Erişilebilirlik

Biden Nasıl Bir Ortadoğu Politikası İzleyecek?


Seçilmiş Başkan Joe Biden Ocak ayında görevi devraldığında, Obama döneminde başkan yardımcısıyken 2017 yılında bıraktığından farklı bir Ortadoğu ile karşı karşıya olacak. Başkan Donald Trump geride nasıl bir miras bırakmış olacak? Yeni yönetimde ABD’nin bölgedeki politikasında ne gibi değişiklikler olabilir?

Arap ülkeleri ve İsrail arasındaki ilişkiler Başkan Trump görev süresinde İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Bahreyn gibi Arap komşuları arasında İbrahim (Abraham) Anlaşmaları olarak bilinen normalleşme anlaşmalarının yapılmasını sağladı.

Trump tarafından "yeni bir Ortadoğu’nun şafağı" olarak nitelenen anlaşmalar, bölgede, İsrail ile Arap ülkeleri arasında barışın yalnızca Filistin sorunu çözüldükten sonra sağlanabileceği algısını değiştirdi.

Anlaşmalar, İsrail’in, Trump’ın yaptırımlar yoluyla uyguladığı azami baskı politikasıyla zayıflayan ortak düşman İran’a karşı tek cephe olan Arap ülkeleriyle ilişkilerinde iyileşmeyi beraberinde getirdi.

Bu anlaşmalar aynı zamanda müttefiklerin ABD’nin Ortadoğu’ya eskisi kadar müdahil olmayacağı gerçeğini kabullendiklerinin de bir işaretiydi. Başkan Barack Obama döneminde başlayan ve Trump döneminde de devam ettirilen bu yaklaşımın Biden döneminde de sürdürülmesi muhtemel.

Ortadoğu Enstitüsü İran programı direktörü Alex Vatanka, Körfez ülkelerinin ABD’nin bölgedeki uzun vadeli taahhütleri konusunda emin olmadığını ve bu nedenle kendi güvenliklerini güçlendirmenin yollarını aradıklarını söylüyor. İsrail ile dostluk kurmak istemelerinin bir amacının da bu olduğunu belirtiyor.

Joe Biden, İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki anlaşmaları Ortadoğu’daki derin ayrılıkların çözülmesinde tarihi bir adım olarak niteledi ancak Filistinliler’in durumuna da dikkat çekti.

Eylül ayında seçim kampanyası sürecinde VOA’ye konuşan Biden, “İsrail’in hakiki bir iki devletli çözüme yönelik olarak çaba göstermeye hazır olması gerektiğine inanıyorum” dedi.

Biden’ın seçim kampanyasından yapılan yazılı açıklamada, Arap ülkelerine sessiz görüşmelerin ötesine geçmeleri ve İsrail ile normalleşmeye yönelik daha cesur adımlar atmaları çağrısı yapıldı.

Ancak uzmanlar, Arap ülkeleri açısından bu kez aynı düzeyde bir aciliyet olmayacağı öngörüsünde bulunuyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Ortadoğu Programı uzmanlarından Natasha Hall, “Şahsen Biden’ın Trump yönetiminin yaptığı gibi bu tür görüşmeleri öncelik haline getirip getirmeyeceğinden emin değilim” diyor.

Joe Biden, ABD’nin Trump döneminde kesilen Batı Şeria ve Gazze’ye yaptığı yardımı yeniden başlatmayı planlıyor. Demokrat lider, ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması ve İsrail’in ilhak ettiği Golan Tepeleri’nde İsrail’in egemenliğinin tanınması gibi Trump döneminde benimsenen politikalarda ise geri adım atmayacağının sinyalini vermişti.

ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile Bahreyn ve BAE arasında normalleşme anlaşması imzalanırken, 15 Eylül 2020.
ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile Bahreyn ve BAE arasında normalleşme anlaşması imzalanırken, 15 Eylül 2020.

Trump yönetiminin İsrail ve Arap ülkeleri arasında normalleşmeye ilişkin çabalarına Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan’ın ardından son dönemde Fas da eklendi.

İsrail’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben-Shabbat’ın başkanlığındaki İsrail heyeti ve İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme sürecinin mimarı olan Başkan Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner Fas’a gitti.

İran’ı yalnızlaştırmak isteyen Trump yönetimi, normalleşme anlaşmalarını kapsamında ekonomik yardım ve fırsat imkanı sunarak cazip hale getirmeye çalışıyor.

Filistinlilerse ABD’nin arabuluculuğunda yapılan normalleşme anlaşmalarını, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması talebine bir ihanet olarak görüyor.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tokalaşırken, 9 Mart 2016.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tokalaşırken, 9 Mart 2016.

İran’la gerilim

Bölgesel ittifaklarda yaşanan değişikliğe rağmen Trump, İran’ın bir numaralı nükleer araştırmacısı Muhsin Fahrizade’nin suikasta kurban gitmesinin ardından Tahran’la yeni bir gerilimin gölgesinde görevden ayrılıyor. Tahran suikasttan İsrail’i sorumlu tutuyor. İsrail ise bunu ne yalanlıyor ne de doğruluyor.

Beyaz Saray konuya ilişkin bir resmi bir açıklama yapmadı. Ancak Trump İranlı araştırmacı Fahrizade’nin “İran’ın gizli askeri programını yönettiğini ve İsrail istihbaratı Mossad tarafından uzun süredir arandığını” yazan İsrailli bir gazetecinin Twitter mesajını paylaştı.

Ortadoğu uzmanı Vatanka, yaptırımlarla iyice zayıflayan İran’ın bu aşamada askeri bir çatışmaya girme imkanının olmadığını belirterek, “Ben Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından yaptığı gibi, rejimin itidalli tavrını koruyacağını ve Biden yönetimi göreve geldikten sonra yeni dönemde bir anlaşmaya varıp varamayacaklarını görmek istediklerini düşünüyorum” diyor.

İran’ın nükleer araştırmacısının öldürülmesi, Biden’ın Obama döneminde Tahran’la imzalanan ve yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer programının askıya alınmasını öngören ve uluslararası diplomasi literatürüne Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) olarak geçen nükleer anlaşmaya yeniden dönme çabalarını sekteye uğratabilir.

Trump, İran’la 2015’te imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilerek İran’a karşı yaptırımları geri getirmiş, bu konu ABD ve anlaşmada imzası bulunan Avrupa ülkeleri arasında gerginliğe sebep olmuştu.

Uzmanlar, İran’da Haziran ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sertlik yanlısı adayların yarıştığı bir siyasi ortamda nükleer anlaşmaya geri dönülmesinin zor olabileceğini ifade ediyor.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Ortadoğu Programı uzmanlarından Natasha Hall, “Dolaylı görüşmeler olmadan ya da yaptırımların yol açtığı hasar sembolik de olsa telafi edilmeden İranlı liderlerle bu güveni yeniden tesis etmek zor olacak” diyor.

İran'ın öldürülen nükleer araştırmacısı Muhsin Fahrizade için düzenlenen cenaze töreni, 30 Kasım 2020.
İran'ın öldürülen nükleer araştırmacısı Muhsin Fahrizade için düzenlenen cenaze töreni, 30 Kasım 2020.

“Sonsuz savaşların” sona erdirilmesi

Bitmek bilmeyen savaşları sona erdirme vaadiyle seçim kampanyası yürüten Trump görevden ayrılmadan önce çatışma bölgelerinde ABD’nin askeri varlığını azaltmaya çalışıyor.

Kasım ayı ortalarında Savunma Bakan Vekili Christopher Miller, Başkan Trump’ın Afganistan’daki askeri sayısını 4,500’den 2,500’e; Irak’taki askeri sayısını da 3,000’den 2,500’e indirilmesi emrini verdiğini söyledi.

Joe Biden da Trump gibi Ortadoğu ve Afganistan’daki “sonsuz savaşlara” son verme vaadinde bulunarak yalnızca El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerine odaklanacağının işaretini verdi. Yemen’de Suudi Arabistan liderliğinde devam eden savaşa desteği sonlandıracağını belirtti.

Uzmanlar, ABD’nin bölgede azalan askeri varlığının sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulunuyor. Natasha Hall, “Bu durum ABD’nin bölgedeki nüfuzunun azalmasına yol açabilir. IŞİD yeniden canlanabilir. Ortadoğu’da düşmanlarımız sahaya çıkabilir” diyor.

İnsan hakları ve demokratikleşme

Şu anki yönetimde Arap ülkeleri, uzmanların Başkan Trump’ın “karşılıklı alışverişe dayanan bir dış politika’’ olarak tanımladığı yaklaşımında kendileri açısından bir fırsat gördü.

Böyle bir dış politikanın amacı, bir yandan bu ülkelere insan hakları, demokratikleşme ve iyi yönetişim alanında açık çek verirken, diğer yandan da Washington’un çıkarlarını Trump’ın “Önce Amerika” doktrini ile aynı çizgiye getirmekti.

Wilson Center’ın Ortadoğu Programı yöneticisi Merissa Khurma, “İnsan hakları tamamen bir kenara itildiği için bu Arap ülkelerinin çoğu rahat bir nefes aldı. Böylece bu ülkelerin ABD ile ilişkilerini güçlendirmelerini daha zorunlu hale getirdi” diyor.

Dünya genelinde insan haklarının ve demokrasinin geliştirilmesi konusunda kararlı bir duruşun yeniden sağlanması vaadine rağmen, Biden yönetiminin ABD dış politikasında geleneksel olarak önem taşıyan bu konularda saldırgan taleplerde bulunması beklenmiyor.

Ortadoğu Enstitüsü uzmanlarından Vatanka, “Biden yönetiminin ya insan hakları ya da hiç diyecek bir yönetim olacağını sanmıyorum. Umarım insan hakları yeniden gündemdeki yerini alır ancak gündemin üst sıralarında olmasını da beklemiyorum” diyor.

Bu bağlamda dikkatle takip edilmesi gereken konulardan biri de ABD-Suudi Arabistan ilişkileri. Suudi aktivist ve gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin yıldönümünde, Joe Biden Suudi Arabistan’la ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişti. Bu durum, bölgedeki en büyük ve en zengin ülkenin İsrail ile resmi bir normalleşme sürecine girmesini engelleyebilir.

BM İnsan Hakları Konseyi'nin Cenevre'deki toplantısında Suudi Arabistan heyetinin koltuklarının boş kaldığı oturum, 23 Eylül 2019.
BM İnsan Hakları Konseyi'nin Cenevre'deki toplantısında Suudi Arabistan heyetinin koltuklarının boş kaldığı oturum, 23 Eylül 2019.

Çok taraflılık ve istikrar

Trump daha çok liderlerle kişisel ilişkilerine dayanan ikili ilişkileri tercih ederken, Biden’ın müttefiklerle diyalog sürecinde daha çok taraflı bir yaklaşım benimsemesi bekleniyor.

Khurma, “ABD’nin bölgeye yönelik dış politikasında keskin bir değişiklik beklenmiyor. Ancak kesinlikle daha farklı bir ton ve diyalog şekli olması öngörülüyor” diyor.

Uzmanlar, Biden döneminde daha istikrarlı bir dış politika bekliyor. ABD’nin yeni dönemde en azından daha öngörülebilir olmasının beklendiğini belirten Vatanka, “Karşılıklı alışverişe dayanan dış politika anlayışı büyük bir kaos yarattı. Herkes mümkün olduğunca iyi konumlanmak için uğraştı. Bu durumsa ABD için iyi bir konum değil” sözleriyle durumu değerlendirdi.

XS
SM
MD
LG