Yaklaşık 2,5 milyon üniversite adayının iki günlük sınav maratonu başladı. Her zamanki gibi öğrenciler sınavda ter dökerken aileleri de sınav merkezlerinin dışında endişeli bir bekleyişe girdi. Ailelerin endişesi sadece çocuklarının sınavda başarılı olup olmayacağına ilişkin değildi. Çocukları istediği bölümü kazansa bile mezun olduklarında iş bulup bulamayacağı da anne-babaların kafasında bir soru işareti oldu.
İlk kez bir çocuğunun üniversite sınavı heyecanını yaşayan ev hanımı Feride Sözen oğlunun lojistik meslek lisesinde okuduğunu ve üniversitede de aynı bölüme devam etmek istediğini söyledi. Sözen “Oğlum liseye başlarken zaten ‘geleceğin mesleği’ diyerek lojistik bölümünü tercih etmişti. Şimdi üniversiteye giderse iş bulma ihtimali de artar. Şu anda zaten en ufak bir işte bile en az lise mezuniyeti isteniyor. Eğer kazanırsa tabii iyi olur ama kazanamazsa da lise mezunu olarak bölümüyle ilgili bir iş bulabilir” diye konuştu.
Emekli ziraat mühendisi Erhan Şensan üniversite sınavı konusunda daha tecrübeli bir baba. Daha önce oğlu makine mühendisliğini kazanmış ve mezun olmuş. Bu kez kızının sınav heyecanını paylaşan Şensan “Biyogenetik veya eczacılık okumak istiyor. Ama bugünün şartlarına göre mezun olduğunda iş bulması zor. Tabii üniversitede kendini iyi yetiştirebilirse şansı daha fazla olur. Örneğin en az bir yabancı dili bilmesi şart” dedi.
“İş bulma konusunda çocuklar da endişeli, biz de endişeliyiz”
Oğlunun makine mühendisliği bölümüne gitmek istediğini söyleyen ev hanımı Berrin Zaralı ise şunları söyledi: “Mezuniyet sonrasında iş bulma konusunda çocuklar da endişeli biz de endişeliyiz. Oğlum bir yandan mühendislik istiyor bir yandan da ‘anne çok fazla makine mühendisi var’ diyor. Türkiye’nin bir ekonomi programı, bir istihdam programı yok. Birçok üniversite yüksek lise konumunda. Ama diğer yandan maalesef bu ülkede üniversite mezunu olmadığınız zaman istediğiniz paraya çalışamıyorsunuz”.
İstatistikler de ailelerin çocuklarının geleceği konusundaki kaygılarını artırıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Mayıs ayında açıkladığı 2019 Şubat dönemine ait verilere göre Türkiye’deki işsiz sayısı 4 milyon 730 bin. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Modern Eğitim Fen (MEF) Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut bu işsizler arasında yaklaşık bir milyon kişinin üniversite mezunu olduğunu söyledi. Üniversite mezunu işsizlerin sayısının son yıllarda hızla arttığını belirten Erkut, “Bence bunun üç nedeni var. Temel neden, ekonomideki yavaşlama. İkinci neden üniversite sayısının ve kontenjanların kontrolsuz artışı (arz/talep dengesi dikkate alınmadan açılan bölümler ve artırılan kontenjanlar) nedeniyle mezun sayısındaki patlama. Diğer bir sorun ise mezunların bilgi ve becerileri ile sektörlerin aradıklarının örtüşmemesi” dedi.
“Yeni üniversiteler politik nedenlerle açılıyor”
Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) verilerine göre, Türkiye’de halen 7 milyon 740 binden fazla üniversiteli var. 2002 yılında bu rakam iki milyonun biraz altındaydı. 2012 yılında ise beş milyona yaklaşmıştı. Üniversite öğrencilerinin sayısına paralel olarak üniversite sayısı da arttı. Türkiye’de 2003 yılında 70 üniversite varken 2019’da sayı 206’ya çıktı.
Prof. Dr. Erkut bu durumu şu sözlerle eleştirdi: “Yeni üniversiteler politik nedenlerle açılıyorlar. Açılan her yeni üniversite diğerlerini taklit ediyor. Dolayısı ile birbirinin kopyası çok sayıda üniversite meydana geliyor; geçmişte yapılan hatalar sürekli tekrarlanıyor. Artık ihtiyaç kalmayan bölümler kapatılmıyor, ihtiyaç oluşan yeni bölümler ise kolaylıkla açılamıyor. Ataleti son derece yüksek bir sistemden söz ediyoruz. Bilginin zaman ve mekandan bağımsız hale geldiği 21. yüzyılda biz hala ‘her ile bir üniversite’ peşindeyiz. Bu kesinlikle doğru bir strateji değil. Türkiye’nin akademisyen arzı, şu anki üniversitelerin belki yarısını ancak destekleyebilir. Akademisyen olmadan üniversite açmaya devam ederseniz, ya hocasız bölümleriniz olur ya da ehliyetsiz kişiler hoca olur—ki ülkemizde ikisi de oldu.”
“Hem özerklik hem de bütçeler artırılmalı”
YÖK verilerine göre üniversiteli sayısı 8 milyona yaklaşırken Türkiye’deki toplam profesör sayısı 26 bin 815. Doçent sayısı ise 15 bin 577. Doktor, öğretim görevlisi ve öğretim üyesi sayısı da hesaba katıldığında öğretim üyesi başına yaklaşık 46 öğrenci düşüyor.
Prof. Dr. Erkut üniversitelerde kalitenin yükselmesi için hem özerkliğin hem de bütçelerin artması gerektiğini söyledi. Erkut “Türkiye’deki devlet üniversitelerinin bütçelerinin toplamı, Harvard’ın bütçesine ancak eşit. Bugün iddialı bir üniversite için gereken bütçe bir milyar dolardan başlıyor, ama bizim bütçeler bunun çok altında. Şu anda gerek mali, gerek akademik, gerek yönetsel otonomi açısından Türkiye üniversiteleri dünyada en az otonomiye sahip üniversitelerden. Hangi bölümleri açacağınıza ve kontenjanların ne olacağına YÖK karar veriyor, rektör ve dekan atamaları YÖK tarafından onaylanıyor. Bunları geçtim, fikir özgürlüğü olmayan bir ülkede üniversite kalitesinin yüksek olması zaten mümkün değil. Bugün görüşünü belirttiği için bir akademisyen işinden olabilir, hatta hapse girebilir. Türkiye şu hali ile kaliteli bir üniversite çıkaramaz” diye konuştu.