Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 29 milletvekiliyle temsil edilen Halkların Demokratik Partisi’nin 7 Haziran’daki genel seçimlere "parti olarak” gireceğini açıklaması, yüzde 10 barajını aşıp aşmayacağı dolayısıyla da Meclis dışında kalıp kalmayacağı sorularına yol açtı.
Temeli etnik milliyetçilik esasına dayanan Kürt siyasi hareketleri, 1990’lardan bu yana Türkiye’de farklı adlarla, kimi zaman merkez partilerle koalisyon, çoğu zaman da bağımsız adaylarla Meclis’e girmeyi başardı. Birçoğu yasaklanan bu partilerden günümüze Meclis’te kalmayı başaran son parti Halkların Demokratik Partisi oldu.
Dünyadaki en yüksek seçim barajı oranlarından biri olan yüzde 10'u uygulayan Türkiye’de, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı büyük risk oluşturmasına karşın parti yönetimi umutlu ve iddialı. Kürt nüfus yoğunluğuna sahip Güneydoğu’da HDP birinci parti olmayı korurken, 2011 genel seçimlerinde olduğu gibi bölge seçmenince iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ikinci tercih olması bekleniyor. Bunun yanı sıra Avrupa’da önemli bir varlık gösteren Kürtler’in de hangi parti yönünde oy kullanacağı önümüzdeki seçimlerde ortaya çıkacak. Ancak Avrupa oylarıyla da olsa HDP'nin 7 Haziran Pazar günü barajı geçmesi güç görünüyor.
‘Türkiyelileşirse kendini inkar edecek. Kendini inkar etmezse Türkiyelileşemeyecek’
Görüşlerine başvurduğumuz HDP kaynakları, çözümün “Türkiye’nin partisi olmakta” yattığına işaret ediyor. Ancak Türkiye’de tipik bir seçmenin “Kürt partisi ya da PKK’nın siyasi kanadı” olarak gördüğü HDP'nin “Türkiye’nin partisi” ya da genel anlamda bir muhalefet partisi olma şansı var mı?
Etnik ve milliyetçi tabanlı siyaset araştırmaları yapan ve bu anlamda Türkiye'li Kürtler üzerinde de çalışmaları bulunan Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Zeki Sarıgil, seçim gündemindeki bu kritik soruyu değerlendirdi. Sarıgil, Amerika'nın Sesi'ne yaptığı açıklamada, “Bu hareketin ana temeli Kürt etnik milliyetçisi hareketi. Bunun böyle bir limiti var. Türkiyelileşirse kendini inkar edecek. Kendini inkar etmezse Türkiyelileşemeyecek. Böyle bir ikilem var” diye konuştu.
‘Seçmeli Kürtçe derslerine bile karşı kesimler var’
Princeton Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. Sarıgil, HDP’nin “Türkiyelileşmesini”, genel anlamda “Türkiye’nin bir muhalefet partisi olarak görülmesi" olasılığını zayıf görüyor. Sarıgil, buna neden olarak “ortalama bir Türk vatandaşının” hükümetin PKK’yla yürüttüğü Kürt açılımına karşı olmasını gösteriyor. Yaptıkları bir araştırma sonucunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın bölgede iki yıldır “Seçmeli Kürtçe” adı altında verdiği, devlet eliyle yürütülen bir projeye dahi toplum genelinde yalnızca yüzde 25-30 oranında destek verildiğini anlatan Sarıgil, “özerklik, yerel parlamento talepleri bir yana, en temel, basit bir hak" olarak tanımlanan seçmeli Kürtçe eğitiminin bile Türkiye’de büyük bir muhalefetle karşılaştığını söylüyor.
Zeki Sarıgil, oy havuzu geniş olmasa da HDP’nin Türkiye’nin farklı kesimlerinden, örneğin “Türkmen Alevileri’nden, sol-sosyalist” kesimlerden gelebilecek oylarla konumunu güçlendirebileceğini belirtiyor.
‘Türk siyaseti polarize oldu’
Bununla birlikte HDP’nin yüzde 10 barajını aşıp aşamayacağı sorusu seçimlere kadar belirsizliğini koruyacak. Ancak aşarsa, HDP’nin Meclis’teki sandalye sayısını önemli oranda arttırması söz konusu. Sarıgil, “Bu da tabii daha çok AKP'nin sandalye sayısını etkileyecektir. Bu durumda AKP'nin Anayasa'nın referanduma yani halk oylamasına gerek duyulmaksızın değiştirilmesi için gereken 367 oya tek başına ulaşması mümkün olmayacaktır” diyor.
Türk siyasetinin “son iki-üç yıldır çok polarize” olduğunu söyleyen Sarıgil, HDP’nin barış süreci çerçevesinde Hükümet ile yürüttüğü müzakerelerin, “kendilerini sistem dışına itilmiş hisseden kesimler” arasında güven sorunu yarattığını savunuyor.
Zeki Sarıgil, “İktidarla yürütülen sürecin aktörlerine karşı toplumda güvensizlik içinde olanlar var, bir güven sorunu var” diye konuşuyor. Güven sorunu, HDP’nin çözüm süreci karşılığında AKP’yle anlaşarak, Türkiye’ye Başkanlık Sistemi getirecekleri kaygılarına dayanıyor. Ancak dün Meclis Grubu’nda konuşma yapan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, “Sayın Recep Tayyip Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız” demişti. Başkanlık Sistemi pazarlığı kaygısı gibi koşulların değişip değişmeyeceğini bilmediğini söyleyen Sarıgil, “Siyasi şartlar değişir ve bu iki parti parlamentoda bir uzlaşıya giderse o durumda zaten AKP istediğini çok rahat alır” diyor ama ekliyor: “Şu aşamada söylemlerine bakacak olursak HDP'nin böyle bir uzlaşıya sıcak bakmadığını görüyoruz”.
HDP’nin “Türkiyelileşmesi” kavramı Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi Zeki Sarıgil’e göre, Kürt hareketini temsil eden partilere oy vermemiş seçmenlere olduğu kadar, hareketin içindeki kişilerce de yadırganıyor. Sarıgil, Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) yerini alan ve adını “halkların demokratikleşmesine” adayan partinin aslında Abdullah Öcalan’ın bir projesi olduğunu savunuyor. “Başarısız olmadığı halde BDP kapatıldı, HDP'ye dönüştü. Bu biraz Öcalan'ın projesiydi. Hatta o zaman ben çok iyi hatırlıyorum. Selahattin Demirtaş, ki şu anda HDP'nin başında, o zaman karşıydı buna” diye konuşan Zeki Sarıgil, geçen yıl BDP üyelerinin kitleler halinde HDP’ye katılma kararı aldığını hatırlatıyor. Sarıgil, “İnsanlarda şu vardı. Kürt etnik milliyetçilerin bir kesimi ‘Biz yıllardır bunun için mi savaştık, kan döküldü, fedakarlık gösterildi? Türkiyelileşmek için mi biz bunu yaptık?’ diye. Bayağı soğuk bakanlar vardı bu projeye” diyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) tüzüğünde de kendini “tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir” diye tanımlıyor. Bu nedenle de 7 Haziran seçimlerinde daha geniş bir yelpazeden oy almayı umut ediyor.
Yüzde 10 barajını aşmayı hedefleyen HDP'nin koyduğu çıta oldukça yüksekte. Parti yalnızca Türkiye genelinde yukarıda adı geçen kesimlerin değil, aynı zamanda Güneydoğu’da AKP’ye giden muhafazakar Kürt oylarını da çekmeyi amaçlıyor. Muhafazakar kesimden oy kazanmak ise, 40 yıla yakın bir süredir yalnızca etnik değil ama laik temelli siyaset yürüten bu hareket için önemli bir zorluk olarak görünüyor. Ancak Doç. Dr. Zeki Sarıgil, geçen yıl Kobani’nin IŞİD tarafından kuşatılmasının ardından hükümetin aldığı tutumun Türkiye’deki Kürtler arasında eleştirilere yol açtığına dikkati çekiyor. Bu eleştirilerin oy sandığında kendini gösterip göstermeyeceğini anlamaksa 7 Haziran’dan sonrasına kalıyor.