Suriye krizi ve IŞİD’le mücadele konularında iki müttefik ülke, Amerika ve Türkiye’yi karşı karşıya getiren bir unsur, önceliğin kime verilmesi konusunda oldu. Türkiye Esat rejimine öncelik verilmesinde ısrar ederken, Irak ve Suriye’de IŞİD tehdidinin yükselişi yüzünden, Amerika şimdilik Esat rejimini öncelikli tehditler listesinde geriye kaydırmış görünüyor. Washington’da konuyu değerlendiren uzmanlar, Suriye’de tehdit algılaması konusunda iki ülkenin hem haklı, hem de haksız yanlarına dikkati çekiyor.
2011 yılında Suriye iç savaşı başladığında, Şam’da 40 yıldır devam eden diktatörlük rejiminin Tunus, Mısır ve Libya’da olduğu gibi kısa bir sürede son bulması bekleniyordu. Obama yönetimi, Suriye’nin yoluna “Esatsız” devam etmesi çağrısında bulunmuş, Türkiye’yse Esat’a “birkaç ay, hatta birkaç hafta” zaman biçmişti. Ancak aradan 3 buçuk yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen Esat rejimi, ülkenin tamamını kontrol edemese bile hala ayakta. Bunda rejime Rusya, İran ve Hizbullah gibi güçlerin verdiği desteğin olduğu kadar, Suriye muhalefetinin birlik içinde hareket edememiş olmasının da payı var. Ayrıca IŞİD tehdidinin Suriye ve Irak’taki yetki boşluğundan yararlanarak birkaç ayda kanser gibi büyümesi; örgütün ‘İslam Devleti’ adıyla bir ‘halifelik’ kurarak kendilerinden başka herkese yönelik korkunç katliamlarla adını duyurması, başta Amerika olmak üzere uluslararası toplumda tehdit algısının yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacını doğurdu. Amerika tehdit önceliğini IŞİD’e verirken, müttefik ve bölge ülkelerinden bir koalisyon oluşturdu. Ancak, koalisyon üyeleri arasında tam anlamıyla uyum sağlayamadı, özellikle de öncelikli tehdidin Beşar Esat rejimi olduğunu savunan Türkiye’yle. Suriye iç savaşının başında Amerika’nın Şam büyükelçisi olan Robert Ford, Amerika’nın Sesi’nden Carol Castiel’e yaptığı açıklamada, koalisyon üyeleri arasında “köklü anlaşmazlıklar” bulunduğunu söyledi:
“Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinin sonunda dahi, Türkler’le aramızda görüş ayrılıkları olduğu bir sır değil. Türkler IŞİD ve Esat rejimiyle mücadeleye eşit öncelik veriyor. Oysa Amerika’da yönetim, önceliği IŞİD’le mücadeleye veriyor. Beşar Esat önceliğimiz değil. Suriye krizine müdahil devletlerin öncelikleri uyuşmadığı sürece sorun yaşamaya devam edeceğiz.”
Robert Ford’un görüşüne göre yalnızca Türkiye değil, Suriye’deki muhalefet unsurları da, IŞİD yerine Esat rejimini öncelikli tehdit olarak görüyor. Amerika’nın ılımlı Suriye muhalefetinin 5 ila 10 bin üyesini eğitip, IŞİD’le savaşmak üzere Suriye’ye göndermek istediğine dikkati çeken emekli büyükelçi, bu grupların birkaç hafta içinde IŞİD’le mücadeleyi yarım bırakıp, Şam hükümetiyle savaşmaya yönelmesinin ciddi bir olasılık olduğunu söylüyor.
Aynı anda iki tehditle mücadele etmek mümkün mü? Bir süre önce Washington’da mikrofonlarımıza konuşan gazeteci Cengiz Çandar’a göre, Esat rejiminin sahneden çekilmesi elbette iyi olur:
“Ama hayatın gerçekleri bu değil maalesef. Aynı anda iki işi birden çoğu kez yapamıyorsunuz. İkincisi Esat rejimi Rusya ve İran desteğini arkasında hissettiği sürece ve Amerika'nın başını çektiği koalisyon, IŞİD üzerine odaklandığı ölçüde, hemen bir günden iki güne yıkılabilecek gibi de gözükmüyor. Bunu bahane edip IŞİD'e karşı mücadeleyi ertelemek, aslında önceliğin ne olduğu konusunda farklı bir optiği (bakış açısı) ortaya koyuyor. IŞİD'i önemli kılan, ilk defa ideolojik bakımdan son derece fanatik, ve bütün bir bölgedeki hemen herkesi ve bütün bu bölgedeki uluslararası sistemi de tehdit etme potansiyeline sahip bir örgüt. Onun yol açabileceği sonuçlar olağanüstü korkunç sonuçlar olacağı için, Esat rejiminin bütün olumsuzluklarının ve sahneyi terk etmesi gereğini aklında tutarak ve bu amaçtan vaz geçmeyerek, ama onu askıya alarak esas olarak bir öncelik tayin edip IŞİD üzerinde odaklanmak gerektiği kanısındayım.”
Bununla birlikte Washington’da Türkiye’ye hak veren uzmanlar da bulmak mümkün. Amerika’nın Sesi’nden Meredith Buel’a konuşan Ortadoğu Enstitüsü uzmanı Paul Salem, önceliğini IŞİD’e veren Amerika’nın, bu örgütü etkili bir şekilde yok edebilmek için Şam’ı siyasi bir uzlaşmaya zorlaması, Esat rejimini de sahneden çekilmekten başka bir çare kalmadığına ikna etmesi gerektiğini düşünüyor:
“Amerikan yönetimi Beşar Esat’ın çekilmesi konusunda ısrar etmişti. Obama’nın politikası hala bu yönde. Bundan dolayı Şam’daki yönetimi siyasi uzlaşmaya, ülkeyi yeniden birleşmeye zorlamaları gerekiyor. Ancak son günlerde Beyaz Saray, İran’la kritik görüşmeler yürütüyor. Irak’ta IŞİD’le mücadelede, Tahran hükümetiyle işbirliği yapmaya çalışıyor. Bundan dolayı İran’ın müttefiki olan Beşar Esat’ı hedef almaktan vazgeçebilir. Bence Türkler haklı. Beşar Esat’ı devreden çıkarmadan IŞİD’le mücadele edemezsiniz. Türkler ayrıca, uçuşa yasak bölge ve tampon bölgeler oluşturarak Esat rejimine diş gösterilmesi gerektiği noktasında da haklı. Aksi takdirde Esat rejimini ve onların müttefiki olan Rusya, İran ve Hizbullah’ı, oyunun sona erdiğine, artık masaya oturmak zamanı geldiğine ikna edemezsiniz.”
Türkiye’nin Esat rejiminin öncelik haline getirilmesi kadar ısrar ettiği, ancak Amerika’nın yeni yeni sıcak bakmaya başladığı diğer konu da, Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge ve uçuşa yasak bir hava sahası oluşturulması. Amerika’nın eski Şam büyükelçisi Robert Ford, bu taleplerin Suriye muhalefetine ve mağdur sivillere bir nebze yararı olsa da, Esat rejimini yıkmaya yetmeyeceği görüşünde:
“Türkler Suriye’nin kuzeyinde hem uçuşa yasak bir bölge, hem de “güvenli bölge” diye tanımlayabileceğim, Suriye askerlerinin giremeyeceği bir alan oluşturmak istiyor. Ayrıca Suriye uçaklarının tepelerine bomba yağdıramayacağı bir yer. Şunu söylemek zorundayım: Ben Suriye’den önce Irak’ta 4 buçuk yıl görev yaptım. Irak’ın kuzeyinde de bir güvenli bölge ve uçuşa yasak hava sahası vardı. Ama bunlar Saddam Hüseyin’i devirmeye yetmedi. Saddam Hüseyin rejimi Amerika’nın 2003’te Irak’a girmesinin ardından sona erdi. Güvenli bölge ve uçuşa yasak bölgenin yararları olabilir ve Suriye muhalefetine yardımı dokunabilir. Ama Türkler dürüst olmak zorunda. Bunlar Beşar Esat’ı devirmeye yetmez. Beşar Esat’ı bir tek Suriye halkı görevden alabilir. Hem rejime, hem bu iç savaşa, hem de bu kadar kurban vermeye dayanacak güçleri kalmadığında ciddi pazarlıkların içine girmek isteyeceklerdir.”