Sabra ve Şatilla kamplarında yaptığı katliam ve “kamp savaşları” olarak adlandırılan kanlı çatışmalar da hala hafızalarda.
Günümüzde ise, bazı radikal grupların özellikle sınırlara yakın kamplara sızmaya çalışması gibi önemli sorunlar yaşanıyor. Kamp içindeki Filistinli gruplar arasında silahlı çatışmalar yaşanabiliyor ve gerginliğin çok büyüdüğü durumlara Lübnan güvenlik güçleri müdahale ediyor.
Filistinli mültecilerin Lübnan’da karşılaştığı sorunlar sadece devletin ‘kalıcı statü vermeme’ çabası değil, ülkenin yakın tarihinin ve iç siyasetinin de izlerini taşıyor. Ülke basınında Filistinli mültecilere yönelik ayrımcılıktan nefrete kadar birçok ifade ile karşılaşmak da mümkün.
“Suriyelilerin bir devleti var”
Lübnan, 1 milyondan fazla Suriyeli mülteciyi de barındırıyor. Suriyeli mülteci akınları ile birlikte ülkedeki Filistinli mültecilere ayrılan bütçeler ve yardımlar da azalmaya başladı.
Sağlık sorunları olduğunu anlatan Burj El Barajneh kampındaki mültecilerden biri “Bizim devletimiz olsaydı biz de mülteci gibi olurduk. Mülteci kimdir? Suriyeliler mültecidir. Biz, Suriyeliler gibi değiliz, onların devleti var, kimlikleri var, pasaportları var” diyor.
Lübnan, resmi olarak Filistin’i tanıyor ve Beyrut’ta Filistin Büyükelçiliği bulunuyor. Buna karşılık İsrail’in büyükelçiliği veya resmi temsil edildiği bir kuruluş olmadığı gibi ‘düşman ülke’ olarak tanımlanıyor.
Ancak ülkeler Filistin’i tanısa da Filistin sorununun çözülememesi ve Filistinlilerin resmi olarak bir devletlerinin olmaması mültecilerin bulundukları ülkelerdeki statülerini ve resmi işlemleri dahil günlük hayatlarını doğrudan etkiliyor.
“Filistin'e dönmek isterim”
İnci ayakkabılı ve her şeye rağmen umutlu iki arkadaşın rehberliğinde gezdiğimiz kamp sokaklarında Filistin ve Filistinli grupların bayrakları asılı. Onlarca duvarda Kudüs, Mescid-i Aksa, Hanzala, Yaser Arafat resimleri çizilmiş.
Parlak bir gelecek hayali gibi birçok motivasyonun olmadığı kampta bir genç nasıl yaşar, bir gününü nasıl geçirir?
Bu soruyu rehberlerimize soruyoruz. İnci ayakkabılı kız kamp içindeki bir merkezde Suriyeli çocuklara ders verdiğini ve günlük rutinini anlatıyor.
‘Her şeye rağmen umutlu' rehberimiz de, “Yapacak çok birşey yok. Biz şanslıyız çünkü çalışacak işlerimiz var. Her şeye rağmen umutlu olmak lazım, hala yaşıyoruz” diyor.
“Peki hiç görmediğin, hatta anenin babanın bile görmediği Filistin’e dönme imkanın olsa gider misin?” diye soruyoruz.
“Filistin bizim toprağımız, mümkün olsa geri dönmek isterim ama durum giderek daha da zorlaşıyor. Yine de umutluyum. Ben gidemesem de bizden sonrakiler gidecek” diyor.