Bir grup akademisyen, meslektaşlarının ve öğrencilerinin terörle mücadele yasaları çerçevesinde sık sık hapsedilmelerine karşı bir kampanya başlattıklarını açıkladı. Akademik personel ve araştırma özgürlüğünü savunan GIT adlı uluslararası çalışma grubu, Fransa, Kuzey Amerika, İngiltere, ve Almanya’dan sonra faaliyetlerini Türkiye’de başlattı. Önde gelen bir akademisyen, yüzü aşkın öğrencinin hapsedildiğini, çoğunun PKK sempatizanı olmakla suçlandığını söylüyor.
Kampanya organizatörlerinden Doç. Dr. Zeynep Gambetti terörle mücadele yasalarının uygulanması sırasında şeffaf davranılmadığına dikkati çekiyor. Resmi rakamlara göre yüz öğrencinin gözaltında ya da tutuklu bulunduğunu söyleyen Gambetti özellikle bir öğrencinin bir yıl önce poşu giydiği için tutuklandığına dikkati çekiyor. Filistinli gerillalarla ve PKK militanlarıyla sık sık özdeşleştirilen, bir başka deyişle ‘siyasileştirilen’ poşu, gerçekte Güneydoğu’da erkek-kadın, halkın sıkça kullandığı bir eşarp türü, ya da halk ağzında bir “dolama”. Zeynep Gambetti’ye göre ‘yanlış zamanda yanlış yerde bulunan’ bu öğrenci, giydiği eşarbın bedelini bir yıldır cezaevinde tutularak ödüyor. “Bu son terörle mücadele yasasının sonucu” diyen Gambetti, bu yasanın insanları uzun süre yargılanmadan gözaltında tuttuğunu, bazılarının iki yıldır hapis yattığını belirtiyor.
Yalnızca geçtiğimiz hafta 150 kişi, PKK bünyesinde faaliyet gösteren Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) üyesi olmak suçundan gözaltına alındı. Bunların çok azı salıverildi, çoğu hala tutuklu. İnsan hakları örgütlerine göre 6 binin üzerinde kişi aynı suçtan cezaevinde, yıllar olmasa bile aylardır haklarında bir resmi iddia olmadan, hatta mahkeme yüzü görmeden hapis tutuluyor. Bu da devletin, yargı kararı olmadan kişilerin tutukluluk hallerinin sürdürülmesini bir tür cezalandırma yöntemi olarak kullandığı yönünde eleştirilere yol açıyor.
Avrupa Konseyi insan hakları komiseri Thomas Hammerberg’e göre bu eleştirilerde haklılık payı var. Hammerberg, gözaltı sürelerinin Türkiye’de yetkililerce istismar edildiğini söylüyor. “Eğer sıkça rastlanan bir duruma daha da sık rastlanıyorsa,” diye konuşan Hammerberg, Türkiye’de savcıların tutuklama talebini yargıçların, konuyu hiç irdelemeden onayladığını ve bu duruma da sıkça rastlandığını belirtiyor. Hammerberg “Bu Türkiye’de artık olağan bir şey oldu,” diyor.
Hem dışardan, hem de içerden eleştirilerin dozajı artınca Adalet Bakanı Sadullah Ergin harekete geçme sözü verdi. Adalet Bakanı Ergin “Tutuklamaya, tutuklamanın devamına, tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılacaktır” diye konuştu.
Adalet Bakanı’nın söz verdiği reformlar halen Meclis’te görüşülüyor ve bu reformların gelecek ay yasalaşması bekleniyor. Hükümet adli reformların özellikle gazetecilerin ve yargı kararı olmadan yapılan tutuklamaların durumuna eğileceğini belirtiyor.
Ancak insan hakları örgütleri Türkiye’deki reformları yeterli bulmuyor, ifade özgürlüğü konuları ya da haksız yargılamalara yeterince eğilmediğini savunuyor. New York merkezli İnsan Hakları Gözlem örgütü tüm bu reformları yüzeysel buluyor. Örgütün Türkiye temsilcisi Emma Sinclair-Webb yapılanları “vitrin süsü” diye niteliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıçlarından Rıza Türmen, reform vaatlerine rağmen mevcut terörle mücadele yasaları çerçevesinde gözaltı sorunlarının devam edebileceği uyarısında bulunuyor. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Türmen, tutuklamaların devamı için sanıkların adaletten kaçma ya da delil yoketme olasılıklarının irdelenmesi gerektiğini, ancak bu tarz suçlamalarda yargıçların bu sorunlara eğilme gereksinimi bile duymadığını söylüyor. Türmen, Adalet Bakanı Ergin’in vadettiği reformların özellikle bu sorunlara eğilmediğini, bunun da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kabul görmeyeceğini belirtiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geçen yıl en fazla aldığı karar Türkiye’yle ilgiliydi. 228 kararın 83’ü insanların yargı kararı olmadan tutukluluk hallerinin devamını ilgilendiriyordu. Türkiye’de binlerce kişinin yıllar süren “tutukluluk halleri” aynı sebeplerden devam ediyor. Uzmanlarsa bu durumun sürmesi halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davaların da eksilmeyeceğine dikkati çekiyor.