İzmir Tabip Odası giderek artan Corona virüsü vakalarına karşı toplumsal hareketliliğin derhal en etkin biçimde azaltılmasını istedi. Oda Başkanı Dr. Lütfi Çamlı, kendilerinin duyumlarına göre İzmir’de günlük test pozitiflik oranının yüzde 30’lar düzeyine ulaştığını belirterek, bunun da günlük 3.000-3.500 hasta anlamına geldiğini söyledi.
Çamlı, “Ambulanslar olguları taşımakta zorlanmaktadır. Hastanelerde mevcut servisler, yoğun bakımlar yetmiyor, yeni COVID-19 servisleri ve yoğun bakımlar açılıyor. Serviste ya da yoğun bakımda yatması gereken birçok hasta acillerde ya da servislerde bekletilip yatırılacakları yatakların boşalması bekleniyor. İlçe Sağlık Müdürlükleri’nin ve Toplum Sağlığı Merkezleri’nin üzerine yıkılmış olan filyasyon çalışmalarında olgulara yetişilemiyor. Günlerce ilacına ulaşamayan hastaların sayısı giderek artıyor” dedi.
“Pandemiyle mücadele hasta tedavi ederek olmaz”
İzmir Tabip Odası’nda düzenlenen basın toplantısı, 16 Kasım da Urla'da Corona virüsü enfeksiyonu nedeniyle yaşamını yitiren aile hekimi Cengiz Çil'in anısına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Tabip Odası Başkanı, İzmir’deki bazı hastanelerin tamamen pandemi hastanesine dönüştürüldüğünü, bazı hastanelerde ise birçok servisin Corona hastalarına hizmet verdiğini belirterek, buna rağmen yeni açılan yoğun bakım servislerinin bile dolduğunu söyledi. Çamlı, “Böyle bir vaka artışına bir süre sonra hiçbir hastanenin kapasitesinin yetişebileceğini sanmıyorum. Çünkü pandemiyle mücadele hasta tedavi ederek olmaz. Birinci basamakta koruyucu sağlık hizmetlerinin, filyasyonun, erken pozitif saptanarak izolasyonun yapılmasıyla olur. Koruyucu sağlık hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu bu pandemi bize bir kere daha göstermiştir” dedi.
“Salgın şu anda bütün Türkiye’ye yayılmış ve kontrolden çıkmıştır”
Gelinen noktada ülke çapında Mart-Nisan 2020 dönemine göre çok daha zor ve hayatı tehdit eden bir döneme girildiğini vurgulayan Çamlı, İzmir özelinde resmi makamların, 30 Ekim depremini izleyen onuncu günde vaka sayısının iki katına çıktığı yönünde açıklama yaptıklarını hatırlattı.
Çamlı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Salgın şu anda bütün Türkiye’ye yayılmış ve kontrolden çıkmıştır. Sağlık Bakanlığı’nın pandemi sürecini şeffaf bir biçimde yönetmemesi yüzünden gerçek olgu ve ölüm sayıları konusunda yeterli bilgimiz yoktur. Ancak bilim insanlarının saha gözlemleri ve çeşitli kaynaklara dayanarak yaptığı epidemiyolojik tahminler, bugünlerde salgın eğrisinin ilk tepe noktasına ulaştığı Nisan ayına benzer ve belki de daha fazla olgu sayısıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Entübe edilen hasta ve ağır hasta sayısındaki artış özellikle Ekim ayının üçüncü haftasından sonra gözlenen yükselme eğilimi endişe vericidir. Ölüm sayılarındaki artış da endişe vermektedir”.
“Toplumsal hareketlilik derhal en etkin biçimde kısıtlanmalıdır”
“Salgının kontrolden çıktığı bir dönemde artık ‘maske, mesafe, hijyen’ demenin bu sorunu çözmediğini anlamalıyız. Salgınla mücadelenin sorumluluğu yalnızca yurttaşa, bireye indirgeyerek bu sorunla baş edilemez. Sağlık sistemimizin yanıt verme kapasitesini çok zorlayan bir noktadayız” diyen İzmir Tabip Odası Başkanı, salgınla mücadeleye yönelik önerilerini de açıkladı:
“1- Genelde Türkiye, özel olarak İzmir’e ait tüm veriler kamuoyu ile şeffaf ve ayrıntılı biçimde paylaşılmalıdır. İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulları etkinleştirilmeli ve Tabip Odaları bu kurula dahil edilmelidirler.
2- Bu verilerin ışığında olgu artışını engellemeye yönelik epidemiyolojik çalışmalarla gerekli tedbirler bir an önce alınmalı ve ilk adım olarak “toplumsal hareketlilik” derhal en etkin biçimde kısıtlanmalıdır. Sahadan alınan verilerin ışığında yapılacak kısıtlama temel, zorunlu ve acil hizmet üreten sektörler dışında çalışma hayatının durdurulması da olmak üzere virüsün yayılmasını azaltacak gerekli bütün önlemler hızla hayata geçirilmelidir. Alınacak önlemler en fazla zarar gören ve görecek dezavantajlı kesimlerin (çalışanlar/dar gelirli, işsiz, yoksullar, kadınlar, çocuklar, engelliler, 65 yaş üstü, sığınmacılar …vd) ekonomik ve sosyal olarak olumsuz etkilenmelerden korunmasını sağlayacak ekonomik ve sosyal destek mekanizmalarının oluşturulmasıyla birlikte/eş zamanlı yürürlüğe konmalı ve denetlenmelidir.
3- Salgın mücadelesinde koruyucu sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, birinci basamak sağlık hizmetlerinin etkinliğini artıracak şekilde organizasyonu gerçekleştirilmelidir. Filyasyon çalışmaları epidemiyoloji bilimi ışında gerçekleştirilmelidir. Bu mücadelede kamunun diğer kaynaklarının da (araç, personel) etkin kullanımı sağlanmalıdır.
4- Salgınla mücadele edebilmek için daha çok merkezde, daha çok sayıda test yapılmalı; pozitif vakaların erken tanınması, etkin biçimde izole edilmesi, temaslıların karantinaya alınması sağlanmalıdır.
5- Hastanede tedavisi gerekmeyen kişilerin izolasyon ve takibi için kullanıma uygun kamu pansiyon, yurt vb. ortamlar ayarlanmalı, bu konuda yerel yönetimlerle işbirliğine gidilmeli, hane içi yayılımın önüne geçilmelidir.
6- Salgın ile mücadelede tüm olanaklar toplum sağlığı yararına kullanılmalı, kamu sağlık kurumlarının ihtiyaca cevap veremediği her durumda özel hastaneler Sağlık Bakanlığı’nın kontrolüne geçirilmeli, yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi istisnasız ve ön koşulsuz bütünüyle parasız olmalıdır.
7- COVID-19 dışı hastaların aylardır ertelemek zorunda kaldıkları sağlık sorunları ve bu konuda yaşanan sorunlar dikkate alınarak “pandemi dışı hastaneler” belirlenmeli, pandemi dışı sağlık sorunları için başvurulabilecek güvenli alanlar yaratılmalıdır.
8- Sağlık çalışanları yorgundur. Salgın ile en önde, özveri ile mücadele eden sağlık çalışanlarını korumayı öncelemeyen hiçbir ülke salgınla baş edemez. Salgının başından beri yöneticiler tarafından yapılan eşit ve adil olmayan görev dağılımı, eşitsiz ek ödemeler, sosyal ve ekonomik kısıtlılıkların yanında bir de hergün meslektaşlarının ölümüyle moral ve motivasyonu bozulan sağlık çalışanları tükenmiştir. Nitelikli ve yeterli koruyucu ekipmana ulaşmakta zorlanan, gelecek kaygısı taşıyan sağlık çalışanları büyük sıkıntılar yaşamalarına karşın özveri ile çalışmaktadır. Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve özlük hakları hızla düzeltilmelidir. Pandemide en az 10 kat daha yüksek bulaş riski taşıyan, hastalanan ve şimdiye kadar 160’ a yakın kayıp veren sağlık çalışanlarının desteklenmesi ve bu olayın “meslek hastalığı” olarak yasalarda yer alması sağlanmalıdır.”