Mayıs ayında Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlıktan ayrılması ve yerine Binali Yıldırım’ın gelmesi yalnız dünya ve Türkiye için değil Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenleri için de sürprizdi. Ancak bu değişimin neden gerçekleştiğinin ilk işareti yeni başbakan göreve gelir gelmez katıldığı partisinin ilk TBMM grubu konuşmasında geldi.
Başbakan Yıldırım, “Türkiye'nin birçok sorunu var. Bölgesel sorunlarımız var, AB, Kıbrıs, Kafkaslar'da yaşanan karışıklıklar Türkiye'nin bölgedeki konum ve önemini daha da artırıyor. Bunun bilincindeyiz, bu bilinçle ne yapacağız? Yapacağımız çok basit, dostlarımızın sayısını artıracağız, düşmanlarımızın sayısını azaltacağız” diye konuştu.
Dr. Keleşoğlu: Yeni Osmanlıcı politikalar Türkiye’yi herkesle kavga eder hale getirdi
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Erhan Keleşoğlu, dış politikadaki değişimi iç politikadaki değişimle birlikte okunması gerektiğini ifade etti.
Dr. Keleşoğlu, “Ahmet Davutoğlu’nun komşularla sıfır sorun politikası son birkaç senede yerini herkesle kavgaya bıraktı. Cumhuriyet’in statükocu politikalardan koparak izlenen Yeni Osmanlıcı politikalar, ülkeyi ciddi sorunlarla karşı karşıya bıraktı. İçeride ise Kürt meselesindeki tutum değişti. 7 Haziran Seçimleri’nden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bekasını ciddi tehdit altında görmesi Kürt sorununda yeniden güvenlikçi politikaları düzenlemeyi zorunlu kıldı. Hem içte hem de dış politikayı ‘yeni düzenlemeye’ ihtiyaç vardı. Zaten Davutoğlu-Yıldırım değişikliği ilk etkisini Rusya ve İsrail ilişkilerinde kendisini gösterdi” dedi.
Gerçekten de Yıldırım’ın başbakanlık görevini almasından sonra geçen 40 gün içinde Türkiye hem Rusya ile hem de İsrail’le ilişkileri güncelledi. Ardından hükümete yakın çevreler Suriye ve Mısır’la ilişkilerde de bir değişiklik olabileceği beklentisini dile getirmeye başladı.
Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül, 30 Mayıs’ta “Suriye meselesi, Türkiye'nin bütünlüğünü sarsacak noktaya gelmiştir. Bu bir gerçektir ve bu gerçeğe göre adım atmak zorundayız. Çünkü meselenin mahiyeti değişmiştir” yazdı.
Yıldırım: Suriye ile Mısır’la ilişkilerimizin bozulmasına neden yok
Son günlerde Başbakan Binali Yıldırım’dan arka arkaya açıklamalar geldi. Salı günü partisinin Ankara İl Başkanlığı'nca düzenlenen "AK Parti Siyaset Akademisi Büyük Güç Türkiye Eğitim Programı"nda konuşan Yıldırım, bu konuda net konuştu.
Başbakan, “Komşularımızla ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz. Irak, Suriye, Mısır'la, bütün bölgedeki ülkelerle bizim kavga etmemiz, ilişkilerimizin bozulması için çok neden yok ama ilişkilerimizin çok çok ileriye taşınması için birçok nedenimiz var. İnşallah bunları da yapacağız. Allah'a şükür her şey yolunda gidiyor” dedi.
Elif Çakır: Sisi gözümüze sempatik mi görünecek?
Ancak bu sözler hükümeti destekleyen bazı çevrelerde tepki topladı. Yeni kurulan Karar gazetesinde yazan Elif Çakır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtelif zamanlarda yaptığı Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Suriye Cumhurbaşkanı Esat hakkındaki eleştirel açıklamalarını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2013’te “Ha Beşşar ha Sisi, bunların birbirlerinden farkı yok” Şubat 2016’da da “Mursi ve arkadaşları başta olmak üzere idamlarla ilgili kararlar gözden geçirilip kaldırılmadıktan sonra ben Sisi ile görüşmem” dediğini vurgulayan Çakır, “Sisi’yi sevecek miyiz artık? Gözümüze sempatik mi görünecek? Sisi aslında bir demokrasi kahramanı mıymış? Meğer biz farkında olmadan aramıza kara kedi mi girmiş?” yazdı.
Yıldırım: Suriye ile normal ilişkilere döneceğiz
Bu ve benzeri eleştirilere kulaklarını tıkayan Başbakan Yıldırım Salı günkü Meclis Grup Toplantısı’nda da aynı konuya değindi.
“Dostluk halkasını olabildiğince genişleteceğiz. Hedefimiz budur. İçeride ve dışarıda dostluk çemberini genişleteceğiz. Dışarıda bunu yapmaya başladık. Suriye ile değil düzeltiyorum. İsrail ve Rusya ile ilişkilerimizi normale döndürdük. Ama eminim ki Suriye ile de biz normal ilişkilere döneceğiz. Buna ihtiyacımız var. Terörle mücadelenin başarısı için Suriye ve Irak'ın istikrara kavuşması gerekiyor. Bu kaçınılmazdır.”
Bu sözlerin Suriye politikasında değişikliği gözler önüne serdiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Erhan Keleşoğlu yine de “katil Esed”den “dostum Esat”a geçisin kısa vadede mümkün olmayacağı kanaatinde.
Dursunoğlu: Yalnız Türkiye’nin değil Suudi Arabistan’ın da Suriye politikası değişiyor
“Suriye’de Elde Var Sıfır”, “Suriye’de Vekalet Savaşı” ve “Yeni Osmanlı’nın Ortadoğu’su” kitaplarının yazarı Alptekin Dursunoğlu, yalnız Türkiye’nin değil Suudi Arabistan’ın da Suriye’deki pozisyonunda bir değişiklik gözlemiyor.
Şubat ayında Suriye devlet güçlerinin Halep’teki muhaliflere saldırısında Suudi Arabistan ve Türkiye’nin büyük bir tepki gösterdiğine dikkat çeken Dursunoğlu, Amerika’nın Sesi’ne bu hafta da benzer etkideki saldırılara her iki ülkenin de tepkisiz kaldığını söyledi.
“Suriye ordusu, Türkiye üzerinden gelen Kastillo yolunu kapandı, bu çok hayati bir şey. Burası can damarıydı. Halep içerisindeki silahlı gruplarla bağlantısı kesildi. Ancak şubat ayındaki vaveylayı görmedik. Ne Suudi Arabistan ne de Türkiye’den ses çıkmadı. Zaten Rey’ul Yovm gazetesi yönetmeni Abdülbari Atvan ‘Türkiye ve Suudi Arabistan Esat’ın geçiş döneminde kalmasına rıza gösteriyor’ yazdı. Atvan Medine ve İstanbul’daki terör saldırılarını değişikliğin nedeni olarak görüyor.”
Dursunoğlu: Türkiye Suriye’nin bölünmesi ve PYD’nin güçlenmesinden çekiniyor
Dursunoğlu Türkiye’nin Suriye politikasındaki değişikliği komşusunun bölünme ihtimaline bağladı.
“Türkiye belli ki Suriye’nin bölünmesinden çekiniyor. Menbiç alınıyor, IŞİD’den temizleniyor ama IŞİD’in alternatifi Türkiye’nin tercih ettiği Fetih Ordusu gibi gruplar değil Suriye Demokratik Güçleri olacak. ABD’nin PYD ile kurduğu de facto ilişki de jure ilişkiye de dönebilir. Bu bağlamda Türkiye, 900 kilometrelik sınır emirliklerle ya da kantonlarla komşu olmak istemiyorsa Suriye krizinin çözümünün siyasi düzen değişikliğine dayalı bir bağlam içerisinde tutulmasında ısrar etmelidir.”
Yakındoğu Haber sitesi genel yayın yönetmeni Dursunoğlu, Suriye’deki politika değişikliğinin Türkiye’nin iç güvenlik sorunlarının kısa vadede aşılmasının söz konusu olmadığı görüşünde.
“Güvenlik sorunları daha devam etmesi muhtemel. Türkiye Ahrarü’ş Şam gibi örgütleri destekledi. Bunlar Türkiye bizi satıyor diye davranabilir. Dolayısıyla ‘ben elimi yıkıyorum, çıkıyorum’ diye düşünmek gerçekçi olmaz. Mevcut politikalardan bir anda dönmek güvenlik riski yaratacaktır.”