Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla çekildiği İstanbul Sözleşmesi’nin oluşturulması süreci Diyarbakır’da başladı. Eşinden şiddet gören Nahide Opuz’un AİHM’e yaptığı şikayet hem Türkiye’yi ilk kez kadına yönelik şiddet nedeniyle mahkum etti hem de İstanbul Sözleşmesi’ne giden yolu açtı.
Diyarbakır’da yaşayan Nahide Opuz 1995’ten sonra eşinden şiddet gördüğü gerekçesiyle yedi kez savcılığa başvurdu. Saldırıların sonuncusu 2002 yılında meydana geldi. Bu kez Opuz’un annesi hedef oldu. Kızının eşyalarını kamyona yükleyip İzmir’e götürmeye çalışan anne, kamyonun içinde koca H.O. tarafından öldürüldü.
İlgili Haberler Muhalefetten Erdoğan'a İstanbul Sözleşmesi TepkisiTutuklanan koca H.O.’nun yargılanması sürerken, Nahide Opuz, kendisine ve ailesine şiddet uygulayan, tehdit eden kocasını 36 kez şikayet etmesine rağmen koruma verilmemesi nedeniyle, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) şikayet etti. Diyarbakır’da görülen davada koca H.O. 26 Mart 2008 tarihinde 25 yıl 10 ay hapis cezasına çaptırıldı; ancak tahliye edildi. Bu sırada İzmir’e taşınan Opuz savcılığa başvurarak, cezaevinden çıkan H.O.’nun kendisini öldüreceğini söyledi.
Opuz’un avukatları da AİHM’e başvurarak, önlem alınmasını istedi. AİHM başvuruyu “Başvuranın temsilcisi 14 Mayıs 2008 tarihinde AİHM’i, başvuranın eşinin cezaevinden çıktığı ve başvurana yine tehditler yöneltmeye başladığı hususunda bilgilendirmiştir. Başvuranın talebine karşın hiçbir tedbir alınmadığından şikayetçi olmuştur. Bu nedenle AİHM’den, hükümetten yeterli koruma sağlamasını istemesini talep etmiştir. Sekretarya 16 Mayıs 2008 tarihli bir yazıyla başvuranın talebini, görüş almak üzere hükümete iletmiş, makamların alacağı tedbirlerle ilgili olarak AİHM’i bilgilendirmeye davet etmiştir” cümleleriyle kayıtlara geçti. AİHM bunun üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nı uyararak önlem alınmasını istedi.
İlgili Haberler Cumhurbaşkanlığı'ndan Tepkilere Karşı KampanyaAİHM, 9 Haziran 2009 tarihli kararında Opuz’u haklı bularak, Türkiye’yi mahkum etti. Bu karar, AİHM’in kadına yönelik şiddete ilişkin Türkiye’ye verdiği ilk ceza olarak kayıtlara geçti.
AİHM kararında Avrupa Konseyi’nin, ”Aile içi şiddete ilişkin olarak Bakanlar Komitesi üye devletlerin, aile içi tüm şiddet türlerinin ceza gerektiren suç olarak kabul etmelerini, mahkemelerin kurbanları korumak için ihtiyati tedbir alabilecekleri, failin kurbanla temas/iletişim kurmasını veya kurbana yaklaşmasını, kurbanla aynı bölgede oturmasını veya o bölgeye yaklaşmasını yasaklayabilecekleri, alınan tedbir kararlarına uymayanları cezalandırabilecekleri şekilde yetkilendirilmelerini sağlayacak tertipleri almalarını ve kolluk kuvvetinin, sağlık ve sosyal hizmet kurumlarının bu konulardaki davranış tarzlarına ilişkin zorunlu bir protokol oluşturmalarını tavsiye etmiştir” kararına da atıf yapıldı. Bu karar, İstanbul Sözleşmesi’ne de ilham kaynağı oldu.
İlgili Haberler Dünyadan İstanbul Sözleşmesi TepkileriAİHM’in gerekçeli kararında KAMER’in hazırladığı raporlara da yer verildi. Güneydoğu’da kadınların hak mücadelesinin simge isimlerinden olan Kadın Merkezi (KAMER), bir grup gönüllü kadın tarafından 1997 yılında kuruldu. Daha sonra KAMER Vakfı adını alan kuruluş, kadına yönelik şiddet, erken yaşta evlilikler, cinsel istismar gibi konularla mücadele alanında çalışmalar yapıyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlık aşamalarına, tüm kadın kuruluşları ile birlikte KAMER de destek verdi. Diyarbakır merkezli KAMER Vakfı’nın Başkanı Nebahat Akkoç, sözleşmenin feshinin Türkiye’nin demokrasisini etkileyeceğini söyledi. VOA Türkçe’ye konuşan Akkoç, İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin baskın seçim habercisi olduğunu savunarak, “Bir süre önce bana bir görüşme sırasında ‘İstanbul Sözleşmesi feshedilirse kadınlar nasıl etkilenir’ diye sormuşlardı. Ben de şöyle cevap verdim, ‘kadınlar öfkelenir elbette ama kadının insan hakları çabası olumsuz etkilenmez. Tersine güçlenir. Ama Türkiye demokrasisi etkilenir, etkilenmelidir. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nin feshi Türkiye’nin yeni rotasının belirlenmesi anlamına gelir. Batıdan kopuşun önemli bir göstergesi sayılır.’ Bence İstanbul Sözleşmesinin feshi baskın bir seçimin habercisidir. Kadınlar güçlerini Sözleşmeyi yeniden imzalayıp titizlikle uygulayacak bir siyasi iradeye kavuşmak için harcamalıdır. Şu dönemde hiçbir söz ya da eylem etkili olmayacaktır” dedi.