Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi Edam Yönetim Kurulu Başkanı ve Brüksel’deki düşünce kuruluşu Carnegie Europe’da misafir araştırmacı olan Sinan Ülgen Amerika’yla Türkiye’nin sorunlu ilişkisini şu maddelerle özetliyor.
“S-400, Amerika'nın YPG ilişkisi, 24 Nisan'da 1915 olaylarını tanımlamak için kullandığı soykırım meselesi ve bunun olası sonuçları, Halkbank konusu ve Türkiye'de demokrasi ve temel özgürlüklerde yaşanan erozyonun sonuçları, bunlara yönelik ve bunlarla bağlantılı olarak da Amerika'nın Fethullah Gülen meselesindeki tutumu.”
“ABD’nin Türkiye’yi hasım gibi değerlendirmesi gerçekçi değil”
Sinan Ülgen, Türkiye’nin ABD Başkanı Joe Biden hükümetinden iki ülke gündemindeki birçok sorunun “adeta bir paket anlayışıyla” çözüm bulmaya gayret edilmesi yönünde bir beklentisi olduğunu belirtiyor. Ancak Amerika tarafının 20 Ocak’tan bu yana soğuk, hatta stratejik hasım olarak gördüğü Rusya, Çin gibi ülkelere karşı tutumuna benzer davrandığına dikkat çekiyor.
“Nedir bu tutumun özü? Birçok konuda anlaşamayacağız. Ama bunlar konusunda anlaşamayacağımızı görelim ve anlaşmazlıklarımızı bir şekilde idare etmeye çalışalım. Ama ortak işbirliği yapacağımız alanları bulalım. Buralarda da işbirliği yapalım. Dolayısıyla bundan sonra Türk-Amerikan ilişkileri nasıl evrilecek diye baktığımızda benim önerim aslında ne Türkiye'nin bu paket müzakere anlayışı çok gerçekçi. Ne de Amerika'nın Türkiye'yi bir hasım gibi değerlendirmesi, bir Rusya, Çin gibi değerlendirmesi gerçekçi. Çünkü Türkiye nihayetinde NATO ülkesi, Amerika'nın hasmı değil, Amerika'nın müttefiki.”
Ülgen, Rusya’nın Karadeniz politikası, Afganistan’da Türkiye’nin Kabil havaalanını işletmesi, İran müzakerelerine dahil olması gibi Türkiye ile Amerika arasındaki ortak konuların iki ülke arasındaki güven bunalımını aşmada rol oynayabileceğini vurguluyor.
Sinan Ülgen, “Bu güven oluştukça da asli meselelere, S-400’e YPG ilişkisine yönelik bir takım daha sonuç alıcı bir diplomasi yürütülebilir” ifadesini kullanıyor.
“S-400 krizine NATO şartı formülüyle çözüm mümkün”
S-400 meselesinde iki tarafın da tutumunu sertleştirdiğini belirten Ülgen, S-400 krizinin çözülebilir bir sorun olduğunu ancak bu çözümün iki tarafın da kendi tutumundan feragat ettiği bir formül gerektirdiğini söylüyor:
“Benim önerdiğim formül, S-400'ün kullanımını NATO şartına bağlamak. NATO'nun dördüncü ve beşinci maddesine bağlamak. Ancak bu maddeler çerçevesinde Türkiye NATO'dan dördüncü madde istişaresi veya hatta beşinci madde dayanışması istediği durumda ancak S-400’ün kullanımı sözkonusu olabilsin. Bu da ayrıca Türkiye'nin müttefik ülkelerden bir hava ve füze savunma sistemi talebinin karşılanmadığı durumla bağdaştırılsın. Dolayısıyla burada hem S-400 sisteminin normal kullanımını aslında çok ciddi bir şekilde sınırlamış oluyoruz. Ama aynı zamanda Amerika'nın da ‘S-400 Türkiye'nin mülkiyetinden çıksın’ şeklinde Türkiye'de siyaseten kabul edilmesi oldukça zor olan bir şartının yerine de biraz daha esnek bir diplomatik müzakere zemini yaratmış oluyoruz.”
CAATSA’ya da (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) değinen Ülgen, S-400 krizi konusunda siyaseten çözüm üzerinde anlaşmanın yeterli olmadığına, Biden yönetiminin 2021 yılında çıkarılacak olan Milli Güvenlik Yetkilendirme Yasası’nda değişiklik talep etmesi ve Kongre'yi buna ikna etmesi gerektiğine de dikkat çekiyor.
“Stratejik ortaklık söylemi Soğuk Savaş’a ait ve eskidi”
EDAM Başkanı Sinan Ülgen Carnegie Europe için kaleme aldığı makalede, iki ülke ilişkileri ne kadar sorunlu olursa olsun her zaman altı çizilen stratejik ortaklık ifadesinin bir Soğuk Savaş terminolojisi olduğunu ve işlevini yitirdiğini söylüyor. Aynı kampta ve askeri blokta yer almış olmanın verdiği bir dayanışmaya atfen kullanıldığını ve o zamandan bu yana dünyanın da iki ülkenin de çok değiştiğini belirtiyor:
“Türkiye tarafı da bu çok kutuplu dünyada Türkiye'nin daha etkin bir bölgesel güç olarak yer almasına yönelik bazen daha başarılı bazen daha az başarılı birtakım bölgesel politikalar yürütmeye gayret etti. Amerika açısından baktığımızda da farklı bir dünya var. Amerika'nın artık gündemi Soğuk Savaş gibi karşısındaki işte o zaman Sovyetler’i bugünün Rusya'sı ile mücadele etmek değil. Amerika'nın stratejik gündemi çok ciddi biçimde Doğu Asya’ya ve Çin'e yönelik politikalara kaydı. Dolayısıyla eskisi gibi NATO içerisindeki bu bağ, bugün Amerikan dış politikası bakımından da eskiden taşıdığı önemi taşımıyor. Çünkü Amerika'nın stratejik önemi Çin ile mücadeleye odaklanmış durumda. O yüzden iki taraf bakımından da gerek Ankara bakımından gerek Washington bakımından o eski müttefiklik ilişkisinin taşıdığı ağırlık artık ortada yok. Bundan dolayı da daha fazla sayıda ihtilafın ortaya çıktığını görüyoruz.”
“Türkiye Afganistan gibi riskli bir adım karşısında ABD’den beklentilerini bulabilir mi?”
Sinan Ülgen, ABD’nin Ağustos ayında Afganistan’dan tamamen çekilmesinin ardından Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliği ve operasyonundan sorumlu olmasının iki ülke ilişkilerini onarmak için bir kapı aralamayacağını şu sözlerle ifade ediyor:
“Tabii ki Türk-Amerikan ilişkileri bakımından pozitif bir gündem yaratacaktır. Ama bu bahsettiğim sorunların çözülmesine yönelik tek başına etkili olmayacaktır. Türkiye de böylesine, oldukça riskli bir adımın karşısında gerçekten Amerikan tarafından beklediğini bulabilecek mi? Acaba beklentilerini doğru mu kurguluyor? Bu soruları da sormak gerekiyor kanaatimce.”
Sınır güvenliği ve Afgan göçmen sorunu
Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerine son dönemde damga vuran göçmen krizi konusuna da değinen Sinan Ülgen, Türkiye’nin sınırlarını gerçek anlamda kontrol altına alamadığını, bunun da Türkiye AB ilişkilerinin zor zeminde ilerlemesine yol açabileceğini kaydediyor:
“Türkiye'nin öncelikli bir sınır güvenliği meselesi var. Sınır güvenliği meselesini halletmediği ölçüde, Türkiye ve Avrupa'ya karşı da oldukça zayıf bir diplomatik zemin elde edecektir. Çünkü bu noktadan sonra zaten Mart 2016'da imzalanan ve halen yürürlükte olan bir mülteci anlaşması var. Bu mülteci anlaşması çerçevesinde, çok sayıda başta Suriyeli olmak üzere göçmeni Türkiye'de tutmak ve bunları Avrupa Birliği'nin kısmi mali desteğiyle hayatlarını idame ettirme yönünde garanti verdi. Şimdi bu anlaşmayı tekrar tartışmaya açmadan Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ilişkiler zor bir zeminde yürüyecek.”