Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Türkiye’de gazetecilere yasalar yoluyla baskı uygulandığını bildirdi.
2011 yılında tüm dünyada gazetecilere yönelik saldırılara yer veren raporunu yayınlayan CPJ, özel bir makaleyle Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerine dikkat çekti
Gazetecileri Koruma Komitesi, raporunda en çok gazeteciyi hapseden ülkeler arasında Türkiye’yi de sayıyor. Komite 42 gazeteciyi hapseden İran’ı birinci sıraya koyarken, sekizer gazeteciyle Türkiye ve Suriye’yi 6 ve 7’inci sıraya yerleştiriyor.
New York merkezli CPJ geçen yıl da Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısını, resmi rakamları temel alarak, 8 olarak vermiş, gerçek tutuklu gazeteci sayısını az verdiği suçlamasıyla Türkiye’de basın ve insan hakları kuruluşlarından yoğun eleştiri almıştı. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun son rakamlarına göre Türkiye’de 106 gazeteci tutuklu bulunuyor. CPJ bu yıl da sayıyı aynı vermekle birlikte Türkiye’ye yönelik eleştirilerini arttırdı.
Gazetecileri Koruma Komitesi direktör yardımcısı Robert Mahoney’in yaklaşık 20 kadar medya yöneticisi, gazeteci, akademisyen, avukat ve insan hakları eylemcileriyle yaptığı söyleşilere dayanarak kaleme aldığı makalede, Türkiye’de muhalif bir gazetecinin hazırda bir avukat tutmasının artık gerekli olduğu belirtiliyor. “Reformlardan vazgeçen Türkiye, yasalar yoluyla baskı uyguluyor,” başlıklı yazı, eski ve yoruma açık basın yasasının muhalif gazeteci ve yorumculara karşı hukuk sistemi ve yetkililer tarafından silah olarak kullanıldığını savunuyor.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi bünyesine katma isteğinin kaybolduğuna dikkati çeken rapor, üçüncü kez üst üste seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da insan hakları konusunda Avrupa’dan nutuk dinlemeye hevesli olmadığını kaydediyor.
Ayrıca Türkiye’nin yıllık yüzde 9 ekonomik büyümeye sahip bir ve Arap Baharı sayesinde siyasi nüfuzunu arttırmayı başarmış bir ülke olduğunun altını çizen rapor, Amerikan yönetimini insan hakları ve basın özgürlüğü konusunda Türkiye’yi sorgulamada çekimser davranmakla suçluyor. Örgüt raporunda, “Washington, Türkiye’nin ‘bir NATO üyesi ve bölgede kritik bir Amerikan müttefiki olduğu; İran, Irak ve Suriye gibi komşularına kıyasla daha ilerici ve laik bir demokrasiye sahip, ifade özgürlüğü konusunda model bir ülke olduğu’ söyleminden rahat,” ifadesine yer veriyor.
Raporda ifadelerine yer verilen NTV muhabiri ve Vatan gazetesi köşe yazarı Ruşen Çakır, “Batılılar Türkiye’de olanları anlayamıyor. Bir yanda Ortadoğu’ya örnek bir Türkiye, öte yandan basın özgürlüğü açısından kötü haberler geliyor,” diye konuşuyor. Rapor, “Türkiye’de medyayı kutuplaştıran, araştırmacı gazeteciliği boğan, karmaşık siyasi, bürokratik ve ticari çıkarların” varlığına dikkati çekiyor, çağdışı ve katı yasaların bu çatışan güçleri basının aleyhine işleyecek şekilde desteklediğini belirtiyor.
Yasal sistemin Adalet ve Kalkınma Partisi ve “derin devlet” adıyla bilinen eski sisteme bağlı aşırı milliyetçiler ve Kemalistler arasında bir savaş alanına dönüştüğünü belirten CPJ raporu, Türkiye’de gazetecilerin bu savaşın mağduru olduğunu savunuyor.
Ergenekon, Balyoz ve Kürtlerle ilgili davalardan örnekler veren rapor, Türkiye’de gazetecilere karşı tahminen 4 ila 5 bin arasında ceza davası açıldığını bildiriyor. Rapor tüm bunlara ek olarak medya kuruluşlarının şirketler tarafından idare edilmesinden dolayı bu şirketlerin yetkililerle ters düşerek medya dışındaki işlerle ilgili çıkarlarını tehlikeye atmak istemediğini, bunun da cezasını her siyasi düşünceden gazetecilerin çektiğini belirtiyor. Böylesi bir ortamda işini kaybetmek ya da dava edilmek istemeyen gazeteci ve yorumcularsa oto-sansüre gitmek zorunda kalıyor.
Gazetecileri Koruma Komitesi’ne konuşan hukuk uzmanları, Türkiye’de ifade özgürlüğünü doğrudan ya da dolaylı olarak kısıtlayan çok sayıda madde bulunduğunu ve bunların çoğunun muğlak, yoruma açık hükümler olduğunu belirtiyor.
1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Yasası’nın da özellikle Kürt sorunu gibi konularda medya üzerinde baskı unsuru olduğuna dikkati çeken CPJ raporu, Avrupa Konseyi insan hakları komiseri Thomas Hammarberg’in geçen yıl Temmuz ayında yazdığı bir başka rapora yer veriyor. Türkiye’nin geçmişte tabu olarak görülen bazı konularda ilerleme sağladığının altını çizen Hammarberg raporunda, Türk yetkililerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin on yılı aşkın bir süredir Ankara aleyhine aldığı çok sayıda karara zemin oluşturan koşulların üzerine etkili bir şekilde eğilmemesinden yakınmıştı.
Türkiye’de yalnızca yazılı ve görsel basın değil, İnternet’in de savcılar tarafından hedef alındığına dikkati çeken CPJ raporu, 2007 ve 2010 yılları arasında dünyanın en popüler video paylaşım sitesi YouTube’a erişimin yasaklandığını hatırlatıyor, yaklaşık 15 bin web sitesinin halen Türkiye’den erişime kapatıldığını belirtiyor.
Basının kendini oto-sansüre zorladığı bir dönemde gazetecilerin haber almak ve yaymak için Twitter gibi blog sitelerine yöneldiğini yazan CPJ raporu, yetkililerin gazetecilerin çalışmasını engellediği ortamlarda da “yurttaş gazetecilerin” bu blog siteleri üzerinden haber yaydığını kaydediyor.
Gazetecileri Koruma Komitesi’nin ‘2011’de Basına Saldırılar’ adlı raporunda tüm dünyada geçen yıl 46 gazetecinin öldürüldüğü bildiriliyor. Raporda Pakistan, geçen yıl olduğu gibi en çok gazetecinin öldürüldüğü ülke olarak liste başında.
Rapor ayrıca Arap Baharı’nın yolaçtığı siyasi ayaklanmalar yüzünden görev başında ölen gazetecilerin sayısında rekor artış olduğuna dikkati çekiyor.
Raporun girişi:
Reformlardan vazgeçen Türkiye kanun yoluyla baskı uyguluyor
Rob Mahoney
Bugünün Türkiye’sinde muhalif gazetecinin el altında bir avukat bulundurması sart. Basın, çatırdayan bir hukuk sisteminin ve her düzey politikacı ile resmi yetkilinin muhabirler ve muhalif yorumculara karsı silah olarak kullanmanın cazibesine karsı koyamadıgı antika, muğlak bir mevzuatın gölgesinde çalısıyor.