Çatışma bölgelerindeki ve kanunların zayıf olduğu ülkelerdeki şartlar suç ve suçlular için uygun zemin oluşturuyor. Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddet başta olmak üzere insan kaçakçılığından köleliğe birçok suç, hayatın parçası haline gelecek kadar yaygınlaşabiliyor.
Suç türleri ve işlenme oranları ülkelere ve bölgelere göre değişiklik gösterse de cinsel motifli şiddetin en yaygın olduğu yerler arasında Orta Doğu ve bazı Afrika ülkeleri ilk sıralarda yer alıyor.
Uluslararası İnsan Hakları avukatı olan Antonia Mulvey, Amerika’nın Sesi’ne çatışma bölgelerinde cinsel şiddeti ve kurbanların durumunu anlattı.
Mulvey, “Ne yazık ki Irak, Suriye, Yemen gibi çatışma bölgelerinde çok yüksek düzeyde cinsel amaçlı şiddet görüyoruz. Bu şiddetin kurbanları sadece kadınlar değil, kız ve erkek çocukları da hedef oluyor” dedi.
Kurbanlara hukuk desteği vermek üzere biraraya gelen avukatların ve akademisyenlerin kurduğu Legal Action Worldwide’ın (LAW) başkanlığını yürüten Mulvey’e göre, “çatışma bölgelerindeki durumu yakından izlemek kısıtlı ulaşım nedeniyle mümkün olmuyor. Bu da hem kurbanlara desteği hem de failleri yargı önüne çıkarmayı zorlaştırıyor.”
Bu bölgelerde faillerin kayda değer kısmının güvenlik güçleri mensupları ve devlet görevlileri olduğuna dikkat çeken Mulvey, “Bu durumda mağdur olan şahıs karşısında mesela ordu teşkilatı gibi bir kurumu buluyor” dedi.
Hala kurbanların, yargıya taşınması veya sorumlularının cezalandırılması için mücadele ettiği bazıları sistematik olan kitlesel tecavüz vakaları da var. Kadın ve çocukların seks kölesi olarak kullanıldığı bu tip durumlarda devletler veya hükümetler soruşturma izni vermemek, mağdurları korkutarak susturmak, delilleri yok etmek dahil birçok yöntemi kullanabiliyor.
Mulvey’e göre, çatışma bölgelerinde ve Lübnan, Ürdün, Türkiye gibi çatışma olmasa da cinsel şiddet vakalarının sık yaşandığı ülkelerde mağdurların karşı karşıya olduğu sorunlardan biri de toplumsal yaftalamalar.
Birçok mağdurun yaşadığını saklamaya çalıştığını Mulvey, “Bazı bölgelerde cinsel şiddet bir çeşit yaftalamaya da yol açıyor. Bu nedenle kurbanlar konuşmak istemeyebiliyor” dedi.
Mulvey, “cinsel şiddetin yaygınlaşmasını ve mağdurların susmasının sebepleri neler?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“En önemli sebeplerden biri, kanunların yetersizliği ve ihtiyaçlara göre güncellenmemeleri. Kanunlar yeterli olsa bile Ürdün veya Lübnan’daki bazı vakalarda olduğu gibi kadınlara karşı işlenen suçlarda gerektiği gibi uygulanmayabiliyor.”
Lübnan dahil bölge ülkelerinde ailesinden bir kadını öldüren erkekler “namus” gerekçesini öne sürebiliyor. Sivil toplum kuruluşlarının ve çeşitli kampanyaların etkisiyle bu gerekçe bazı ülkelerde cezayı hafifletici sebep olmaktan çıkarıldı. Ancak Türkiye ve Lübnan’daki bazı vakalarda olduğu gibi hakimlerin, yasaları kendi değer yargılarına veya toplumun eğilimlerine göre yorumlamaları gibi durumlarla karşılaşılabiliyor.
Birbirini tamamlayan namus gerekçesi ve toplumsal yaftalama birçok suçu kamufle edebilecek kadar genişleyebiliyor. Türkiye ve Lübnan gibi çatışma olmayan ülkelerde eşini veya kızını öldüren bir erkeği cezadan kurtarabilecek kadar ‘işlevsel’ olan namus kavramı Irak’ta IŞİD militanlarının tecavüzüne uğrayan kadınların aileleri tarafından intihara zorlanmalarına gerekçe olabiliyor.
Yine toplumsal yaftalama cinsel şiddet mağdurlarının toplum tarafından suçlanmaktan ve izole edilmekten korkmaları, mahkemeye gidilse bile adaletin sağlanmayacağını düşünmeleri gibi mağduriyeti arttıran sonuçlar doğurabiliyor.
Toplumsal yaftalamanın özellikle cinsel şiddet suçlarında sık karşılaşılan bir korku olduğunu belirten Mulvey, “Kurban, toplumsal yaftalama korkusuyla yaşadığını saklamak zorunda kalabiliyor. Yine toplum ve ailelerinin davranışları suçu işleyen failin yaptıklarından daha çok acı verebiliyor. Hala tecavüzcünün kurbanla evlenmesi halinde tecavüzcünün suçunu suç olmaktan çıkaran kanunlar var” dedi.
Mulvey, çatışma bölgelerinde ve kanunların yetersiz olduğu ülkelerde cinsel şiddet mağdurlarının tıbbi destek almaya çekindiklerini vurgulayarak şunları söyledi:
“Kurbanların tedirgin olmadan tıbbi destek alabilecekleri sistem olmalı. Evet, toplumsal yaftalamadan dolayı sağlık desteği almaya da korkabilirler ancak uluslararası çalışmalar gösteriyor ki, cinsel şiddet kurbanları tıbbi ve psikolojik destek almaya giderse yaşadığını konuşabiliyor. Bu durumda yaşadıkları kayıt altına alınabilir. Daha sonra kurbanlar kendilerini hazır hissettiklerinde veya şartlar değiştiğinde suç yargıya taşınabilir.”
Çatışma olsa da olmasa da kanunların zayıf olduğu bölgelerde yaşayanlar cinsel şiddete maruz kalabilecekleri gibi daha iyi bir hayat umuduyla başka ülkelere gittiklerinde de benzer istismarlarla karşılaşabiliyor. Son yıllarda artan mülteci akınlarıyla görünür olan fuhuşa, küçük yaşta evliliğe veya suç örgütlerine katılmaya zorlanma dahil birçok suç oldukça yaygın.