Suriye iç savaşı 2011’de başladığından beri yaklaşık 13 milyon Suriyeli evlerini terk etti. Bu nüfusun 7,4 milyonu ülke içinde yer değiştirirken dünyada en fazla Suriyeli'ye evsahipliği yapan ülke Türkiye oldu.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Kasım ayında verdiği son bilgilere göre, Türkiye’de geçici sığınmacı statüsündeki Suriyeli sayısı 2,9 milyona gerilerken, 230 bin Suriyeli vatandaşlığa geçti, yaklaşık 150 bin Suriyeli’nin ise güncel adres bilgileri bulunmuyor.
Özellikle ekonomik krizin keskinleşmesi Türkiye’de Suriyeli karşıtlığını da arttırdı. Tam da bu nedenle Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin yıkılması ve 24 yıldır iktidarda bulunan Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’ın ülkeyi terk ederek Rusya’ya kaçması sonrası Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğündeki güçlerin iktidara gelmesinin Türkiye’den gidişleri hızlandırıp hızlandırmayacağı sorusu tartışılmaya başlandı.
Profesör Erdoğan: “HTŞ güvenliği nasıl sağlayacak?”
Göç uzmanı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, iç savaşın başından beri göç ve göçmen meselesi üzerine çalışan az sayıdaki araştırmacıdan biri.
VOA Türkçe’nin soruları yanıtlayan Erdoğan, mevcut belirsizlik durumuna işaret ederek, “Şu an yönetimi ele geçiren grubun kendi içinde bir koalisyon olduğunu biliyoruz ve kendi aralarında bir hükümet kurmaya çalışıyorlar ama yeni gerginlikler neler olacak? Suriye'de Esat'ın gitmesi dışında neredeyse değişen hiçbir şey yok, hatta süreç karmaşık bir hale geldi” dedi.
Your browser doesn’t support HTML5
Türk toplumunun üzerinde uzlaştığı tek konunun Suriyeliler’in gitmesi olduğunu belirten Erdoğan, “Yüzde 89, ‘Suriyeliler gitsin’ diyor. Türkiye'deki insanların bu konudaki tavrını anlıyorum ben ama Esat'ın gitmesi Suriye'deki sorunlardan bir tanesiydi, en önemlisiydi ama başka büyük sorunlar var. Birinci olarak bundan sonra HTŞ bütün Suriye'nin güvenliğini nasıl sağlayacak hangi esaslara göre sağlayacak” diye konuştu.
“Her an yeni çatışmalar olabilir, bunlar olurken Suriyeliler'in ‘dönüyoruz’ demelerini beklemiyorum”
Suriye’deki riskleri HTŞ’nin güvenlik politikalarının çerçevesiyle sınırlı tutmayan Murat Erdoğan, ülkenin egemenliği üzerindeki gölgelerin de sığınmacıların geri dönüşünü zorlaştıracağı kanaatinde.
“Şu an de facto olarak Suriye üçe bölünmüş durumda” diyen Prof. Dr. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Eski Suriye hükümetinin kontrol ettiği bölgeyi HTŞ kontrol ediyor ki düne kadar onlara ‘terör örgütü’ diyorduk. Bir bölüm Amerikalıların YPG ile kontrol ettiği bölge. Üçüncüsü de bizim kontrol ettiğimiz bölge. Amerika'nın oradaki Kürt örgütlere verdiği destek devam edecekse başka bir çatışma ortamına girilecek. Bundan vazgeçerse o zaman başka bir Suriye’den söz edeceğiz, ki İsrail'in kendisini tehdidi altında hissettiği bir ortamda Amerikan askerlerinin çekilmesini açıkçası çok beklemiyorum. Türkiye'de bulunan Suriyeliler tabii ki ‘Ben gitmek istiyorum’ diyecekler. Ama sıra bavulları toplayıp kapıyı kilitlemeye geldiğinde bir sürü denklem gözlerinin önüne gelir. Çocuklar okula gidiyordur, hastane hizmetleri sıkıntılı, yol kötü, elektrik yok ve her an yeni bir çatışma olabilir. Bütün bunlar olurken varken Suriyeliler'in, ‘Biz geri dönüyoruz’ demelerini ben beklemiyorum. Ama şimdi Türkiye'de müthiş bir algı süreci yaşanıyor. Büyük bir başarı var gibi verilmeye çalışılıyor.”
Doç. Danış: “Gençlerin dönüş konusunda isteksiz olacağını tahmin ediyoruz”
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Göç Araştırmaları Derneği kurucusu Didem Danış ise Türkiye’de gözünü açan gençlerin henüz belirsizlik içerindeki yurtlarına dönmek konusunda fazla aceleci olmak istemeyeceği görüşünde.
Your browser doesn’t support HTML5
VOA Türkçe’nin konuştuğu Doç. Dr. Danış, “Çalışma amacıyla tek başına göç etmiş genç erkekler var. Ailesiyle kalıcılaştırılmış düzenini kurmuş, çocuğunu düzenli olarak okula gönderen kendisi düzenli olarak çalışan kişiler var. Vatandaşlık kazanmış kişiler var. Hangileri geri dönüş sürecine girer, hangileri burada kalmaya karar verir? Sanıyorum 3-4 ay içinde netlik kazanacak” dedi.
“Döndükleri bölge güvenli olacak mı? Geride bıraktıkları mülkler yerinde duruyor olacak mı?” sorularını dile getiren Danış, şöyle devam etti:
“Bunu anlamak için bölgeye git gel yapan öncü göçmenleri göreceğiz. On yılı aşkın süredir Türkiye'de yaşayan bir topluluktan söz ediyoruz. Bence aileler nezdinde çok önemli tartışmalar yaşanıyor olacak. Düşünün şu anda 19 yaşında olan bir Suriyeli genç muhtemelen on küsur yıldır burada yaşıyor. Türkçesi muhtemelen Arapçasından daha iyidir. Büyüklerinin anlattığı hikayeler dışında ana yurdu diye söylenen yere dair hiçbir fikri yok. Bu tam olarak güvenliği sağlanmamış, büyük bir yıkım içerisinde olan ülkeye dönüş konusunda isteksiz olacağını tahmin ediyoruz. Yetişkinlerin dönmek istediği ama gençlerin kalmak istediği bir tabloyla karşılaşacağız.”
“Sığınmacı işçiler düşük statülü, düşük ücretli işlerdeki çok ciddi açığı dolduruyorlardı”
Özellikle Türkiye’de mülk sahibi olmayan, bu ülkeye tutunmakta zorluk çeken yoksul Suriyeliler’in ağırlıklı olarak vatanlarına dönmesinin daha güçlü olasılık olduğunu vurgulayan Göç Araştırmaları Derneği kurucusu, Suriyelilerin beklenenden hızlı gitmesinin ekonomiyi de olumsuz etkileyeceğini düşünüyor.
Doç. Dr. Danış, “Gaziantep, Urfa, Hatay, Kilis gibi sınır illerinde çok büyük bir Suriye nüfusu var. Bu bölgelerde tarım üzerinden iktisadi hayata entegre olduklarını görüyoruz. Çoğu zaman ucuz, sömürüye açık, çok ağır koşullarda çalışan bir işgücü olarak hayatlarını sürdürüyorlar. İstanbul, Konya, Bursa, Ankara gibi sanayisi ve ekonomisi canlı olan şehirlerde Suriyeliler’in kol gücü olarak katkıda bulunduğunu görüyoruz. Körfez ülkelerinden Araplar geldikçe turizm hizmetlerini Suriyeliler karşılıyordu. Bütün bu sektörlerden Suriyelilerin çekilmesi ekonomik hayat açısından çok önemli etkileri olacak. Türkiye'nin mevcut iş gücü piyasasında muazzam bir dengesizlik var. Özellikle de düşük statü düşük ücretli işlerde çok ciddi işçi açığı var. Bu sığınmacı işçiler tam da bu açığı dolduruyorlardı” yorumunu yaptı.
“Bu ekonomi için gereken 200 milyar doları kim getirecek? Böyle bir para dünyada yok”
Suriye’nin yeniden imarı için çok farklı meblağlar telaffuz ediliyor. Ancak asıl olan bir şey var ki Birleşmiş Milletler’in Suriye operasyonu için talep ettiği 4,07 milyar doların ancak yüzde 31,6’sı finansal olarak temin edildi.
Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, Suriye'nin ekonomisinin düzeltilmesi, bu ekonomi için gereken 200 milyar doları kimin getireceği gibi sorulara dikkate çekerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Oradaki gruplar arasındaki çatışmalar devam ederken Suriye'nin imar edilmesi gerekiyor. Bu imar edilmeyi kim sağlayacak? Birtakım kurumlar bunu destek verecektir ama hiçbir zaman ihtiyacın yüzde 10’unu aşan bir destek olmayacaktır. Yani böyle bir para yok dünyada. ’Götürelim Suriye'yi imar edelim.’ Kim bunu niye yapacak? Dolayısıyla bakın biz uzun süredir Suriye'de kendi kontrol ettiğimiz bölgede briket evler yapmaya çalışıyoruz. Körfez sermayesinden bazı destekler de alındı. Oraya yapacağımız 100 bin eve Suriyelilerin dönmesini planlıyorduk. O bile gerçekleştirilemedi. Dünyada bu kaynaklar her geçen gün azalıyor. Mülteci akını durdurarak Avrupa Birliği'nin (AB) resmen demokrasi yapısını kurtarmış olduk. AB’nin buna karşılık bize verdiği para 6 milyar, haydi ilave destekler de verdi 10 milyar Euro olsun.”
İlgili Haberler Suriye'nin yeniden inşası için beklentiler Türk inşaat şirketleri hisselerini arttırdı
“Irkçı söylemler onları geri dönmek konusunda isteklendiriyor”
Didem Danış ise Suriye’de yaşanacak bir başka zorluk olarak Esat rejimine destek verenlerle şimdi ülkelerine dönenler arasındaki adaptasyonu gösteriyor.
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi, “Türkiye'de yaşanan ırkçı ve ayrımcı söylemlerin giderek yükselmiş olması onları geri dönmek konusunda, yurtlarını yeniden inşa etmek konusunda isteklendiriyor. Burada önemli bir insan kaynağı olabileceğini düşünüyorum. Bunun maddi bir altyapısı için çok büyük bir uluslararası finansal destek gelecektir. Meselenin sosyolojik hatta sosyal psikolojik boyutu olacak. Belki Esat dönemine dair hesaplaşmalar olabilir çünkü çok büyük travma yaşandı. Büyük bir yüzleşme potansiyeli de var.”