İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmaların sona erdirilmesi için çabalar sürerken Lübnanlı uzmanlar savaştan önce ülkenin birçok kronikleşmiş sorunla boğuştuğunu ve savaşın durumu daha da kötüleştirdiğine dikkati çekiyor.
VOA Türkçe’ye konuşan Lübnanlı akademisyen ve gazeteci Yakzan Takki, “Lübnan’ın bir sihirli değneye ihtiyacı var” derken; bir başka Lübnanlı uzman Mustafa Fahs, Lübnan’ın İsrail ile İran arasındaki mücadeleden kaynaklanan “girdapta sıkışıp kaldığını” belirtti.
İsrail ile Hizbullah arasında 8 Ekim 2023’te başlayan ancak son iki ayda şiddetlenen çatışmaların İsrail-Lübnan savaşına dönüşmeden durdurulması için uluslararası toplum, bölge ülkeleri ve Lübnanlı siyasetçiler çabaları yoğunlaştırdı.
Ateşkes için yol haritası
Biden yönetimi, yeni başkan seçilen Donald Trump’ın Ocak ayında görevi devralmasına kadar geçecek sürede Lübnan konusunda barış çabalarını hızlandırdı.
ABD’li yetkililer, geçen Perşembe günü Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye bir ateşkes planı taslağı sunmuştu. Reuters’a konuşan Lübnanlı kaynaklara göre, taslak Washington’ın İsrail ile Hizbullah arasında haftalardır devam eden çatışmaların durdurulmasına yönelik çabalardaki ilk yazılı teklif niteliğinde.
Kaynaklara göre, taslak İsrail’in ilk haftalarda Lübnan’dan askerlerini çekeceği 60 günlük bir ateşkes öngörüyor. Kalıcı ateşkesin ise Birleşmiş Milletler (BM) kararlarının uygulanmasına dayanması öngörülüyor.
Lübnan Meclis Başkanı ve Şii Emel Hareketi’nin lideri Nebih Berri, bir Lübnan gazetesine verdiği röportajda, “ateşkese ulaşma ihtimalinin yüzde 50’nin üzerinde olduğunu” söyledi.
Berri’nin bu açıklaması Lübnan’da ümitleri bir kez daha arttırdı ancak müzakere edilen ateşkes planları arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararının revize edilmesine dair senaryolar da var.
BM Güvenlik Konseyi kararı ne diyor?
2006’da İsrail-Hizbullah savaşını sonlandıran 1701 sayılı BMGK kararı, Hizbullah’ın Lübnan-İsrail sınırının olduğu güney hattından ülke içine, Litani Nehri’nin gerisine çekilmesini öngörüyor.
Yine 1701 sayılı kararın ardından uygulanması konusunda müzakere edilen ek kararlar, Hizbullah’ın stratejik silahlar dahil elindeki silahları Lübnan ordusuna teslim etmesini şart koşuyor.
Nebih Berri, aynı röportajda Lübnan’ın 1701 sayılı kararın olduğu gibi uygulanması dışında bir seçeneği kabul etmeyeceğini bir kez daha vurguladı.
Hizbullah ile doğrudan temaslar olmasa da müzakere edilen ateşkes planlarının örgüt tarafından da kabul edilmesi gerekiyor.
Lübnan’ın plana cevabı bekleniyor
Birkaç gün önce ABD’nin temsilcisi Amos Hochstein, yeni bir yol haritasını Lübnanlı taraflara ulaştırdı. Nebih Berri’nin birkaç gün içinde yol haritasına Lübnan’ın cevabını duyurması bekleniyor.
Lübnan basınında yer alan iddialara göre, Hochstein’in teslim ettiği yol haritası 13 maddeden oluşuyor. 13 maddenin çoğunu Lübnan tarafı kabul ediyor ancak yol haritasının birkaç maddesi Lübnanlı siyasetçileri tedirgin ediyor.
Lübnanlı siyasetçiler hem Lübnan’ın hem de İsrail’in kendini koruma hakkı olduğuna dair maddenin İsrail tarafından nasıl yorumlanacağının kestirilemeyeceğini savunuyor.
İsrail, kendisine tehdit saydığı durumlarda Lübnan içlerine saldırı yapmaya devam etmek istiyor ancak Lübnanlı kaynaklar “İsrail Lübnan içlerine saldırmaya devam edecekse neden bir ateşkes anlaşması yapalım?” görüşünü dile getiriyor. Bu maddenin Lübnan’ın egemenlik haklarını koruyacak şekilde netleştirilmesi talep ediliyor.
Bir diğer madde ise 1701 sayılı BMGK kararının uygulanması sürecini gözlemleyip idare edecek bir komite oluşturulması. Lübnanlı siyasetçilerin çeşitli ülkelerin söz hakkının olacağı bir komite kurulmasına karşı oldukları öne sürülüyor.
Lübnan’a NATO ya da başka bir yabancı gücün yerleştirilmeyeceğini belirten Berri, birçok ülkenin sandalyesinin olduğu komite kurulması konusunda ise alternatif mekanizmalar üzerinden tartışmaların sürdüğünü söyledi.
“Lübnan pamuk ipliğine bağlı”
Ateşkes girişimleri devam ederken çatışmaların ve İsrail’in hava saldırılarının sebep olduğu yıkımın, tarımsal üretimin durmasının, en az 1 milyon 200 bin kişinin ülke içinde göç etmek zorunda kalmasının, güney Lübnan’da ekonominin durmasının sonucu olarak Lübnan açısından maliyeti de artıyor.
Son olarak Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapora göre 8 Ekim 2023’ten bu yana Lübnan’da yaklaşık 100 bin konut kısmen ya da tamamen tahrip oldu.
Raporda savaşın yol açtığı fiziksel zararın ve Lübnan ekonomisine maliyetinin en az 8,5 milyar dolar olduğu tahminine yer verildi.
Lübnanlı uzmanlar, devam eden çatışmaların sona erdirilmesinin ülkedeki sorunları bitirmeyeceğini, aksine yeni sorunları gün yüzüne çıkaracağını söylüyor.
VOA Türkçe’ye konuşan akademisyen ve gazeteci Yakzan Takki’ye göre “Lübnan şu anda pamuk ipliğine bağlı.” Takki, Lübnan’ın 2019’da resmen iflas ettiğini, ekonomik ve toplumsal şartların harap olduğunu, Suriyeli göçmen akınlarını, yaklaşık iki yıldır cumhurbaşkanlığı koltuğunun boş olduğunu hatırlattı.
“Suudi Arabistan-İran-İsrail güç mücadelesi de etkili”
“Savaş bu krizleri daha da kötüleştirdi” diyen akademisyen ve gazeteci Takki, ateşkes sürecinde Suudi Arabistan, İran, İsrail gibi ülkeler arasındaki güç mücadelelerinin de Lübnan’daki durumda etkili olduğu görüşünde.
İran, Lübnan’da Hizbullah’ı destekleyerek hem İsrail’e baskı yapıyor hem de örgüt üzerinden Lübnan’daki siyasi nüfuzunu korumayı amaçlıyor.
Hizbullah’a yönelik şiddetli saldırıların ve İran’a yönelik siyasi baskıların ardından Lübnan’da Suudi Arabistan’ın etkisinin artmaya başladığı da dile getirilen gözlemlerden biri.
Lübnan’ın pratikte Suudi Arabistan vesayeti altına girdiği görüşünü dile getiren Takki, “Suudi Arabistan vesayeti, savaş ve barış kararını almak, Hizbullah’ın askeri açıdan sahneden çekilmesi demek. Sahadaki durum buna imkan tanıyor ancak Hizbullah silahlarını teslim etmeyi kabul edecek mi? İran dini lideri Hamaney, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesini kabul edecek mi? Bölgede kutuplaşma hala yükselişte ve daha önce Suriye nasıl bunun sahnesi olduysa ne yazık ki Lübnan da bunun sahnesi olacak” dedi.
Lübnan’ın yeniden imarı nasıl sağlanacak?
Lübnan halkı için en az ateşkes kadar önemli bir başka mesele ise ülkenin yeniden imarı.
2006 yılındaki Hizbullah-İsrail savaşının ardından körfez ülkeleri Lübnan’ın yeniden imarı için finansman sağlamıştı.
Yakzan Takki, “Arap devletleri 2006’da yaptıkları gibi Lübnan’daki hasarın tamiri için Lübnan’a finansal destek vermeyecek” değerlendirmesinde bulundu.
İsrail’in saldırılarında güney Lübnan’da 30’a yakın köy tamamen yıkıldı, Sur kentindeki yıkımın tam boyutu bilinmemekle birlikte çok sayıda çok katlı binanın kullanılamayacak durumda olduğu tahmin ediliyor.
“1 milyon 200 binden fazla insandan bahsediyoruz. Bu insanlar nereye gidecek? Okul yok, hastane yok” diyen Takki, şöyle devam etti:
“Lübnan’da bilge ve rasyonel bir politik sınıf yok. Mevcut durumdan fayda sağlamaya çalışan bir politik sınıf var. Mezhepçi yapı, yolsuzluk, siyasi ortak iradenin yokluğu, Suriyeli göçmenler, iç göçmenler, ekonomik kriz. Savaş bitse bile Lübnan bu krizlerden nasıl çıkacak? Lübnan öyle ağır bir dönemle karşı karşıya ki sorunu ancak sihirli değnek gibi bir şey çözer”
“Çok tehlikeli bir aşamadayız”
VOA Türkçe’ye konuşan siyasi analist Mustafa Fahs ise Lübnan’da devletin savaş ya da barış kararı alabilecek durumda olmadığı görüşünü dile getirdi.
Fahs, devam eden müzakerelerin “pratikte İran ile yapıldığını” savunarak, “Lübnan veya Hizbullah üzerinden bölgeden istediklerini almak isteyen İran. Lübnanlılar olarak bizim sorunumuz bu girdapta sıkışıp kalmış olmamız. İsrail İran’ı Lübnan’da zayıflatmaya çalışıyor ve İran pozisyonunu Lübnan üzerinden sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu nedenle ne Lübnan devletinin ne de Lübnan halkının bu konuda karar hakkı var” ifadesini kullandı.
Mezhep temeline dayanan bir anayasa ile yönetilen Lübnan’da oldukça karmaşık bir siyasi ve toplumsal yapı bulunuyor. Bu yapı sebebiyle birçok ülkenin nüfuz savaşlarını yürüttükleri merkezlerden biri haline gelen Lübnan’da Hizbullah’ın ve buna bağlı olarak İran’ın zayıflaması ülke içindeki 1 milyondan fazla Şii ile birlikte siyasi yapıyı da doğrudan etkileyecek.
Oldukça kırılgan bir uzlaşma ile birlikte yaşayan farklı dinler ve mezhepler arasındaki çatlaklar, iç göç akınları ile birlikte daha fazla görünür hale geldi.
Hizbullah’ın kontrolündeki bölgelerin İsrail saldırılarına hedef olması nedeniyle iç göçmenler ağırlıklı olarak Şii.
Her din ve mezhebin mahallesinin, köyünün belli olduğu; siyasette nüfusa göre kota haklarına sahip olan dinler ve mezhepler, 1 milyondan fazla Şii’nin Beyrut başta olmak üzere ülke içine dağılmasından oldukça rahatsız.
Bu kesim, iç göçmenlerin kendi bölgelerine dönmemesi halinde dinler ve mezhepler arası dengenin bozulacağını ve yerel yönetimlerden ticarete kadar mevcut durumun Şiiler tarafından domine edilebileceğini savunuyor.
Yine Hizbullah ile mücadele gerekçesiyle Lübnan Ordusu’nun kontrolündeki bölgelerde bulunan binalara yönelik saldırılar da halk arasında iç göçmenlere karşı tepkileri ve korkuyu körüklüyor.
Mevcut gerilimin yeni bir iç çatışmayı körüklemesi ihtimaline ilişkin endişeler Lübnan basınında da dile getiriliyor.
Fahs, “Lübnanlıların daha fazla bölünmeye götürebilecek çok tehlikeli bir aşamadayız” dedi ve ekledi:
“İran bölgedeki nüfuzunu korumaya çalışıyor. Kendisi açısından riski Lübnan üzerinden müzakere edilmiş bir sonuca ulaşmak için Hizbullah’a baskı yaparak engellemeye çalışıyor ki bu süreç Amerika ve İsrail ile bir çatışma noktasına ulaşmasın. Bu nedenle İranlı yetkililer bölgesel bir savaştan kaçındıklarını tekrar ediyorlar. Çünkü böyle bir savaşın İran rejiminin yapısını ve istikrarını etkileyeceğini biliyorlar.”
Forum