Erişilebilirlik

"Kara Salı"dan Sonra Ne Olacak?


Türk lirası, Salı günü 2018 yılında yaşanan ani değer kaybını bir kenara bırakırsak 2001 krizinden bu yana Amerikan doları karşısındaki en yüksek değer kaybını yaşadı.

Reuters Erdoğan’ın Ekonomi Politikasını Değerlendirdi

Reuters haber ajansı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye'nin 720 milyar dolarlık ekonomisini, riskli bir yeni yola soktuğunu öne sürdü. Haberde Erdoğan’ın faiz indirimlerini; istihdamı, ihracatı ve büyümeyi arttıracağı, yükselen enflasyonu ve para birimindeki erimeyi durduracağı iddiasıyla savunduğu kaydedildi.

‘’Erdoğan, 2023 ortalarına kadar yapılacak seçimler öncesinde kamuoyu yoklamalarının kötüleşmesiyle politika değişikliğine gitti” görüşlerine yer veren Reuters, bazı ekonomistlerin bu kararı “pervasız” olarak değerlendirdiğini yazdı. Ajans, bu ekonomistlerin, faiz kararını “halkın gelirlerini ve tasarruflarını aşındıracak bir ‘deney’ olarak tanımladıklarını da bildirdi.

Haberde, Eylül ayından bu yana farklı açıklamalar ve politika kararlarıyla şekillenen stratejinin ana unsurlar şu şekilde sıralandı:

İhracatı öne çıkararak cari açığı dengeleme

Merkez Bankası, Erdoğan'ın baskısı altında, Eylül ayından bu yana politika faizini 400 baz puan indirerek yüzde 15'e çekti. Gevşeme, lirada dolar karşısında yüzde 33'lük bir düşüşe yol açtı, ithalat yoluyla enflasyonu arttırdı ve Türkiye’yi diğer merkez bankalarının fiyat artışlarını durdurmak için kemerleri sıktığı bir dünyadan ayırdı.

28 Ekim'de Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu beklenmedik bir açıklama yaptı: Türkiye'nin yüzde 20'lik enflasyonunu yüzde 5 hedefine indirmenin en iyi yollarından birinin, "sürdürülemez" cari açığı cari fazlaya çevirmek olduğunu söyledi. Erdoğan'ın Mart ayında atadığı Kavcıoğlu, üç aylık enflasyon güncellemesinde, cari fazla verildiği zaman uzun soluklu fiyat istikrarını yakalamanın mümkün olacağını kaydetti.

İhracat geçen ay yüzde 20 artarak 21 milyar dolara yükseldi, ithalatı geride bıraktı ve 12 aylık cari işlemler ekside kalmasına rağmen son ticaret fazlalarının artmasına yardımcı oldu. Liradaki zayıflıktan yararlanan makine, otomobil ve tekstil ihracatı, ekonomiyi bu yıl genel olarak yüzde 10'a yakın bir büyüme yoluna soktu.

Yine de bu sektörler, ekonominin yalnızca bir dilimini temsil ediyor ve performansları küresel talebe bağlı. Hane halkları için daha geniş kapsamlı herhangi bir faydanın etkisini azaltıyorlar. Ekonomistler ayrıca, 167 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç dahil olmak üzere, ithalata ve dış finansmana büyük ölçüde bağımlı olan bir ekonomiyi yeniden dengelemek için, birkaç yıl içinde rekabetçi yapısal reformlara ihtiyaç olduğunu söylüyorlar.

Liranın değerinin düşürülmesi zor ama gerekli bir ayarlama

Türk Lirası yalnızca geçen haftanın başından bu yana yüzde 20 değer kaybetti. Bu, tipik olarak acil durum önlemlerini gerektirebilecek türden bir kayıp, ancak hükümet, ilgili kurumlar veya Merkez Bankası’ndan somut bir müdahale olmadı.

Erdoğan, faiz oranlarına karşı savaşını sürdürme sözü verdiği ve Türkleri devalüasyonu farklı ve daha olumlu bir açıdan görmeye çağırdığı iki konuşmada döviz çalkantısına değindi.

22 Kasım’daki kabine toplantısında kurdaki rekabet gücünün yatırım, üretim ve istihdamda artışa yol açtığını söyleyen Erdoğan, ‘’Ülkemizi, eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz’’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak, Allah'ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız" ifadelerini kullandı.

Faiz indirimlerine şüpheyle yaklaşanlara aksini ispat

Erdoğan, yüksek faiz oranlarının enflasyona neden olduğu şeklindeki alışılmışın dışında bir görüşü uzun süredir benimsiyor. Bu görüşü Merkez Bankası’na empoze etti, son 2-2 buçuk yıl içinde üç Merkez Bankası başkanını görevden aldı ve kurumun güvenilirliğini paramparça etti. Son faiz indirimleri de teorisinin en riskli testi.

Erdoğan bu hafta yaptığı açıklamada, "Enflasyonun sadece parasal daralmayla düşürülebileceği teorisinin kapalı ekonomiler dışında hiçbir karşılığı bulunmadığını gördük. Ülkemizi mandacı iktisatçıları arzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak, insanlarımız işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkum edecek politikaları reddediyoruz" dedi.

MHP lideri Devlet Bahçeli de bugün, faiz oranlarını düşürmenin "alternatifi" olmadığını söyledi; ''Türkiye, faiz kamburundan kurtulmalıdır'' dedi. Bahçeli, " İnsanlarımızın ekonomik sıkıntılarını biliyoruz, artan döviz kurlarından yakınmaların farkındayız, ancak takip edilen politikalar doğrudur, yakında her şey düzelecektir” diye konuştu.

İstihdamı ve yatırımı arttırmak için kamu bankası kredilerinin genişletilmesi

Özel Türk bankaları, sıcak bir ekonomiyi ve olası şirket temerrütlerini canlandırma riskleri nedeniyle kredi oranlarını arttırmakta tereddüt ediyor. Ancak Merkez Bankası’nın öncülüğünde üç büyük kamu bankası, gevşemeye paralel olarak borçlanma maliyetlerini düşürdü.

Bankalar, kredi faiz oranlarında 200 baz puana varan indirimin ardından geçen ay yaptıkları ortak açıklamada, "Bankalarımız, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da ülkemiz ekonomisinin ve istihdamının güçlendirilmesine katkı sağlamaya, müşterilerimizin ve firmalarımızın yanında olmaya devam edecektir" denildi.

Kamu bankaları ayrıca, Corona virüsü pandemisinin olumsuz etkilerini azaltmak için, geçen yıl kredi büyümesini neredeyse ikiye katladı. Bu adım, fiyatları arttırmaya başladı ve Merkez Bankası’nı Mart ayında politika faizini yüzde 19'a kadar çıkaran bir sıkılaştırma döngüsü başlatmaya zorladı.

Pazartesi günü piyasa kapanışında 11,83 olan kur, piyasa kapanışı öncesi 13,50 seviyesini test ettikten sonra 12,80 dolaylarından işlem görüyor.

Gün içinde ABD parası karşındaki değer kaybı yüzde 18’e kadar yükselen liranın akşam saatlerindeki değer kaybı yüzde 12,5 olarak ölçülüyor.

Eylül ayı başında Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun yüzde 19 olan politika faizi oranında indirime gidileceği yönündeki işaretinin ardından yapılan dört puanlık faiz indirimi sonrası Türk lirasının Amerikan doları karşısındaki değer kaybı yüzde 55’i aştı. Aynı dönemde euro karşısındaki değer kaybı ise yüzde 46 oldu.

Bugünkü değer kaybında Cumhur İttifakı liderlerinin faiz karşıtı güçlü söylemlerinin etkili olduğu görüldü. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasına başladığı sırada 11,84 olan kur, MHP liderinin ‘‘faiz kamburdur’’ dediği dakikalarda 12,65 seviyesini gördü.

Prof. Başlevent: ‘‘Rasyonellikten uzak bir yönetim ayan beyan ortaya çıkınca piyasalar da göçtü’’

Bilgi Üniversitesi’nden Cem Başlevent Cumhur İttifakı’nın faiz karşıtı güçlü açıklamalarının Türk lirasını daha da kırılan hale getirdiğinin altını çiziyor.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Başlevent, ‘‘Aslında MHP lideri Bahçeli geçtiğimiz hafta grup konuşmasında kendilerinin ‘'Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir, bunun yanı sıra TBMM’de denge ve denetleme göreviyle mesuldür’' demişti. Gerçekten bugün bu tanıma uygun davransa bir hoşnutsuzluk ifadesi kullansa dolar bu kadar değerlenmeyebilirdi. Ancak Bahçeli’nin de ‘faiz kamburundan kurtulunmalı’ çıkışı Cumhur İttifakı’nın kafa yapısından yekpare olduğunu gösterdi. Rasyonellikten uzak bir yönetim ayan beyan ortaya çıkınca piyasalar da göçtü. Siyasette uzun yıllardır bulunan Cumhur İttifakı’nın iki liderinin ‘erken seçim’ tutumu, esnek olması gereken yeni yaklaşımları kabul etmeyeceği inancının pekişmesi da bu durumu daha da içinden çıkılması güç hale getirdi’ dedi.

Prof. Başlevent: ‘‘Tahvil faizlerindeki yükseliş politika faizindeki indirimin suni olduğunu gösteriyor’’

Meselenin yalnızca salt bir para biriminin değer yitimi olmadığının altını çizen Prof. Başlevent, özellikle Türk şirketlerinin yaşadığı değer kaybının el değiştirmelere yol açabileceğine işaret etti.

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi, ‘‘Faiz meselesi çok enteresan. Politika faizini iki üç puan indireceğiz derken tahvil faizlerini fırlatıyorlar. Politika faizinin yüzde 15 iken piyasada yaşanan panikle birlikte tahvil faizlerinin yüzde 21,6 olması çok büyük hata yaptıklarının politika faizinin suni olarak düşürüldüğünün göstergesi. Merkez Bankası yönetiminin en azından belli bir süre için düşük faizli haftalık repo ihalelerinin durdurulduğunu ve piyasanın geç likidite penceresinden fonlanacağını açıklamamış olması inanılır gibi değil. Zira görev tanımları şu anda kesinlikle aksiyon almalarını gerektiriyor. Hazine’nin bugün yaptığı iki yıllık ihaleye özel bankaların ilgisi çok zayıf kalmış. Risk primleri yükseliyor. Geçmiş krizlerde varlıklarının önemli bir kısmını yabancılara kaptırmıştık. Bu kriz sürerse yine benzeri tablolar oluşacak. Bir takım şirketler yabancı ortak alacak, iyice zor duruma düşenler şirketlerini satacak. Aynı şekilde konut fiyatları arttıkça burada yabancılar konut sahibi olacak. 2018 krizinde ‘papaz bırakılacak’ konulu bir haber krizi hafifletti. Bugün öyle bir ihtimal de ufukta görünmüyor. Bu nedenle kalıcı sonuçları daha çok hasar bırakacak’’ diye konuştu.

Merkez Bankası’nın ‘kura müdahale yok’ açıklaması doların ateşini yükseltti

Bugün kurda birinci pik MHP liderinin konuşması sonrası geldiyse de ikinci pik de piyasayı sakinleştirmesi beklenen Merkez Bankası açıklamasıyla ortaya çıktı.

Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmeden kısa süre sonra bir açıklama yayınlayan Merkez Bankası'nın, ‘‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın uygulanmakta olan dalgalı kur rejimi altında kur seviyesine ilişkin bir taahhüdü yoktur. Döviz kurları, serbest piyasa dinamiklerince arz ve talep koşullarınca belirlenmektedir. Merkez Bankası belli koşullar altında kalıcı yön amacı taşımadan sadece aşırı oynaklığa müdahale edebilmektedir. Döviz piyasalarında gerçekçi olmayan ve iktisadi temellerden uzak, sağlıksız fiyat oluşumları gözlemlenmektedir’’ açıklamaları kurun 14,50’yi yoklamasına yol açtı.

Prof. Güneş: ‘‘Piyasayı sakinleştirmek için ya 700, 800 baz puan faiz artışı ya da erken seçim lazım’’

Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Hurşit Güneş, hem arka arkaya gelen faiz indirimlerinin hem de doların ateşi çıkmışken "ateşe körükle giden" açıklamaların Merkez Bankası guvernör koltuğunun boş olduğu izlenimi doğurduğu kanısında.

VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Prof. Güneş, ‘‘Mevduatların yüzde 60’ı döviz olmuşken döviz nereye kadar gidebilir? Cari işlemler hesabı üzerinden önemli bir dış açığımız yok ama çok ciddi bir dış borcumuz var. Döviz kurunun yukarı tırmanması fundemental değil spekülatif ve güven sorunlarından ileri geliyor. Bu durum enflasyonu da yükseltecek. Hükümetin ve Merkez Bankası’nın elinde iki silah var. Biri faiz artışı diğeri erken seçim. Faiz artışı yapacaksanız, yüz ya da iki yüz baz puan artış yetmez. Piyasayı sakinleştirmek için en az 700 baz puan hatta 800 veya 900 baz puan gerekir. Hükümet yapmam derse ikinci opsiyon seçim. Onu da istemediklerini bugün Cumhur İttifakı liderleri söyledi. Ancak erken seçim ilan edilse kur hızla geri gelir. Ama bu karar ne kadar gecikirse kurun eski seviyelere inme ihtimali o kadar azalır’’ dedi.

‘‘Türkiye IMF’ye gitmek istese IMF destek verir mi?’’

Marmara Üniversitesi öğretim üyesine göre bir üçüncü seçenek daha var, ancak o hükümetin geleneksel yaklaşımı nedeniyle akla en uzak senaryo.

Prof. Güneş, ‘‘Bu seçenek IMF’ye gitmek. Tabii Türkiye yani hükümet bunu istese bile IMF bunu kabul eder mi? Evet, 2001’de ciddi bir mali yardım verdiler. Ama birincisi o kriz IMF’nin yanlış programı kaynaklıydı. İkincisi o dönem Türkiye’yi önemsiyorlardı. Bugün ABD ile bu kadar sorunlar yaşandığı bir ortamda Amerikan Hazinesi’nin etkili olduğu IMF, Türkiye’nin istikrarı ve makro ekonomik dengelerini ne kadar dikkate alır? Orası bir muamma. Tedbirleri çabuk alamazlarsa yaşadığımız üretici fiyatlarında gördüğümüz yüzde 40 enflasyon tüketici fiyatlarında da görülecektir. Tüketici güven endeksi de 2018 krizinden de 2008 krizinden de hatta 15 Temmuz darbe girişiminden de düşük seviyelere indi. Güven endeksi düşerse kimse ne tüketim yapar ne de yatırım. O da bize stagflasyon olarak döner. Yüksek enflasyon ve durgunluk, nur topu gibi yeni krizimizin eli kulağında’’ dedi.

Merkez Bankası’nın net döviz rezervi eksideyken döviz satarak kuru düşürmeye teşebbüs etmesi halinde piyasanın kendi üzerinde oyun oynayıp havlu attıracağının altını çizen Prof. Hurşit Güneş, eldeki seçeneklerden en optimum olanının faiz artışı olduğunu vurgularken burada geç kalmanın sandıkta maliyetinin daha da ağır olacağının altını çiziyor.

TL’de Değer Kaybı Avrupa Bankalarını Nasıl Etkiliyor?

Merkez Bankası’nın son faiz indirimi kararı sonrasında Türk parası Salı günü yüzde 15’e varan oranda değer kaybetti.

Türk Lirası’ndaki değer kaybı Avrupa Bankalarında da kendisini gösterdi. İspanyol BBVA bankasının hisseleri yüzde 1,2 oranında düşerek son iki ayın en düşük seviyesine indi. Türkiye’de faaliyetleri bulunan Fransız BNB Paribas ve Hollandalı ING Grup da benzer bir düşüş yaşadı. İtalyan UniCredit bankası ise Türkiye’den ayrılma sürecinde.

Bank for International Settlements'ın verilerine göre İspanyol bankaları, yaklaşık 63 milyar dolarla Batılı kreditörler arasında Türkiye'ye karşı açık ara en büyük kredi riskine sahip bankaların başında geliyor. Diğer riskli durumdaki bankalar arasında Fransa, Almanya, İngiltere, ABD, Japonya ve İtalya bankaları yer alıyor.

Türk Lirası’nın değer kaybından olumsuz etkilenen bankalar şunlar:

BBVA

İspanyol BBVA Türkiye ile en çok iş yapan banka konumunda. Türkiye’de Garanti BBVA aracılığıyla faaliyet gösteren banka ticari, küçük ve orta ölçekli işletme bankacılığı faaliyetleri ile sigorta ve yatırım bankacılığı faaliyetlerinde bulunuyor.

Bu ayın başında BBVA, Türk Lirası’ndaki düşüşten faydalanarak Garanti Bankası’nın geri kalanını 2 milyar 530 bin dolara satın almayı teklif etti. Bu durum Türkiye’de yabancıların düşük fiyatlara varlıkları satın alabileceği kaygısını arttırdı.

2020’nin tamamında bankanın net Türkiye karı 563 milyon Euro oldu. Bu durum Türkiye’yi Meksika ve İspanya’dan sonra bankanın en büyük pazarı haline getirdi. Bu ayrıca BBVA’nın merkezi haricindeki karının yüzde 14,3’üne denk geliyor.

Türkiye’deki müşterilere verilen kredi ve avanslar 2020 yılında 37,3 milyar Euro’yu buldu. Bu da grubun toplam verdiği kredilerin yüzde 10’una karşılık geliyor ve İspanya, ABD ve Meksika’nın ardından dördüncü en fazla krediye işaret ediyor.

ING

ING, tamamına sahip olduğu bir yan kuruluş aracılığıyla faaliyet gösterdiği Türkiye'de bireysel ve kurumsal bankacılık faaliyetleri yürütüyor.

Türkiye 2020'de toplam 420 milyon Euro gelir sağlayarak, Hollanda bankasının ABD ve Avustralya'dan sonra Avrupa dışındaki üçüncü büyük pazarı haline geldi.

Bankanın Türkiye’deki varlıkları 2020’de 7 milyar 300 bin Euro’ydu. Bu, toplam 937 milyar Euro’nun yüzde 1’ine denk geliyor.

BNP PARIBAS

Fransız grup Türkiye’de bireysel bankacılıktan leasinge ve çeşitli yan kuruluşlar aracılığıyla sigortacılığa kadar birçok farklı faaliyette bulunuyor. TEB Holding’in yüzde 50’sine sahip olan grup

Çolakoğlu grubuyla ortak. BNP Türkiye’deki faaliyetlerin büyük ölçüde kendi masraflarını karşıladığını belirtiyor.

UNICREDIT

UniCredit bu ayın başında Koç Holdingle yapılan bir anlaşma çerçevesinde Yapı Kredi’deki yüzde 20’lik hissesini satarak Türk pazarından 2022 yılının Mart ayında çıkmayı planlıyor.

XS
SM
MD
LG