Yeni adli yılın 1 Eylül’de başlamasının ardından 9 Eylül günü görülen basın davasında, Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubu hakkında haber ve sosyal medya paylaşımı yaptıkları gerekçesiyle, ifşa ve casuslukla suçlanan gazetecilerden beşi, toplam 22,5 yıl 21 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Daha önce serbest bırakılan gazetecilerden Barış Terkoğlu beraat etti. Terkoğlu’yla aynı gün tahliye edilen Yeni Yaşam Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve aynı gazetenin Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik’le, altı ay hapis yattıktan sonra Çarşamba günü görülen karar duruşmasında tahliye edilen, Yeniçağ Gazetesi’nden Murat Ağırel, 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Ağırel’le birlikte tahliye edilen Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Manisa muhabiri Hülya Kılınç da bu davada haklarında mahkumiyet kararı verilen tüm gazeteciler gibi MİT Kanunu’nun 27. Maddesi'nin 3. Fıkrası'na aykırı hareket etmekten suçlanarak 3 yıl 9 ay hapse mahkum edildiler.
Avukatlar, İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararı temyize götürecek. Peki, bu karar Türkiye’de basına yönelik baskıların azalacağı yönünde bir işaret içeriyor mu?
Faruk Eren: ‘‘Eylül ayında 30 gazeteci davası var, basın özgürlüğüne yönelik baskılar tahammül edilemez noktada’’
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren’e göre, yalnız bu karara değil yakın geçmişte arka arkaya gelen gözaltı ve yayın durdurma kararlarına bakıldığında da böyle bir durumun söz konusu olmadığı görülüyor.
VOA Türkçe’ye konuşan Eren ‘‘Bu davada ifşa var dendi ama köy muhtarından bir milletvekiline kadar bu konuda gerek yaygın medyada gerekse sosyal medya ortamında bilgiler paylaşılmıştı. Buna rağmen gazeteciler, altı ay tutuklu olarak yargılandı ve verilen cezalar da alt sınırdan olmadı. Adli yıl açılır açılmaz bu ay içinde 4 ilde, 30 gazeteci davası var. Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar o kadar tahammül edilemez boyuta geldi ki en son Van’da bir gazeteci, TRT’de yayınlanan bir diziyle ilgili espri yaptığı için evi polis tarafından basıldı ve gözaltına alındı. İktidarın hoşuna gitmeyen yayın yapan televizyonlara, RTÜK aracılığıyla, eleştirel yayın yapan Birgün ve Evrensel gibi gazetelere de Basın İlan Kurumu aracılığıyla baskılar yapılıyor. Bunlar ekonomik olarak çok zor ayakta duran yayın organları ve bu cezalar büyük hasar veriyor’’ dedi.
‘‘İnsanların haber almak için alternatif mecralara yönelmesi iktidarı rahatsız ediyor’’
Disk Basın İş Başkanı, cezalandırmalarda çifte standart uygulandığını da iddia ediyor.
Eren ‘‘Geçtiğimiz günlerde beş gün yayın durdurma cezası verilen Tele 1’e, bir başka ceza da yayınladığı film nedeniyle verildi. Film yayınlanmadan önce artı 13 uyarısı yapılmasına rağmen şiddet içerdiği için bu cezanın verildiği ifade edildi. Ancak aynı film ATV’de üç kez yayınlanmış ama ona ceza verilmiyor. İktidar kimilerine göre medyanın yüzde 98’ini kontrol ediyor ama o yayın organları güvenilirlikten uzak. En çok satan gazetelerin tirajı azalıyor ve insanlar doğru haberi almak için alternatif mecralara yöneliyor. Bu da iktidarı rahatsız ediyor’’ değerlendirmesini yaptı
TGS Başkanı: ‘‘İktidar pozitif şeylerin haberleştirilmesini istiyor, iktidar zorlandıkça gazetecilere baskı artıyor’’
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) verilerine göre, son tahliyelerle tutuklu gazeteci sayısı 69’a düştü. TGS Başkanı Gökhan Durmuş, buna karşın iktidarın basın ve ifade özgürlüğüne bakışında olumlu bir değişiklik olmadığını savunuyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Durmuş ‘‘Pandemi döneminde iktidarı zorlayan bir süreç yaşıyoruz. 'Bu süreci haberleştiren, adliyelere gelmek zorunda kalacak' diye endişemiz var. İktidarın şöyle bir derdi var. ‘Haber yapmayın bizim verdiğimiz haberi yapın, pozitif şeyleri haberleştirin’ Halkımız ekonomik sıkıntı içinde. İnsanlar bin 600 liraya geçinmek zorunda bırakılıyor. İç politika, dış politika ve salgında sıkıntı var. İktidarın zorlandığı yerlerde, gazetecilere yönelik baskıların arttığını görüyoruz. Biz bunları yaptıkça sıkıntıda olacağız ve bu adliye koridorlarına geleceğiz. Peki, bu baskıları nasıl aşabiliriz? Ancak dayanışmayla bu sorunu çözebiliriz’ diyor.
‘‘Yeni yasa çıkmazsa gazetecilerin yıpranma hakkı kalkacak, işten atma yasağı kalkınca işten atılma dalgası bekliyoruz’’
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı, gazetecileri, kısa zaman içinde yıpranma hakkının kaldırılması ve işten çıkarma yasağının bitmesiyle görülecek işsizlik gibi iki büyük tehlikenin beklediğini söylüyor
Durmuş “Türkiye’de şu anda 12-13 bin resmi gazeteci işsizliği var. Bu sayıya, iletişim ve gazetecilik fakültesinden mezun oldukları halde medyada iş bulamayanlar dahil değil. Pandemi döneminde işten atılmanın yasaklanması pozitif yansıdı. Önümüzdeki günlerde bu yasağın kalkması, kıyımı da beraberinde getirecek. Sektör giderek daralıyor, basılı medya tiraj kaybediyor, televizyonların izlenirliği düşüyor. İşten atılma dalgası bekliyoruz ve buna karşı da hazırlıklı olmalıyız. Önümüzde yıpranma ilgili ciddi bir problemimiz var. Eğer Kasım’ın 15’ine kadar Meclis’ten yasa çıkartamazsak gazetecilerin yıpranma hakkı kalkacak. Her ilde iki cemiyet var, bir tane dernek var. Biz bunları toparlayıp yan yana geldiğimiz zaman iktidarın baskısını geri püskürtebiliriz. Aksi taktirde baskılar sürecek’’ dedi.
Önderoğlu: ‘‘Gazeteciler söylem ve tutumda siyasetçilerle at başı yürüdüğünde toplum daha toleranssız bir ortama sürükleniyor’’
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi ve Bianet Medya Gözlem Raporu raportörü Erol Önderoğlu, siyasette görülen sertleşmenin gazetecilere yansımasının gazeteciliğe zarar verdiğini dile getiriyor.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Önderoğlu ‘‘Çok çatışmacı siyasi iklim altında yeni adli yıla girdiğimizi görüyoruz ve siyasetteki hararetin, aslında gazetecilik kalitesini de bozmaya başladığına tanık oluyoruz. Sadece iktidara yakın medya kuruluşlarının etik değerlerinin üzerinden bir söylem geliştirmek doğru değil. Kişilerin hedef gösterilmesi, kurumların eleştirilmesi dışına çıkılarak toplum kesimlerine yönelik tartışılır söylemlerin, kendini göstermeye başladığını fark ediyoruz. Bizler herkesin demokratik standartlar altında rahat faaliyet göstermesi gerektiğini savunurken; hedef gösteren, aşağılayan söylemlerin, tartışma programlarında nereye gittiği anlaşılmayan sözlerin, ifade edilmesiyle tüm çabaların gölgede bırakılmasının tanığıyım. Gazeteciliğin bugün Türkiye’de siyasetin saldığı zehirlenmeden, kendini ve toplumsal kesimleri koruma meziyeti gerektirdiğini düşünüyorum. Gazeteciler söylem ve tutum anlamında siyasetçilerle at başı yürüdüğünde, aslında toplumun çok daha hızlı bir şekilde toleranssız ortama sürüklendiğini fark edebiliyoruz. Siyaset nereye çekerse çeksin gazeteciler, çok daha makul, nesnel ve ayakları yere basan bir tutum almak sorumluluğuyla karşı karşıyalar’’ diye konuştu.