Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden görüşmesiyle birlikte hukukun üstünlüğü gibi anlaşmazlık başlıklarında nasıl adım atacağı merak konusu olan Ankara’nın F-16 askeri uçak talebine olumlu yanıt verilmesi beklentisi ön plana çıkıyor.
Roma’da G-20 Liderler Zirvesi kapsamındaki Erdoğan- Biden görüşmesi sonrasında yapılan açıklamalar itibariyle Türkiye’nin F-35 askeri uçak projesinden çıkarılması nedeniyle yaklaşık 1,4 milyar dolarlık kaybına nasıl karşılık alacağı gündemde. Biden’ın onayıyla Türkiye’ye hali hazırda sahip olduğu askeri uçak teknolojisi kapsamındaki F-16 askeri uçaklarından 40 adet satış yapılabileceği görüşü söz konusu. Ancak Türk – Amerikan ilişkilerinde Suriye başlığı altında Türkiye’nin PYD- YPG yapısıyla ilgili talebine yanıt verilmesi öngörülmemekle birlikte hukukun üstünlüğü eksenli anlaşmazlığa ise Erdoğan yönetimince olumlu adım atılması şartıyla çözüm getirilebileceği ifade edildi.
Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ve Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Danışmanı Dr. Kadir Ertaç Çelik, Roma’daki liderler görüşmesiyle şimdilik Osman Kavala’nın serbest kalması gerektiğine ilişkin yazılı açıklamaya imza atan ABD Büyükelçisi’nin aralarında olduğu on elçi ile kriz atmosferini geride bırakabilecek adım atıldığı ortak görüşünde. Yakın zamandaki gelişmeler için iki ülke ilişkilerinde olumlu gelişmeler sağlanabileceğini kaydeden uzmanlara göre, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alınmış olması, uzun vadede Suriye’deki askeri gelişmeler kaynaklı sıkıntıları işaret ediyor. Ankara yönetimince Kavala’nın dört yılı aşkın süredir tutuklu yargılanması gibi başlıklarda Biden’ın hukukun üstünlüğü hassasiyetine yönelik olumlu adım atabileceği yaklaşımı vurgulanıyor.
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası Bölümü öğretim üyesi Dr. Kadir Ertaç Çelik, VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:
VOA: Biden- Erdoğan görüşmesi itibariyle Türk- Amerikan ilişkileri yakın geleceğine ilişkin beklentileriniz nelerdir?
Prof. Dr. Bağcı: Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler son dönemde özellikle büyükelçiler kriziyle önemli bir tansiyon yükselmesi yaşamıştı ama son gelişmeler çerçevesinde hele hele Roma’da Biden- Erdoğan görüşmesi sonrası tansiyon oldukça düştü. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirleriyle işbirliği yapmayı beyan etti. Önümüzdeki kısa süre içerisinde Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler arasında bu noktadan sonra bir gerginlik beklemiyorum. Bu tabii iki ülke arasındaki bölgesel küresel anlamda bazı sorunların tamamiyle çözümlendiği veya büyükelçiler krizine olduğu gibi, Osman Kavala olayında olduğu gibi çözümlendiği anlama gelmez. Ama Roma’da yapılan görüşmede ilişkilerin daha iyiye gitmesi yönünde ortak bir mekanizmanın kurulması ve bunun çalışmasını sağlama yönünde irade beyanı bence çok önemliydi. ‘Biden, Erdoğan ile görüşmek istemiyor’ kamu algısı vardı. Bu artık ortadan kalktı. Haziran ayında yapılan ve şimdi Roma’da yapılan bir saat on dakika süren toplantı bu konudaki endişeleri ortadan kaldırdı. ABD için Türkiye önemli bir müttefiktir. Türkiye için de ABD hem ticari, hem askeri, hem de siyasi anlamda çok önemli bir büyük güç konumunda. O nedenle bugün için gelinen nokta tansiyonu düşürmek, krizi idare etmek noktası. Ama ileriye yönelik olarak bakıldığında 2023’e kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimde, 2023 sonrası ne olur onu bilemiyoruz. Ama o zamana kadar geçecek süre içerisinde öyle görülüyor ki; ABD, Türkiye ile olan hem bölgesi hem de ikili anlamda düzeltmek istiyor. Burada acilen F-16 ve F-35 askeri uçak talepleri konusu da dahil olmak üzere iki ülke arasında acilen çözümlenmesi gereken konular var. Bu olumlu atmosferde sürecin devam edeceğini düşünüyorum.
Dr. Çelik: Öncelikle bu görüşmeyi ilkesel olarak olumlu yorumlamak veya değerlendirmekte fayda var. Çünkü diplomaside altın kural en kötü ilişki dahi ilişkisizlikten iyidir. Daha açık ifadeyle; iki devlet arasındaki ilişkilerde söz konusu olan olumsuz hava bağlamında görüşme ihtimalinin zayıf olduğu bir dönemde görüşmenin yapılması, hiç yapılmamasına göre olumlu bir gelişmedir. Ancak bu görüşmeyle ikili ilişkilerde olumsuzluk hatta krize sebebiyet teşkil edecek hususların tamamen ortadan kalktığını ifade etmek güçtür. Biraz da siyasi tarih okuması yaparak hem Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihsel hikayesi, hem de başkanların siyasi hayatlarındaki pozisyon ve tercihleri üzerinden bir değerlendirme yapılması halindeyse ilişkiler günümüzde istenilen ve olması gereken noktanın çok uzağında. Ayrıca gelecekte stratejik meselelerde bir mutabakat olduğunu ifade etmek gayri mümkündür. Bu minvalde ABD çözülebilecek meseleler üzerinden ilişkileri sürdürmeyi hedeflemekte, Türkiye ise ABD ile ilişkilerinde kendisine alan açılmasını sağlamak noktasında pazarlığı üst seviyeden sürdürmeye çalışmakta. Ancak Washington’un PYD-YPG, Libya, Doğu Akdeniz gibi konularda Ankara’yla ortak noktaya gelmesi kısa vadede zor bir ihtimal.
İki ülke arasında ortak mekanizma işleyebilir mi?
VOA: Beyaz Saray’ın açıklamasında hukukun üstünlüğüne vurgu yapılması açısından ikili görüşmede Biden’ın nasıl mesaj verdiğini düşünüyorsunuz?
Prof. Dr. Bağcı: Biden başından bu yana demokratik değerlere çok önem vereceğini söyledi. İktidara gelir gelmez de onu uygulamaya başladı. Türkiye, on büyükelçi olayında da yaşandığı gibi demokrasi ve hukuk vurgusu çok ağırlık kazandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın satır arasında söylemiş olduğu ‘Biz sorun çıkarmak istemiyoruz, biz sorunları dinleriz, anlamaya çalışırız ve gereğini yaparız’ cümlesi önemli. Yani burada ‘gereğini yaparız’ ifadesini önümüzdeki dönemde özellikle Osman Kavala örneğinde Türkiye’nin önemli adımlar atacağının göstergesi olarak yorumlayabiliriz. Çünkü Biden’ın en büyük özelliği demokratik değerlerin vurgulanması. Ama diğer taraftan ABD hem jeopolitik, hem jeo-stratejik açıdan Türkiye ile işbirliği yapmak zorunda olan ülkelerden biri. İki NATO üyesi ülke. Sorunlar olmasına rağmen bu sorunların bir şekilde çözümlenebilmesi için iki tarafın da o söz konusu ortak mekanizmayı kurup işletmeleri durumunda daha olumlu bir sonuca gidilmesi mümkün. Şu anda ABD Senatosu’nda ve ABD Kongresi’nde Türkiye’nin algılanması pek iyi değil. Onu da söylemek lazım Türkiye’nin karşısında olan tezler çok ama diğer taraftan da ABD Devlet Başkanı, Türkiye ile olan ilişkilerin kötüleşmemesini de isteyen biri. O nedenle Senato ve Kongre üzerinde de başkanlık yetkisini sonuna kadar kullanacağını düşünüyorum. Özellikle Türkiye’ye yönelik ambargoların kalkması yönünde.
Dr. Çelik: Batı hegemonyasının küresel liderliği pozisyonunda olan ABD, dış politikada değerlere çok önem vermektedir. Bu değerlerin hem uluslararası sistemin barış ve refahı hem de ABD ve Batı’nın güvenliği için elzem olduğu, ABD’nin de Batılı uluslararası güvenlik organizasyonlarının da resmi metinlerinde açıkça deklare edilmektedir. 1990’lı yıllarda aşina olduğumuz açıklamalara benzer bir sürece girmekteyiz. Bu açıklama öncesi büyükelçiler deklarasyonu olgusunu da unutmamak gerekir. Dolayısıyla Türkiye- Batı ilişkilerinde, güvenlik ve askeri meseleler gibi ‘high politics’ gündemiyle birlikte insan hakları hukukun üstünlüğü gibi meseleler de yeni sorun alanları olacaktır. Bu bir yandan da Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmasıyla orantılıdır. Türkiye ne kadar Batı’dan, NATO’dan, ABD’den uzaklaşırsa, ne kadar Rusya ve benzeri devletlerle yakınlaştıkça bu eleştirilere daha çok maruz kalacaktır.
ABD F-16’lar ile Türkiye’ye olumlu sinyal mi verecek?
VOA: Türkiye’nin açıklamasında NATO müttefikliği vurgusuna karşılık Beyaz Saray’ın ise S-400 sistemi rahatsızlığını işaret etmesi bakımından askeri müttefiklik ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Prof. Dr. Bağcı: İkisi de NATO üyesi ve son Roma konuşmasında iki başkan arasında bu konu bir defa daha teyit edildi. NATO üyeliğinin devam etmesi yönünde batıyla birlikte hareket etme yönünde. S- 400 konusu uzunca bir süre iki ülke arasında çıbanbaşı. Ama bu Amerika’nın Patriot hava savunma sistemlerini vermemesiyle ilgili bir olay. Şimdi de F-35 askeri uçak projesinden çıkarılmış olan Türkiye’nin 40 adet F-16 talebi yerinde bir talep gibi gözüküyor. Amerikalılar F-16’ları Türkiye’ye vermezlerse o zaman Türkiye’nin Rusya’dan Çin’den, Fransa’dan, İtalya’dan alternatif uçaklar bakma durumu söz konusu olacaktır. Ama ben Amerikan yönetiminin 40 adet F-16’yı vermeme gibi bir durumla karşı karşıya kalacağını düşünmüyorum. Hem Senato, hem Kongre üyelerinden bazılarındaki Türkiye’ye yönelik olarak S-400 hava savunma sistemi endişelerini anlamakla beraber, F-16’ların satışına engel olabilecek durumda olduklarını düşünmüyorum. Sonuçta ABD Devlet Başkanı’nın vereceği bir karar olacaktır. Senato’da Demokratlar halen çoğunlukta yani deyim yerindeyse ABD Başkanı’nın iradesine karşı herhangi bir Senatör veya bir grup senatörce çok fazla etkin olabileceğini düşünmüyorum. Sonuç itibarıyla Türkiye ile ABD arasında S-400 krizinin ortadan kalkmayacağını ama Türkiye’nin Patriot satın alması ihtimali de önemli. Şimdi de F Türkiye’nin F-16’lar talebi çok ilginç bir öneri oldu. Çünkü Türkiye’nin hava savunma sistemleri F-16 askeri uçak varlığına göre şekillenmiştir. Eğer şimdi Türkiye’ye F-16 satışı yapılmazsa NATO içindeki müttefiklik konumu tartışmasını beraberinde getirecektir, NATO’daki üyelik mantığının zayıfladığı ve tartışmaya açıldığı görülecektir. Ama ben bu konuda iyimserim yani F-16’ların Türkiye’ye verileceğini düşünenlerdenim.
Dr. Çelik: Olağan müttefiklik ilişkilerinde taraflar ortak açıklama yaparlar. Burada açıklamaların ayrı ayrı yapılması çok müttefiklik ruhuna uygun değil. Ayrıca müttefikler arasında ortak mekanizmalar gibi geçici yapılara da çok ihtiyaç duyulmaz. Demek ki taraflar müttefiklik ilişkisinin sağlıklı olduğunu pek düşünmemekteler. Bu noktada ABD'nin tercih noktasında çok rasyonel davranmadığını da belirtmek gerek. Çünkü NATO sisteminin parçası ve ayrıca da ikili müttefiklik ilişkisine sahip olduğu Türkiye’nin savunma gereksinimlerine muhalif kararlar almak ve Türkiye’nin tehdit olarak algıladı aktörlerin askeri kapasitelerinde artışa sebebiyet teşkil etmek Ankara’yı ‘self help’ ilkesi doğrultusunda farklı seçeneklere zorlamaktadır. Türkiye de gerek tehditlerden dolayı gerekse de uluslararası politikanın doğasından ötürü kendi güvenliğini kendisi tesis etmeye çalışmaktadır. Ancak nihai noktada küresel kriz alanları ve rekabeti dikkate aldığımızda Türkiye’nin Batı sistemi ve ABD için gözden çıkarılmayacak derece önemli olduğu aşikardır. O nedenle de ABD, F-16 formülü gibi ara formüller geliştirerek Türkiye’nin rahatsızlığını gidermeye çalışmaktadır.