Türkiye’de basın meslek örgütleri, dezenformasyon ile mücadele gerekçesiyle halkın yolsuzluk, usulsüzlük gibi haberleri, bilgileri engelleyecek hamlelere karşı ortak çalışma arayışında.
AKP ve MHP’nin o çokluğuyla TBMM Genel Kurulu’nda yasalaşan 40 maddelik düzenleme nedeniyle “halkın haber alma ve haberleşme hakkı” tartışması gündemde.
Dezenformasyon ile mücadele kapsamındaki cezalandırma hükmü olan “hatalı bilgiyi alenen yayma suçu” kapsamında öncelikle gazetecileri hedef alacak yargılamaların olmasından endişe ediliyor.
Bu yasa hükmü nedeniyle medya ve sosyal medyadaki tüm içerikler ile ilgili iktidara bağlı kamu kurum ve kuruluşları hatalı bilgi iddiasında bulunursa, adli süreç başlayacak.
Bu durumda içerik sahibi ve o içeriği paylaşanlar hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası talepli dava dosyaları gündeme gelecek. Bu noktada iktidar, muhalefet ve basın meslek örgütleri üçgeninde bilgilerin doğruluğu konusunda mücadele kaçınılmaz görülüyor.
Medya Dayanışma Grubu adı altında dezenformasyon gerekçeli düzenlemeye “sansür yasası” diyen ve birlikte tepki gösteren meslek örgütleri, “Hakikat Komisyonu” oluşturulması, ortak hukuki ve söylem mücadelesi verilmesi gibi seçenekleri konuşuyor.
İktidar “doğrulama” gerekçesiyle muhalefeti mi hedef alıyor?
Türkiye’deki muhalefet cephesince “iktidar propagandası kurumu” ve meslek örgütlerince ise “gazetecilik mesleği üzerinde baskı aracı” olmakla eleştirilen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ise, uygulama sürecine yasa henüz TBMM’de görüşme aşamasındayken başladı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Ağustos ayında Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin kurulduğu açıkladı ve yönetimine hükümete yakın olarak bilinen Turkuvaz Medya Grubu’nda görevli İdris Kardaş atandı.
Altun, İletişim Başkanlığı bünyesinde “ülkemize karşı yürütülen sistematik dezenformasyon kampanyalarına karşı” bu birimi kurduklarını ilan etti.
Altun’un “Hakikat mücadelemizin güçlü aygıtlarından biri olacak” dediği “Dezenformasyon Bülteni” de haftalık olarak yayınlanmaya başlandı.
İletişim Başkanlığı’na bağlı olduğu hesap bilgisinde yer almamakla birlikte Kardaş’ın paylaşımlarıyla adres gösterdiği Twitter hesabı @dogrulamasevis de açıldı.
Twitter’daki bu hesap aracılığıyla bazı haberler ve bazı iddialarla ilgili yanlış, yalan oldukları iddiasıyla açıklamalar yayınlanmaya başladı.
Hesapta açıklamalar yapılarak yalanlanan haberler ise Sözcü, Birgün, Cumhuriyet, ANKA Haber Ajansı gibi hükümete yakın olmayan medya kuruluşlarındandı. Sadece İhlas Haber Ajansı’ndan bir camiye ilişkin habere düzeltme yapıldı.
Hesap aracılığıyla CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba da Mersin’deki terör saldırısıyla ilgili yalanlanmaya çalışıldı.
Ancak örneğin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ABD’de Fethulllah Gülen’le bağlantılı olduğunu iddia ettiği eski CHP milletvekili Aykan Erdemir’in karşıladığı haberi yalanlanan Yeni Şafak gazetesi gibi hükümete yakın medya kuruluşları ve haberleriyle ilgili hiçbir değerlendirme, bu hesapta yer almadı.
Bu arada muhalefet, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin, İletişim Başkanlığı’nın teşkilat yapısını belirleyen 14 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne aykırılığını da gündeme getirdi.
Meslek örgütlerinden ortak mücadele çağrısı ve BİK eleştirisi
Tutuklu yargılamalara yol açacak yeni hapis cezası düzenlemesi başta olmak üzere, medya ve sosyal medya alanında baskı ortamından vazgeçilmesi çağrısına olumlu yanıt alamayan meslek örgütleri ise neler yapılabileceğini konuşuyor.
Meclis’te AKP ve MHP’nin sayısal çokluğuyla yasalaştırdığı düzenleme, Gazeteciler Cemiyeti’nin evsahipliğindeki söyleşide ele alındı.
Gazeteci Nursun Erel’in moderatörlüğündeki söyleşide, Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ni temsilen Macit Sefiloğlu atılabilecek adımları değerlendirdi.
Bu kapsamda meslek örgütleri, birlikte hareket etme ve mücadele etme görüşünde uzlaştı. Ancak yerel basın kuruluşları ve cemiyetleri açısından da ise Basın İlan Kurumu (BİK) aracılığıyla baskı politikası izlendiği de açıklandı.
BİK’in resmi ilan dağıtımı gibi araçlarla yerel medya üzerindeki etkisiyle birlikte mücadele verilmesini engellediği ifade edildi.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, Meclis’in yaz tatili öncesinde yerel medyayla birlikte düzenlemeye karşı direnildiğini anımsatarak, yaz döneminde ise BİK’in yerelde gerçekleştirdiği toplantılarıyla yerel meslek kuruluşlarını ve medya mensuplarını tehdit ettiğini söyledi.
BİK’in müdahalesiyle Ekim ayında yasa yeniden gündeme taşındığında yerel düzeyde tepki gösterilemediğini söyleyen Durmuş. “Biz gazetecilerle ilgili olan her düzenleme ve her kanun aslında toplumun geneliyle ilgili. Çünkü bizim yaptığımız iş topluma doğru bilgiyi aktarabilmek, dolayısıyla bize yönelik bir saldırı olduğunda aslında toplumun haber alma hakkına yönelik bir saldırı olduğu bilinciyle hem basın meslek örgütlerinin hem de halkın bu süreçlerin içerisine katılması gerekiyordu” dedi.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Temsilcisi Macit Sefiloğlu da merkezi Ankara’da bulunan Gazeteciler Cemiyeti’nin 24 Saat Gazetesi gibi “bedel ödemek adına olsa da” yasaya tepki gösterdiklerini ve hemen ardından BİK tarafından 9 Eylül Gazetesi’nin ağır ceza yaptırımına maruz kaldıklarını aktardı.
Sefiloğlu, “Bu yasadan önce de ağır bir sansür vardı zaten. Ama bu yasada birkaç madde var ki, bunların özellikle önümüze gelecek seçimle ilgili önlem almaya yönelik olduğu tartışılıyor. Dolayısıyla bundan sonra meslek örgütlerinin gerçekten çok ciddi bir mücadelesi gerekiyor” diye konuştu.
Ortak savunma ve hakikat mücadelesi oluşabilecek mi?
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç de Anadolu’daki yerel medya kuruluşlarına yasaya ilişkin bilgi eksikliği olabileceğini belirterek, mutlaka yerel-ulusal meslek örgütlerince birlikte hareket edilmesine ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
“Gazetecilik köşeye sıkıştırılmış vaziyette. Bu durum, iktidarın işine gelmeyen yayınları kesmesi, para cezası vermesi, gazetecinin susması, kalemini oynatmaması, her şeye boyun eğmesi demek. Gazetecilik sensör, korkutma, yıldırma kulvarında yapılmaya çalışılacak yani yapılamayacak. Peki ne yapacağız? Gazeteciler olarak hep beraber el ele verip bundan sonraki eylemin ne olacağına karar vermek zorundayız” diyen Türenç, mutlaka hukukçulardan oluşacak ortak savunma ekibine ihtiyaç olduğunu ve bu noktada Türkiye Barolar Birliği’yle (TBB) iş birliğine gidilmesi önerisini gündeme taşıdı.
Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı da, gazetecilik mesleği ve geleceği için iş birliği yapılmasını şart gördüklerini belirterek, “Beraber çalışma yaparak yeni bir basın yasası yazmalıyız. Torba yasalarla değil, tüm basın örgütlerinin iş birliği içinde geniş kapsamlı bir yasa hazırlaması gerekiyor. Bu noktada dezenformasyonla mücadele iddiasıyla atılacak adımlara karşı meslek örgütlerince ortak çalışma ile Hakikat Komitesi kurulmasını düşünebiliriz. Ancak bunun mutlaka ortaklaşa yapılması gerekiyor. Böylece kamuoyuna düzenli olarak tartışmalı konularda hakikat nedir, ne değildir diye açıklamalar yapılması düşünülebilir” ifadelerini kullandı.
Suçlama muğlak mı yoksa şartları oluşunca mı yapılacak?
Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD) Başkanı Kemal Aktaş ise AKP ile MHP’nin yasa hazırlığında meslek örgütlerinden hiçbir görüş almadığını vurgulayarak, yasayla seçim öncesinde Türkiye’de özellikle de siyaset açısından bir baskı atmosferi yaratılmak istendiğini söyledi.
Yasayla kimler, nasıl yargılanacak noktasında ciddi soru işaretleri bulunduğunu kaydeden Aktaş, “Çünkü son derece belirsiz ifadeler kullanılmış. Yasada, örneğin halk arasında endişe korku veya paniğe neden olacak paylaşımlar deniliyor, neye göre endişe neye göre korku neye göre panik bunların gerekçeleri yok. Kamu düzeni, genel sağlık, iç ve dış güvenlik bunların ucu bucağı olmayan çok geniş yoruma açık konular. Dolayısıyla bu yasayla amaçlanan aslında AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın kamuoyuna yansıyan şekilde söylediği üzere ‘bir iklim yaratmak’ olduğu kanısına varıyoruz” dedi.
Hem İletişim Başkanlığı hem de AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ise yasaya ilişkin eğer ön koşulları tümüyle oluşmamışsa suç oluşmayacağı görüşünü paylaşarak, düzenlemeye “sansür yasası” denmesine karşı çıktı.
Suçun oluşması için “1-Haber gerçek olmamalı, 2-Ülke güvenliği ve kamu sağlığıyla ilgili olmalı, 3-Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturmalı, 4-Kamu barışını bozmaya elverişli olmalı, 5- Aleni olmalı” koşulları sıralandı.
Eski AYM Başkanı Özden: Seçim öncesinde iptal edilmeli
Söyleşi katılımcısı eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ise, CHP’nin yasayla ilgili AYM’ye başvuracağını anımsatarak, düzenlemeyi özgürlükler yönünden anayasaya aykırı olarak değerlendirdi.
“Basına baskı aracı olarak getirilmek istenen kuralların karşısındayız. Basın ulusal egemenliğin sesidir. Basın üzerinde baskı olmamalıdır. Yapılmak istenen yasal düzenlemeler anayasal haklara da aykırıdır” diyen Özden, AYM’nin seçim süreci öncesinde 1 Nisan 2023’te tümüyle uygulamaya girmeden, yasayı iptal etmesi gerektiğini söyledi.
Özden, AYM Başkanı ve üyelerinden özgürlükler lehine oy kullanılmasını beklediğini dile getirdi.