Türkiye’nin Rus yapımı S-400 füze savunma sistemini satın alması NATO ülkeleri arasında endişe yaratıyor. Müttefik ülkelerden özellikle Amerika, Ankara’nın da üretim sürecinde yer aldığı F-35 savaş uçaklarıyla ilgili hassas bilgilerin Rusya’nın eline geçeceği endişesiyle S-400’lere sert biçimde karşı çıkıyor. Ankara’nın bu tepkilere karşı verdiği yanıtlardan biriyse bazı NATO ülkelerinde yine Rus yapımı S-300’lerin bulunduğu şeklinde. Peki bu argümanın pratikte bir karşılığı var mı? VOA Türkçe, bu sorunun yanıtını ve S-400 krizini, Amerikan Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından jeopolitik uzmanı John Sitilides'le konuştu.
“Önce 1997’ye dönelim. Bizde Güney Kıbrıs füze krizini kısaca özetler misiniz?”
“Hala belirsiz olan nedenlerden dolayı belki de iç siyasi nedenlerle Kıbrıs hükümeti Rusya’dan S-300 uçaksavar füze bataryaları almaya karar verdi. Bu bataryaların gerçekten meşru bir kendini savunma amacı yoktu. Zira tanrı korusun, Türkiye ile Kıbrıs arasında askeri bir çatışma yaşansa, birincisi Türk ordusu Kıbrıs Savunma Kuvvetleri’nden daha güçlüydü, ikincisi de Kıbrıs, Amerika’nın bir NATO müttefiki değildi. Yani Amerika, Kıbrıs’ın yardımına gitmeyecekti. Bu ülke sadece Yunanistan olabilirdi ancak Atina’nın da Türkiye ile doğrudan Ege Denizi’nde savaşa girmesi durumunda, adaları feda etme olasılığını göze alması gerekecekti. Bu nedenle bu satın alımın nedeni anlaşılamadı. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs’ın sistemi konuşlandırması durumunda bataryaları imha etme tehdidi üzerine bu krizi sona erdirmek gerekiyordu. Kimse bölgede Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasında Yunanistan’ın da karışacağı bir askeri çatışma görmek istemiyordu. Bu durumdan kurtulmanın çetrefilli bir yolunu bulduk. Nihayetinde Yunanistan ile Kıbrıs bir anlaşma yaptı. Yunanistan S-300leri sahiplenecek ancak konuşlandırmayacaktı. Ege Denizi’nin güneyinde Girit adasında bir hangarda depolayacaktı. Böylelikle Türkiye’nin yok etme tehdidinde bulunacağı bir sistem olmayacaktı ortada. Yani Kıbrıs füzeleri aldı, Rusya parasını kazandı, ama sistem konuşlandırılmadı ve Yunanistan’da yıllarca kapalı kaldı.”
“2013’e kadar da ölü bir yatırımdı. Ama sonra Girit’te neredeyse 15 yıl sonra sistem faaliyete geçirildi. O noktaya nasıl varıldı?”
“Faaliyete geçirildi, ancak bence bunun nedeni Rus ordusunun Doğu Akdeniz’de ve Güneydoğu Avrupa’da yeniden güçlenmesiydi. Gerçekten de 2014’ten bu yana Kırım’ın ilhakıyla, Ukrayna’nın doğusunun işgaliyle görüyoruz ki Rusya’nın 1970’lerin sonunda Soğuk Savaş döneminden bu yana Güneydoğu Avrupa’da ilk kez bu kadar ciddi askeri güç olduğunu görüyoruz. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ydi. Sovyetler’in, 1970’lerde Mısırlılar kovuncaya kadar da Kahire’yle çok önemli askeri bağları vardı.
Şimdi Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa’da çatışmaların barışçı çözümü ve istikrara karşı Rusya çok farklı ve tehlikeli bir yoldan geri geldi. O nedenle bence Amerika ve NATO, Rusya’nın farklı ülkelerdeki S-300 füze sistemleriyle başa çıkmanın yollarını aradı ve bu sistemlerin, en gelişmiş Amerikan savaş uçaklarıyla ne kadar yenilgiye uğratılabileceğini denedi. Bu nedenle de Yunanistan’daki S-300’leri deneme amaçlı kullandılar. İsrail de aynı şekilde S-300’leri denedi.”
“2004’te Bulgaristan ve Slovakya NATO üyesi oldular. Bu ülkelerin de envanterlerinde S-300leri var. Bu duruma Amerika’nın ya da NATO’nın herhangi bir tepkisi olmadı mı? Zira NATO müttefikleri içerisinde bir Rus sistemi mevcuttu?”
“S-300’lerin gelişmiş Amerikan teknolojisiyle uyumsuz olmayacağı ve Amerikan sistemlerinin teknolojik üstünlüğünü tehlikeye atamayacağı düşünülüyordu. Zira bunlar eski teknolojiler hatta S-300’lerin geçmişi 1960’lara kadar dayanıyor. 2003 yılında 1990’lı yılların Amerikan teknolojisi, 1960’larınki gibi eski değildi elbette. Bu nedenle Amerika, gelişmiş Batı teknolojilerinin çoğunun S-300’leri alt edebileceğinden emindi. O nedenle NATO’ya yeni katılmış görece yoksul ülkelerin alım gücüne uygun olan S-300lar meşru müdafaa amaçlı kaldığı sürece, bir alarm durumu yaratmadı. Şimdiyse durum çok farklı. Türkiye gibi varlıklı bir ülke, yeniden güçlenen agresif bir Rusya ile sıkı ilişkiler içinde. Bu Rusya, 1990’ların Rusya’sı değil, 2003’teki ülke de değil. Bu Rusya, Baltık Denizi’nden Kızıldeniz’e Amerika’nın, Batı ülkelerinin ve NATO’nun çıkarlarına karşı çok hasmane yollardan hareket eden bir ülke.”
“Kıbrıs füze krizine dönersek, Türkiye’nin 1997’de 98’deki tepkilerine bakalım. Ankara önalıcı meşru müdafaa tehdidinde bulundu, sonra Kıbrıs’a abluka tehdidi geldi. Kuzey Kıbrıs’ta tatbikat yapıldı ve elbette NATO. Türkiye, Amerika dahil diğer NATO müttefiklerinden destek arayışına girdi. Şimdi bugün yaşananlara bakınca Türkiye, Güney Kıbrıs’la benzer bir şeyi yapıyor. Sizce bu bir çelişki değil mi?”
“Amerika ve Türkiye hatta birçok açıdan NATO ittifakı ve Türkiye, kendi hedeflerine ulaşmak için birbirlerinden uzaklaşan yollara yönelmişe benziyor. İkili ilişkiler açısından bakarsak Amerika ve Türkiye’nin amaçlarının ve değerlerinin artan biçimde farklılaştığını görüyoruz. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da farklı hedeflerin peşindeler.
Fethullah Gülen meselesi Ankara ile Washington arasında derin bir güvensizlik yaratıyor. IŞİD’e karşı Suriyeli Kürtlerle işbirliğimiz Türk hükümeti için çok tartışmalı zira Ankara Suriyeli Kürtleri, PKK’nın uzantısı olarak görüyor. Türkiye’nin İran ve Rusya ile çok çok yakın askeri ilişkileri de Washington için fazlasıyla karmaşık ve şüpheli bir durum yaratıyor. Özellikle de Amerika İran’ı Ortadoğu’da ve dünyada diplomatik ve mali olarak izole etmeye, Rusya’nın saldırganlığını frenlemeye çalışırken. Rusya Baltık Denizi’nden Karadeniz’e ve Doğu Akdeniz’e birçok müttefikimiz için tehdit yaratıyor. Washington’a göre Türkiye de bölgede tüm bu sorunların tam ortasında.”
“Peki sizce Türkiye için bir çıkış yolu var mı? Sizce Erdoğan hükümeti geri adım atacak mı? Bu krizin geleceğini nasıl görüyorsunuz?”
“Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da hükümetinin ne yapacağı hakkında hiçbir fikrim yok. Kimsenin fikri olduğunu da sanmıyorum. Tercihimiz, Amerikan ve Türk değerlerinin, amaçlarının ve politikalarının örtüşmesi ve daha uyumlu olması. Ama tüm bunlar karşılıklı güvenle mümkün. Türk hükümeti neden Amerika’nın Türkiye’ye karşı hareket ettiğini düşünüyor, bunu anlamamız zor. Zira Türkiye 1950’lerin başında NATO’ya katıldığından beri, Washington sürekli olarak Türkiye’yi korumaya çalıştı. Türkiye’yi komünizm ve Sovyetler Birliği’ne karşı korudu, Ortadoğu’daki istikrarsızlığa karşı kolladı. Evet, bazı durumlarda Amerika, Ortadoğu’nun istikrarını bozan hatalar yaptı ancak Türk müttefiklerimizi hiçbir zaman kasıtlı olarak baltalamaya çalışmadık.”
“Amerika’dan Türkiye’ye bir yaptırım tehdidi görüyor musunuz?”
“Gördüğüm daha çok Amerikan savunma endüstrisini de olumsuz etkileyecek bir durum. Şöyle ki, Trump yönetimi Türkiye’yle olan F-35 savaş uçakları anlaşmasını sona erdirme konusunda çok ciddi. Arizona’daki üsse üç adet F-35 gönderildi. Türk pilotlarının da eğitimi sürüyor. Ancak Türkiye’ye teslim edilmedi bu uçaklar. Ve Ankara S-400 anlaşmasını hayata geçirirse teslim edileceklerini de sanmıyorum. F-35’lerin küresel tedarik zincirinde de sorunlar yaşanacak zira uçakların birçok parçasının ortak üretimi söz konusu. F-35 parçalarının Türkiye’de üretimi iptal edilirse bunun sonucunda dünyanın başka yerlerinde başka üretim merkezleri için arayış başlayacak, bu süreçte parça üretimleri de aksayacak ve mali kayıp yaşanacak.
Peki Washington yönetimi, Amerikalı rahibin Türkiye’de hukuksuz biçimde haksız yere hapsedilmesinde olduğu gibi, Ankara’ya karşı başka mali önlemler alacak mı? Başkan Trump Türkiye’yi ekonomik olarak cezalandıracağı konusunda çok kesin konuştu. Türkiye bu tür yaptırımları kaldırabilecek durumda değil. Resmi olarak resesyona girerse, ekonomiyi kurtarmak için IMF’den kredi almak zorunda kalabilir. Kontroldan çıkmış bir enflasyon, denetimsiz bir işsizlik ve çok ciddi bir borç krizi kapınızda. Bence ekonomik olarak Türkiye son 20 yılın en zayıf dönemini yaşıyor.
Bu nedenle bence Sayın Erdoğan, iç politikada puan toplamak ya da Türk halkında Amerika ve NATO karşıtlığını körüklemek adına Türk ekonomisinde yıkım yaratmamaya çok dikkat etmeli.”
“Suudi Arabistan’ın S-400 satın almaya yönelik ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Amerika, Suudi Arabistan’a da yaptırım uygular mı?”
“Hindistan gibi Amerikan teknolojisini tehlikeye sokmayacak ülkelerin S-400 alımlarını, Amerika bir dereceye kadar görmezden gelmeye hazır. Ancak Suudi Arabistan bir başka konu. Zira yanı başındaki İsrail’de Amerikan F-35’leri var. Bence ister Suudi Arabistan’da, ister Türkiye’de konuşlu olsun F-35 teknolojisini tehlikeye sokacak her türlü S-400 sistemi Amerika’nın kırmızı çizgisidir, hiçbir müttefikimizin geçmemesini tercih ederiz. Ülkelerin savunma hedefleri için başka çözümler bulmaya çalışmaya hazırız. Ancak F-35’lere karşı S-400’ler, hangi ülkede olursa olsun Amerika’nın kırmızı çizgisidir.”
“Sizce şu teori yakın gelecekte hayata geçer mi? Türkiye s-400 sistemini alır ve NATO’nun isteği doğrultusunda eğitim amaçlı kullanıma açar. Yunanistan’ın s-300’lerle yaptığı gibi. Bu mümkün mü?”
“Bence mümkün değil. Bu, Putin ile Erdoğan arasında gelişen ilişkinin olağandışı biçimde ihlali anlamına gelir. Bu alışverişin temelinde Vladimir Putin’in S-400 teknolojisini tehlikeye atmayacağı ve NATO’nun hizmetine açmayacağı konusunda Erdoğan’a olan güveni var. Ki biz, Rusya’nın S-300’leri ve daha eski teknolojilerini başarıyla inceledik. Rusya uçaksavar ve füzesavar sistemlerin ihracatında sözü geçen bir ülke olmak istiyor. Ve bence S-400’lerle de Amerikan üretimi patriotlarla ya da olası başka ülke sistemleriyle rekabete girmek istiyor. Bu yüzden hayır, askeri benzerlik anlamında Putin, S-400lerin liste başı kalmasını istiyor. Ayrıca Rusya, uçaksavar füzesavar sistemlerini geliştirmek isteyen her ülke için S-400lerin Amerikan patriotlarına tercih edilebilecek derecede iyi bir sistem olduğunu düşünüyor. Yani aslında burada iki silah üreticisinin basit bir rekabeti de mevcut ve eğer Türkiye, Rusya’nın zirve teknolojisi olan S-400lerle ilgili anlaşmasını ihlal ederse, bu Rusya-Türkiye ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya neden olur. O nedenle kimsenin S-400’lerle ilgili böyle bir yöne kayacağını sanmıyorum.”
“Rusya Devlet Başkanı Putin’in NATO’yu zayıflatmak için kullandığı “yumuşak güç” işe yarayacak mu sizce?”
“İşe yaramaya başladı bile. Rusya zaten sert güç, değil mi? Çok kuvvetli bir nükleer kapasitesi mevcut, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nı ihlal edebiliyor. Ukrayna’yı işgal edebiliyor ve NATO bunu engelleyemiyor, NATO müttefiki Romanya’yla Ukrayna’nın arasındaki Moldova’yı istikrarsızlaştırabiliyor. Polonya yakınlarında büyük tatbikatlar düzenleyebiliyor. Başka Baltık ülkelerini de istikrarsızlaştırması olası. Tüm bunlar Doğu Avrupa’da büyük siyasi ve güvenlik endişelerine neden oluyor. Ruslar aynı zamanda sadece 2016 Amerikan başkanlık seçimlerini etkilemek için değil, 2017 ve 2018’de stratejik rakip olarak Çin görülürken Washington’un bir numaralı dış politika konusunu Rusya yapmak için de sosyal medya dahil birçok yöntemi başarıyla kullanıyor. Tırnak içinde ‘Rusya müdahalesi aldatmacası’na Amerikan halkının yarısını kandırdılar. Fransa’da mesela Sarı Yelekliler hareketini ya da başka Avrupa ülkelerindeki karışıklıkları sosyal medya üzerinden kızıştırdılar, kendi çıkarları için kullandılar ve siyaseti bulandırdılar. Avrupa’da merkez sağ ve merkez solun, iç siyaset nedeniyle çöküşüne tanık olduk ama Ruslar da istismar edilebilecek her fırsatı kendi çıkarları için kullandılar. Bahsettiğiniz gibi Avrupa’da bunu yumuşak, incelikli yollardan yapıyor. Ancak Avrupa Birliği ve NATO ittifakı içinde birliği parçalamak için yapabilecekleri her türlü şey, Batı’yla giriştikleri bu sıfır toplamlı rekabette, Moskova’nın nihai amacı olan Avrupa’yı zayıflatma ve Rusya’yı güçlendirmeye hizmet edecektir.”