Erişilebilirlik

Cezaevleri Giderek Daha da Kalabalıklaşıyor


İzmir'deki Aliağa Cezaevi (arşiv)
İzmir'deki Aliağa Cezaevi (arşiv)

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı rakamlara göre, 2018 yılında cezaevlerindeki kişilerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 14 artarak 264 bin 842 oldu.

Türkiye'de yüz bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2013 yılında 188 idi. Bu sayı yıllar itibarıyla sürekli artarak 2017 yılında 288'e ve 2018 yılında 323'e ulaştı. 12 yaş üzeri nüfus hesaba katıldığında her yüz bin kişiden 401’i cezaevinde.

2018 yılında cezaevine girenlerin sayısı 266 bin 889. Cezaevinden çıkanların sayısı ise 215 bin 170. TÜİK’in verilerine göre, cezaevlerindekilerin yüzde 96,1’ini erkekler, yüzde 3,9’unu ise kadınlar oluşturuyor.

2018’de 2 bin 95 çocuk cezaevine girdi

Ceza infaz kurumuna hükümlü statüsünde kaydı olanlardan ceza infaz kurumuna girdiği andaki yaşa göre çocuk (12-17 yaş grubu) olanların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,9 artarak 2 bin 95 olurken, suç işlediği andaki yaşı çocuk yaşta olanların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 22,8 artışla 14 bin 502 oldu.

2018 yılı içinde cezaevine giren hükümlülerin yüzde 17'si hırsızlık, yüzde 12,4'ü yaralama, yüzde 6,7'si uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, yüzde 5,8'i İcra İflas Kanunu'na muhalefet ve yüzde3,5'i ise öldürme suçu işledi.

Eğitim düzeyine göre işlenen suçlar

Hırsızlık suçu işleyenlerin yüzde 47,3'ü ilköğretim mezunu, yüzde 15,1'i ortaokul ve dengi okul, yüzde13,5'i ilkokul mezunu kişilerden, yaralama suçu işleyenlerin ise yüzde 37,5'i ilköğretim, yüzde 23,4'ü lise ve dengi meslek okulu, yüzde 17'si ilkokul mezunu kişilerden oluştu.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu işleyenlerin yüzde 36,9'unu ilköğretim, yüzde 19'unu lise ve dengi meslek okulu, yüzde18,8'ini ilkokul mezunu hükümlüler oluşturdu. Öldürme suçu işleyenlerin yüzde 29,9'u ilköğretim, yüzde 27,6'sı lise ve dengi meslek okulu, yüzde17,2'si ilkokul mezunuyken, cinsel suçları işleyenlerin yüzde 37,7'si ilköğretim, yüzde 20,6'sı lise ve dengi meslek okul, yüzde17,2'si ilkokul mezunu hükümlüler olarak gerçekleşti.

Ceza infaz kurumuna 1 Ocak - 31 Aralık 2018 tarihleri arasında giren hükümlüler eğitim durumu ve işlenen suç sırası itibariyle değerlendirildiğinde; okur yazar olup bir okul bitirmeyenlerde yüzde 30,1, okuma yazma bilmeyenlerde yüzde 25,6, ilköğretim mezunlarında yüzde 21,9, ortaokul ve dengi meslek okulu mezunlarında yüzde18,6, ilkokul mezunlarında yüzde13,9 ile hırsızlık suçu; lise ve dengi meslek okulu mezunlarında yüzde13,3 ve yükseköğretim mezunlarında yüzde10,5 ile yaralama suçu ilk sırada yer aldı.

“Denetimli serbestlikten yararlananlar rakamlara dahil değil”

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin Kurucu Üyesi ve İnsan Hakları Çalışanı Zafer Kıraç, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, 2006 yılında derneği kurdukları zaman cezaevlerindeki insanların sayısının 51 bin olduğunu söyledi. Kıraç, “TÜİK’in açıkladığı rakam 2018 yılına ait. Şimdi bu rakam daha da artmış durumda. 2006 yılıyla karşılaştırdığımda dehşete düşüyorum. Niçin böyle bir artış olduğunu açıkça konuşabilmemiz lazım. Aksi taktirde bu mesele ileride başımızı daha çok ağrıtacak. Bu artışın nedenin anlamak için bilimsel, akademik araştırmalar yapmak, bu alanda çalışan az sayıda sivil toplum kuruluşuna çalışmalar yapmaları için izin vermek gerekiyor. Ama akademik çalışmalara akademik özgürlüğü zedeleyen şartlar konuyor. Sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına da bir süredir izin verilmiyor. Örneğin ben dört yıl öncesine kadar onlarca hapishaneye girip çalışma yapmış bir insanım. Ama dört yıldır bana da yasak” dedi.

Kıraç, açıklanan rakamlara denetimli serbestlik sisteminden faydalananların dahil edilmediğine de dikkat çekti: “Benim bildiğim 500 bini aşkın insan denetimli serbestlikten yararlanıyor. Bakanlığın sitesinde artık bu veri yok. Bu rakamı da eklersek, durum daha da vahimleşiyor. Dolayısıyla biz Türkiye’de adalet sistemi içinde, bir yılda neredeyse bir milyon insanın sirkülasyonundan bahsediyoruz. Allahtan denetimli serbestlik uygulaması mevcut. Eğer olmasaydı bugün millet hapishanelerde birbirini yiyor olurdu”.

“Adalet sistemi onarıcı değil, intikamcı”

Kıraç cezaevlerindeki insan sayısındaki artışla ilgili olarak kendi tahminini şöyle dile getirdi: “İlk sırada yoksulluğun artması var. İkinci olarak özgürlüklerin kısıtlanması etkili. Üçüncü olarak cezaevlerinde bir rehabilitasyon sistemi yok. Çıkanlar tekrar giriyor. Çocuklarda mükerrer suç oranı neredeyse yüzde 65, büyüklerde de bu oran hiçbir zaman yüzde 50’nin altına düşmedi. Bir de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaklaşık bir 40 bin kişi civarında artış oldu”.

Türkiye’deki adalet sisteminin onarıcı değil intikamcı olduğunu belirten Kıraç, “Cezaevlerindeki insanların eğitim eksikliği var, öfke kontrolü sorunları var, bağımlılık meseleleri var. Ne yazık ki Türkiye’de hapishanelerde hiçbir zaman rehabilitasyon gerçekleşemiyor. Sadece cezalandırıyorsunuz. Onarmaya, gerçekten yeniden topluma kazandırmaya çalışmıyorsunuz. Dolayısıyla bu mantık değişmediği sürece istediğiniz kadar farklı tiplerde hapishane açın, durum değişmez” diye konuştu.

Türkiye’de yaklaşık 60 bin gardiyan bulunduğunu belirten Kıraç şunları söyledi: “Cezaevlerinde görevli psikolog sayısı yaklaşık 400, sosyal hizmet uzmanı sayısı yaklaşık 300, öğretmen sayısı yaklaşık 550, imam sayısı ise yaklaşık 800 civarında. Din adamına karşı değilim, imamlar da olsun ama dinle mi rehabilite edeceğiz? Oysa en az beş bin psikolog olması gerekir”

“Kampüs cezaevleri, konserve deposu”

Almanya’nın yedi sekiz sene önce hapishaneleri kapatma anlayışıyla harekete geçtiğini söyleyen Kıraç, asıl önemli olanın dışarıdaki hayatı daha eşit, daha özgür bir hale getirilmesi olduğunu vurguladı. Kıraç, “Suçu işlenmeden önleyeceğim derseniz hapishanedeki insan sayısı artmaz. Bunu yapan ülkeler var. Şu anda Almanya’nın tutuklu, hükümlü sayısı 70 binlerde. Alman Adalet Bakanı ‘bu işi başka türlü, toplum içinde çözmeye çalışacağız’ diyordu. O sıralar bizim Adalet Bakanlığı hapishane kapasitesini 300 bine çıkartacağını söylüyordu. Aynı dönemde kampüs hapishaneler açma kararı verdik. İnanılmaz kötü hapishaneler. Silivri’deki tutuklu hükümlülerin sayısı 13-14 bin. Çalışanlarla birlikte yaklaşık 20 bin kişilik bir kampüsten söz ediyoruz. Bir dağın başında bir konserve deposu. Çalışanlar, infaz koruma memurları, onların aileleri, askerler dahil. Kampüs hapishaneleriyle, felaket bir sistem kurduk. Sadece Silivri değil, İzmir’de Şakran’ın nüfusu on bini geçti. Ankara’da Sincan, 15 binlerde. Adalet Bakanlığı bunlardan 74 tane daha yapıyor” dedi.

Cezaevlerindeki kapasite sorununa dikkat çeken Kıraç, şunları söyledi: “Adalet Bakanı açıklama yaptığı zaman cezaevlerinin kapasitesini 250 bin olarak açıklıyor. 270 bin mahpus var diyor. Yani 20 bin mahpusu tolere edilebilir bir rakam olarak görüyor. Bu 20 bin kişi nerede yatıyor, nerede duş alıyor, nerede tuvalet ihtiyacını gideriyor? Ben 40’a yakın hapishane gördüm. Adalet Bakanlığı’nın izniyle gittim buralara, çalışmalar yaptım. Türkiye’nin hapishane kapasitesi 250 bin falan değil. En fazla 200 bin. Yani 70 bin kişi koridorlarda, üç katlı ranzalarda yatıyor. Mahpusların sosyalleşmesi, meslek öğrenmesi, tiyatro, resim yapması için oluşturulan ortak alanlar koğuşlara çevrildi. Asıl felaket burada başlıyor. Yüzde 80’i zaten problemli olan insanlar, rehabilite olmaları için kurulan bu alanlardan mahrum bırakılarak, tıkış tıkış yerlere konuyor. Adalet bakanlığı kapasite konusunda yanıltıcı bilgi veriyor. 20 yataklı yapılmış koğuşa kırk yatak attığınızda orası kırk kişilik olmuyor. Metrekaresi değişmiyor, yeni tuvalet eklenmiyor, havalandırması büyümüyor”. Kıraç, cezaevlerinde yaşanan yoğunluktan dolayı affın bakanlık için kaçınılmaz olduğunu da sözlerine ekledi.

“Çocuk cezaevleri kapatılsın”

TÜİK istatistiklerinde sadece hükümlü çocuk sayısına yer verildiğini kaydeden Kıraç, “Şu anda benim bildiğim kadarıyla 3100 civarında çocuk cezaevinde. Bir yıl içinde hapishaneyle tanışan çocuk sayısı 13 bin. İki üç tutuklu kalıp çıkıyor. Çocuğu hapishanelerle, infaz koruma memuruyla, askerle, hatta polisle bile tanıştırmamamız gerekiyor. Çocuk, bir kere hapishane ile tanışırsa devamı geliyor. Çocuk, suçlu değildir. Biz buna “adalet sistemine giren” diyoruz. On yıldır çocuk hapishanelerinin kapatılmasını istiyoruz. Geçmiş bakanlar bu isteği romantik bulmuşlardı. Oysa bunu yapan ülkeler var. Almanya böyle başardı. Çocukları hapishanelerde değil, gerçekten kendilerini ifade edebilecekleri, eksiklerini tamamlayabilecekleri, rehabilite olabilecekleri alanlarda tuttu”.

Kadın mahpus sayısının da yükseldiğine dikkat çeken Kıraç, 0-6 yaş arası yaklaşık 740 çocuğun anneleriyle beraber cezaevlerinde yaşadığını vurguladı: “Bu çok büyük bir ayıp. Bu anneler çok hızlı bir biçimde ev hapsine alınmalı ki bu çocuklar güneşten, oyundan, eğitimden, sevgiden yeterince yararlanabilsin. Ev hapsini sadece işimize gelen mahpuslarda kullanıyoruz. Oysa çocukların yüksek yararı bir numaralı önceliğimiz olmalı” ifadesini kullandı.

XS
SM
MD
LG