BERLİN - Avrupa Birliği'nde, enerji krizinden en fazla etkilenen ülke olan ve resesyonun kıyısında bulunan Almanya'da yaşanan enflasyon ve yüksek enerji maliyetleri nedeniyle kurumsal ve bireysel iflas endişesi artıyor.
Federal İstatistik Ofisi’nin verilerine göre, iflas sayısı geçen Ağustos ayında, Temmuz ayına kıyasla yüzde 6,6 arttı. İflas işlemlerinin yüzde 30’unun şirketlerin iflaslarını içeren normal iflaslar olduğu belirtildi.
Ülkenin kendi sektöründe en önemli isimlerinden olan tuvalet kağıdı üreticisi Hakle, ham madde ve enerji maliyetlerindeki keskin artışın sebep olduğu mali zorluklar nedeniyle iki hafta önce iflas başvurusunda bulunmuştu.
2020'de COVID-19 salgınının başlangıcından bu yana kağıt endüstrisi küresel ham madde, lojistik ve enerji pazarında ciddi sıkıntılara maruz kalmıştı.
Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla durum yeniden kötüleşirken, Hakle’nin son zamanlarda enerji, nakliye ve ham madde maliyetlerindeki artışı gıda, perakende ve ilaç sektörlerindeki müşterilere yeterince yansıtamadığı ve içine girdiği zorluklar nedeniyle iflas ilan ettiği açıklandı.
Almanya’daki sosyal kurumların çatı örgütü VDK ise bireysel iflasların büyük oranda artacağı yönünde bir açıklama yaptı.
VDK Başkanı Verena Bentele, "Dört kişiden oluşan bir ailenin, enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle önümüzdeki aylarda üstlenmesi gereken ek harcamaların tutarı bin Euro'yu bulacak. Orta gelirli bir aile için bu büyük bir miktar. Devletin vereceği 400 Euro'luk yardım yetersiz kalacak" diyerek, çok sayıda insanın bireysel iflas ilan etmek zorunda kalacağını, elektrik ve su faturalarını ödeyemeyeceğini ve en kötü şartlarda evlerinden çıkmak durumunda kalacağını söyledi.
Alman hükümeti artan enerji fiyatlarının vatandaşlara yansımasını azaltmak için vergi mükellefi her çalışana bir defaya mahsus 300 Euro ödeme yapmıştı.
Hastaneler de iflas tehlikesi ile karşı karşıya
Bu arada Alman Hastaneler Birliği tarafından yapılan araştırmada, enerji fiyatlarındaki aşırı artış ve yüksek enflasyonun kliniklerin faaliyetlerini sürdürmesini imkansız hale getirmesi nedeniyle ülkedeki hastanelerin yüzde 40’ının iflasın eşiğinde olduğu ifade edildi.
Alman Hastaneler Birliği Başkanı Gerald Gass, kliniklerin artan maliyetleri karşılayamayacağını ve bazılarının önümüzdeki aylarda kapanmak zorunda kalabileceğini söyledi.
Sokak protestolarına katılım artıyor
Öte yandan, yüksek fiyatları ve ekonomik durumu protesto gösterileri de sürüyor. Bu hafta içinde çeşitli kentlerde düzenlenen gösterilere en az 40 bin kişinin katıldığı öğrenildi.
Ülke çapında aşırı sağcı ve solcu grupların ayrı ayrı gösteriler düzenlemeleri dikkat çekerken, göstericilerin gaz ve elektrik fiyatlarının yasal olarak sınırlandırılması, enerji şirketleri için aşırı kar vergisinin getirilmesi, düşük ve orta gelirliler için etkili bir yardım paketi oluşturulması, Kuzey Akım-2 hattının açılması gibi talepleri dile getirdikleri gözlemleniyor.
Meclisteki en büyük muhalefet partisi olan sağ popülist Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD), önümüzdeki haftalarda sokak protestolarını arttırmayı hedeflediği açıklandı.
AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla, 8 Ekim’de başkent Berlin’de "Kuzey Akım-2 açılsın" sloganıyla düzenleyecekleri gösteriye onbinlerce kişinin katılmasını beklediklerini söylerken, hükümetin izlediği politikalara karşı "Önce bizim ülkemiz" sloganıyla bir kampanya başlatacaklarını belirtti.
Chrupalla, eski Doğu Almanya’nın çöküşüne yol açan "Pazartesi gösterileri" geleneğine atıfta bulunan ve daha önce 2015 sonrasındaki mülteci akımına karşı da yapılan bu gösterilerin, Almanya’nın farklı kesimlerinde her Pazartesi sürdürüleceğini açıkladı.
"Kuzey Akım-2" açılsın talebi
Almanya’da çeşitli çevreler, Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş yüzünden uygulanan yaptırımlar çerçevesinde Rusya ile Almanya arasındaki "Kuzey Akım-2" doğalgaz boru hattı projesinin devre dışı bırakılmasını hata olarak tanımlıyor ve devreye sokulmasının enerji sorunlarının aşılmasına katkıda bulunacağını savunuyor.
Bu arada muhalefetteki Sol Parti Federal Meclis Grubu eski Eş Başkanı ve partinin en çok tanınan ismi Sahra Wagenknecht’in Rusya’ya yaptırımların kaldırılmasını istemesi, partiyi bölünmenin eşiğine getirdi.
SPD, FDP ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümetini hem halkı hem de sanayiyi enerji krizine sürüklediğini belirten Wagenknecht, "Rus enerjisi olmadan bu kışı geçiremeyiz. Hükümet yaptırımlara son verip derhal Rusya’dan doğalgaz akışını sağlamalı" sözleri, partide siyasi depreme yol açtı.
Sosyal Yardım Cemiyetleri Birliği Başkanı Ulrich Schneider, bu yaklaşımın partide alınan demokratik kararlarla bağdaşmadığını belirterek, yıllardır üyesi olduğu Sol Parti’den istifa etti.
Sol Parti Avrupa Parlamentosu ve Federal Meclis eski milletvekili Fabio De Masi de "Bu partide Rusya’nın politikalarının savunulmasına göz yummalarını kabul edemem" diyerek istifasını verdi.
Çok sayıda Sol Partili bazı parlamenterler, Wagenknecht’in partiden ihraç edilmesini bile gündeme getirdi. Sol muhalefette yaşanan bu gerilime paralel olarak gözlemciler, sokak protestolarında sağ popülist ve aşırı sağcı çevrelerin baskın gelebileceğine inanıyor.
Önce pandemi, sonra savaşın yol açtığı enflasyonun altında ezilen dar gelirli ve genel olarak gidişattan memnun olmayan insanların protesto eylemlerine katılarak, hoşnutsuzluklarını dile getirmek isteyecekleri, bu tür protestoların kışkırtılacağı tahmini yapılıyor.