Müfit Can Saçıntı, daha 22 yaşındayken “Olacak O Kadar” isimli televizyon programıyla senaryo yazarlığına başladı. Ardından birçok televizyon programında, sinema filminde yazmaya devam etti. Sadece yazarlık değil, oyunculuk ve yönetmenlik de yaptı. “Çocuklar Duymasın” dizisinde canlandırdığı Mustafa Ali karakteri, Mandıra Filozofu filmindeki “Ben çalışmaya karşıyım” repliğiyle birçok insanın hayatını sorgulamasına neden oldu.
Saçıntı, şimdi de “İtiraz Ediyorum” adlı müzikli, tek kişilik, müzikli oyunuyla Türkiye’nin dört bir yanında içinde yaşadığımız sisteme yönelik eleştirilerini sürdürüyor. Saçıntı, oyun için geldiği İzmir’de VOA Türkçe’nin sorularını cevapladı.
“Temel itirazım kapitalist sisteme”
VOA Türkçe: Nelere itiraz ediyorsunuz?
İtiraz ettiğim şeyler, sinek vızıltıları, ama sineği üreten bataklığın adı kapitalizm. Temel itirazım, kapitalist sisteme. İnsanları çok kasmadan, nutuk atmadan hem kapitalizme hem de onun ürettiği sinek vızıltılarına karşı itirazlarımızı dile getiriyoruz. Bu sinek vızıltıları mesela eğitim sistemi, sağlık sistemi, evlilik, iş kazaları, basın olabiliyor.
Siz bu itirazları Mandıra Filozofu Mustafa Ali karakteriyle de dile getirmiştiniz. Mandıra Filozofu’nun bu sistemde yaşama şansı gerçekten var mı?
Yaşama şansı olmadığı için feryat, figan ederek hislere tercüme olarak bir şeyler söylüyor. Yaşama şansı olsaydı, bununla mutlu olsaydı, büyük çoğunluk gibi sesini çıkarmazdı, yaşayıp giderdi. Bazen bana eleştiriler geliyor. “Hem kapitalizmi eleştiriyorsun hem kapitalist sistemin içindesin” diyorlar. Yani batıyoruz diye bağırmayacak mıyız? Bataklıktayım, “batıyoruz” diye bağırıyorum. Bunda bir çelişki göremiyorum. Asıl bağırmamakta bir sıkıntı, bir çelişki var. Ama özellikle bazı genç kardeşlerimiz çok büyük bir açık yakalamış gibi diyorlar ki “hem kapitalist sistemdesin hem kapitalizmi eleştiriyorsun”. Orada olduğum için eleştiriyorum. Yoksa kutuplarda yaşasam ben kapitalizmi niye eleştireyim kardeşim. Ayrıca o Eskimo’nun altındaki buzulları eriten de kapitalizmin hesapsız, plansız kar güdüleriyle doğayı hiçe sayması, iklimleri hiçe sayması. Eskimo’nun da karşı çıkması lazım ama ya haberi yok ya karşı çıkacak mecrası yok. Bizimki de belki bir sinek vızıltısıdır. Ama sivrisinek gibi öldürmesek de sokar, rahatsız ederiz.
“Hayalim sinema”
Siz televizyon ve sinemadan geldiniz. Tiyatro nereden çıktı?
Şimdi tiyatro, daha doğrusu sahneye çıkma konusu, tiyatro derken birden çok iddialı geldi, o yüzden düzeltme gereği hissettim. Sahneye çıkmaya son üç senedir biraz da mecburiyetten başladım. Çünkü sinema filmi çekmek istiyorum, çok büyük bütçeler istiyor. O bütçeler bende yok. O bütçeleri elde etmek için de birileriyle uzlaşacaksınız. Uzlaşmakta sorun yok, uzlaşabiliriz ama bazen parayı veren düdüğü çalmak istiyor. Ama ben düdük değilim.
Bu yüzden hem söyleyeceklerimiz var hem de bu kapitalist sistem içinde geçim derdimiz var. Sağ olsun halkımız, seyircimiz bana destek oluyor. Ben de hislerine tercüman olmaya çalışıyorum. Bilmedikleri yeni bir şey söylediğimi sanmıyorum ama hislerine yüksek sesle tercüman oluyorum. Belki onlar da bunu gördüğü için sağ olsunlar yalnız bırakmıyorlar. Hayalim sinema. Yeni projemin adı bile belli: Parasız yaşamanın sırrı. Ne zaman çekeceğim, parayı bulursam. Yine kapitalist sistemde kendimle çelişki, şartlarla çatışma halindeyim. Parasız yaşamanın sırrını anlatacağım, ama para bulursam.
“Tiyatroya ilgi futbola ilgiden fazla”
Peki tiyatroya ilgi var mı?
Yaratıcılık ve sanata ilgi konusunda bazı olumsuz ezberler var. Ama gerçekten ezberler. Mesela “tiyatroya ilgi yok”, “tiyatro elit sanatıdır” diye bir ezber var. Bunu çok kolay çürütebiliriz. Nasıl çürütebiliriz? Ben üç yıl önce bir hesap kitap yaptım. İstanbul’da şehir ve devlet tiyatrolarına giden seyirci sayısı, stadyumda maç izlemeye giden seyirci sayısından çok daha fazla. İnanmayan rakamlara baksın. Hem de bütün tiyatrolar değil. Sadece şehir ve devlet tiyatrolarına giden tiyatro seyircisi sayısı futbola gidenden daha fazla. Özel tiyatroları saymıyorum. Bu yanlış bir ezber. Ben bunu söyleyince diyorlar ki “futbol televizyonda çok seyrediliyor”. O zaman dizileri de tiyatro sayalım. Diziler sanatsa, yine sanat futboldan daha fazla seyirci çekiyor. Ama yöneticilerimiz futbola daha çok ilgi gösteriyor. Mesela dün Tire’deydim. Kaç gün önceden biletler bitti, insanlar kapılardan döndü.25 bin kişilik stadı var. 300 kişilik salonu var.
İstanbul ve Anadolu seyircisi arasındaki fark
Türkiye’nin birçok ilinde ve ilçesinde sahneye çıktınız. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Ben Anadolu’dan ve Avrupa’daki vatandaşlarımızdan çok memnunum. Avrupa’da sadece geçen yıl 60 şehre gittim. Anadolu’da da örneğin 5 bin 600 nüfuslu Artvin’in Ardanuç ilçesinde salon doldu taştı. Çünkü orada 1996 senesinden beri hiçbir etkinlik yapılmamış. Kadınlar ayakta kalınca gençler belediye otobüsündeki gibi onlara yer verdi. Gençler ayakta seyretti, yaşlılar ve kadınlar oturarak seyretti. Manisa’nın Alaşehir ilçesinde salon doldu, insanlar sandalyeler koydu. Sandalye koyacak yer kalmayınca sahnede 20 kişiyi sağıma, 20 kişiyi soluma aldım.
İstanbul’da ise zorlanıyorum. Bunun birinci nedeni maliyetlerin yüksek olması. Ayrıca sanata ve etkinliklere karşı biraz doygunluk var. İnsanların seçeneği çok fazla ve erteleme lüksüne sahipler. “Bu hafta gidemedim, bir dahaki hafta giderim” diyebiliyorlar. Anadolu’da gittiğinizde vatandaşımız “bu ilk ve son şansım olabilir” diye koşarak geliyor.
“Pelteksin, senden oyuncu olmaz denen çocuk oyuncu olarak tanındı”
Peltek olmanız oyunculuğunuzu etkilemedi mi?
Ben tiyatroya aşık bir çocuktum. Lise sona kadar “ben tiyatrocu olacağım, konservatuara gideceğim” diyordum. Lise sonda arkadaşın biri “sen hiç konservatuar sınavına girme, kazanamazsın” dedi. “Niye, yeteneksiz miyim” dedim. “Yok değilsin ama kazanamazsın. Sen pelteksin, peltekten oyuncu olmaz” dedi. Ben birdenbire vazgeçtim. Sınava bile girmedim. 30 yıl sonra, “pelteksin, senden oyuncu olmaz” denen çocuk, oyuncu olarak tanındı. Oyuncu oldu demiyorum, iddialı. Oyuncu olarak tanındı. Bunu özellikle gençlere anlatıyorum. Lütfen hayallerinizden vazgeçmeyin. En azından denemeden vazgeçmeyin. Başkasının lafıyla hiç vazgeçmeyin.