Profesör Gülkan “Sorumluluğu Paylaşmak Şart”
Çankaya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Başkanı Profesör Dr. Polat Gülkan’a göre, binaların depreme dayanıklı yapılamaması aynı zamanda bir “etik” sorunu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi’nin eski başkanı ve Afet Yönetimi Araştırma Merkezi’nin kurucusu olan Profesör Gülkan 1971 yılından buyana deprem mühendisliği disiplinine odaklanmış bulunuyor. Profesör Gülkan 2004 yılında NATO Bilim Ödülü, 2007 yılında da TÜBİTAK Bilim Ödülü aldı.
Profesör Dr. Polat Gülkan şu an Ankara’daki Çankaya Üniversitesi İnşaat Mühendisleri Bölümü Başkanı. Bir süredir İtalya’nın Pavia kentinde misafir profesör olarak ders veren Profesör Dr. Gülkan Van depremiyle ilgili olarak Hülya Polat’ın sorularını yanıtladı. Profesör Gülkan’ın açıklamaları özetle şöyle:
“Türkiye’de Gerekli Teknoloji Var, Kontrol Yok”
“Türkiye çok sayıda faya sahip olan bir jeolojinin üzerinde yeralıyor. Bu bize tabiatın bir armağanı ne yazık. Ülkemiz maalesef büyük faylar ve onların kolları ile kesilmiş vaziyette. Ve bunlar da sık sık büyük depremler meydana gelmesine neden oluyor. Neredeyse her beş altı yılda bir Türkiye büyük bir deprem geçirmiştir. Niye bu kadar çok yıkım, niye bu kadar çok kayıp sorusuna değinmek isterim. 100 yıl önce olsaydı mevcut teknolojiyle binalarımız depreme fazla dayanmıyor diyebilirdik. Ama çağımızda artık teknolojinin ve yapım biliminin bu kadar ilerlemiş olduğu bir dönemde hala binalarımızın yana yatması, tamamiyle çökmesi ve insanların altından çıkarılamayacak kadar göçük altında kalması anlaşılır birşey değil. Yıkılmayan bina yapmak için uzaya adam gönödermeniz, roket göndermeniz de gerekmiyor, yani teknoloji bugün Türkiye’nin genelinde depremlerde hasar görse dahi yıkılmayan bina yapmaya izin verecek seviyeye gelmiştir. Ne yazık ki bunu gerçekleştiremiyoruz. Ne yazık ki teknik ve idari mekanizmalarımız hatta belki buna hukuki yönünü de katmak mümkündür, yeterli değil. insanlarımız için mezar olmayacak binaların yapımında yetersiz kalıyor. Bu çok çetrefilli ve geniş kapsamlı bir problemdir. Şartnamelerimizin iyileştirilmesi tabii ki gereklidir. İskan bölgesi haritalarımızın geliştirilmesi tabii ki gereklidir. Ama bunlar olmadan da yıkılmayan bina nasıl yaparız, halkımızın içinde barındığı, okuduğu ve tedavi gördüğü, bulunduğu binaların nasıl çökmez hale getirilmesini sağlarız sorusuna çok ciddi bir şekilde bakmamız gerekiyor.Kurulması gereken bir mekanizma var. Bütün mühendislik hizmetlerinden başlayarak mimarlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, bir sorumululuk mekanizması kurulması, inşa aşamasında yapımda yeralanların bu sorumluluğu paylaşması gerekir. Hatta kullanım aşamasında da tadilat konusunda sorumluluk gerekir çünkü bazı binalarımız kesilen kolonlar yüzünden zayıflıyor bu yüzden depremde çok daha fazla hasar görüyor. Bu sistemi kurmakta bir türlü başarı gösteremiyoruz. Türkiye’deki problemin kaynağında depremin ne kadar şiddetli olduğu değil, depremlere karşı koyacak kapasitede olan binalar yapılmamasında yatıyor. Halkın da bunun bir bedelinin olduğunu anlaması ve o bedelin herkes tarafından ortaklaşa paylaşılması şart. Parmağı ona buna tutarak kabahatli odur budur demekle geçiştirilebilecek bir sorun değil bu.”
Deprem Haritası Nedir?
“1996’da hazırladığımız deprem bölgeleri haritasının amacı, depremleri tahmin etmek değil. Bunu daha çok Türkiye’de yürürlükte olan deprem bölgelerinde yapılacak yapılara ilişkin yönetmelik, ya da şartmanenin uygulanması sırasında mühendislerin alması gereken katsayıları, değerleri belirlemek için yaptık.Yani hangi binanın ne kadar şiddetle bir depreme dayanacağının hesabı bu. Deprem haritası aynı zamanda Türkiye’nin hangi bölgelerinde deprem riskine karşı özellikle binaların yapımında özen gösterilmesi gerektiğini gösteriyor.”
“Binaların Yapıldığı Yerler de Önemli”
“Türkiye’de tahminen 14 milyon bina var. Tabii ki bunların teker teker elden geçirilmesi, depreme dayanıkılı olup olmadıklarının belirlenmesi hiç altından kalkılacak bir iş değil. Yapılması gereken, her binanın daha inşaat sırasında depreme dayanıklı olacak şekilde tasarlanması ve inşa edilmesidir. Buarada binalara en azından dışardan bakılıp değerlendirilmesi de mümkündür. Yine bunun da mali yükünü aklımızda tutmamız gerekir. Binaların yapıldığı yerlere de çok dikkat etmek gerekiyor. Dere yatağına yapılan binaların birgün sel altında kalacağını tahmin etmek zor değil. Bu afet zararlarının azalatılması en etkili bir şekilde yerel yönetimler tarafından sağlanabilir. Çünkü inşaat ve iskan izinlerinin verilmesi ve yapıların inşa halindeyken ve sonrasında denetlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluğu altındadır. Bunu sağlarsak en büyük adımı atmış oluruz ama maalesef belediyelerimizin teknik imkanları kısıtlıdır. Nüfusumuzun hızla artması beraberinde ciddi sorunlar getirmiştir. Yapılmaması gereken yerlere evler yapılmaktadır. Oyunun kurallarına uyulmadığı için de özellikle yüksek binalar çok zarar görmektedir. Elbette deprem bölgelerine yüksek bina yapılamaz diye bir kural yoktur. Los Angeles’ta, Tokyo’da çok yüksek binalar vardır.”
Çankaya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Başkanı Profesör Dr. Polat Gülkan, bunun aynı zamanda bir etik sorunu olduğunu ve mühendislerin, yerel yönetimlerin ve binaları kullanan halkın, oyunu kuralına göre oynaması gerektiğini söylüyor.
Profesör Dr.Polat Gülkan’la Hülya Polat’ın yaptığı söyleşinin tamamını aşağıdaki ses dosyasına tıklayarak dinleyebilirsiniz.