Son on yılda popülist partilerin, özellikle de aşırı sağın hızlı ve yaygın yükselişine sahne olan Avrupa’da, Avrupalı yönetici ve liderlerin “korkulu rüyası” gerçek oluyor.
AB’ye üye 27 ülkede 6-9 Haziran tarihleri arasında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde; son 25 yılda adım adım güç kazanan Avrupalı “aşırı sağ popülist” partilerin, yüzyılın başında AP içinde yüzde 10 olan temsil oranlarını, yüzde 30’un üzerine çıkarması bekleniyor.
Your browser doesn’t support HTML5
Rassemblement National, Fratelli d’Italie, Vlaams Belang, Flanders, Liga, Chega, Vox, VVD… Artık bu partiler de ününü, Avrupa’nın iktidardaki büyük partileri kadar dünyaya duyurmaya başladı.
Anketler, bu haftasonu yapılacak AP seçimlerinde milliyetçi, AB karşıtı ve aşırı sağcı partilerin ilerleme kaydedeceğini ve bunun AP içindeki mevcut siyasi dengeyi sarsabileceğini öngörüyor. Ama bu sarsıntı ne ölçüde olacak, hangi ittifaklar mümkün ve gelecekte ne gibi sonuçlar doğurabilir?
Fransa’da Jordan Bardella ve Marine Le Pen, İtalya’da Girogio Meloni ve Matteo Salvini, İspanyol Santiago Abascal, Portekizli Andre Ventura, Macaristan Başbakanı Victor Orban gibi Avrupa siyasetinde yükselen isimler, kampanya boyunca, “ulusal yönelimin halkın kimliğini, güvenliğini, ekonomisini ve egemenliğini korumanın en iyi yolu olacağını” savundu. Bunu da göç, güvenlik eksikleri, ulusal kimlik ve Avrupa karşıtlığı konuları etrafında, ilerici ve liberal değerlere saldırarak, muhafazakar/otoriter değerleri ön plana koyarak yaptı.
Popülist liderler kampanyalarında, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin çoğuna yayılan ve yerleşik siyasi dengeleri altüst eden, “halk ile seçkinler” arasındaki çatışma etrafında örgütlenen bir siyaset anlayışını temsil etti ve savundu.
İlgili Haberler Macron’un tarihi Almanya ziyaretinde Paris ve Berlin arasında yakınlaşma sinyalleri“Kaleyi içeriden fethetmek”
Daha önce AB’den çıkmayı ve Euro ortak para biriminden vazgeçmeyi savunan Avrupa aşırı sağının, bu görüşlerinin oy kaybettirdiğini anlayınca, partilerini merkeze çekerek, açıkça ifade etmekten çekinmeden, “kaleyi içeriden fethetmeye” hazırlandığı yorumları yapılıyor.
Tüm anketler pek çok Avrupa ülkesinde aşırı sağın birinci parti geleceğini, pek çok ülkede de ikinci ya da üçüncü sırada yer alarak iktidarları zorlayacağını gösteriyor. Buna göre, Fransa, Avusturya, Hollanda, Polonya ve İtalya'da birinci; Almanya, İspanya, Portekiz, Slovakya, Güney Kıbrıs veya İsveç'te de iyi sonuçlar elde etmeye hazırlanıyorlar.
Ulusal anket sonuçlarından yola çıkarak yapılan hesaplara göre, AP’nin en büyük grubu sağ muhafazakar Avrupa Halk Partisi (PPE) birinci sıradaki yerini koruyacak. AP’nin büyük sağ grubunu, Sosyalistler (S&D) izleyecek. Ancak aşırı sağ gruplar pek çok ülkedeki başarılarıyla Liberal grup Renew yerine üçüncü güç olmayı hedefliyor. Peki bu hedeflerini gerçekleştirebilirler mi?
Ipsos tarafından 20 Mayıs’ta Euronews için yapılan ankete göre, yelpazenin en solundan en sağına doğru; Sol grup GUE/NGL 39, Yeşiller 56, Sosyal Demokrat grup S&D 138, liberal Renew 86, sağ muhafazakar Avrupa Halk Partisi PPE 180, aşırı sağ gruplar ECR 75, kimlikçi ID 70, bağlantısızlar ise 76 sandalye kazanabilecek. Bu rakamlar, daha sonra yapılan tüm kamuoyu yoklamaları tarafından da yaklaşık sonuçlarla doğrulanıyor.
Buna göre ECR grubu, yaklaşık 75 sandalyeyle liberal Renew ile başa baş görünüyor. Kimlik ve Demokrasi (ID), “Nazi SS subaylarını öven” son açıklamaları nedeniyle Alman AfD partisini dışarıda bıraktığı için anketlerde sandalye sayısı 84'ten 69'a düştü. Bu rakam, hala, grubun son seçimlerde elde ettiği 59 sandalyeden daha fazla.
Avrupa Parlamentosu’nu yakından izleyen, Strazburg Üniversitesi öğretim görevlisi tarihçi ve siyaset bilimci Profesör Samim Akgönül, VOA Türkçe’ye, seçimleri, “Popülist sağ 30-35 bandında görünüyor. Popülist sağ sandıkta belirleyici olacak. Ama bunun pozitif etkisi olur Ben herkes gibi bunun kötü bir durum olduğunu düşünmüyorum. Neden derseniz AP seçimleri sigorta gibi, ya da başka bir deyişle elektroşok ya da korkuluk görevi görür. Avrupa’daki ulusal seçimler öncesi, partileri uyarır. Önce AP seçimleri olur, sonra politikacılar şöyle bir ayağa kalkıp kendine gelir. Yani Avrupa seçimleri yerel seçimlerin bir nevi ‘çıkış kapısı’ gibi. AP seçimlerinde aşırı sağ 35 bandına oturursa, bu onları çok güçlü yapmaz, ulusal seçimlerdeki hırslarını da zayıflatır” diye değerlendirdi.
İlgili Haberler Alman aşırı sağcı AfD partisi, Avrupa’da izole olduGüçlü grup kurabilirler mi?: “Dünyanın bütün milliyetçileri birleşin”
İtalya Başbakanı Meloni’nin Fratelli d'Italia ve Aralık 2023'e kadar Polonya'da iktidarda olan Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), CRU grubunda yer alıyor. Fransız aşırı sağı Ulusal Bütünleşme (RN) ve yakın zamanda Hollanda parlamento seçimlerini kazanan İslam ve göç karşıtı Geert Wilders'in partisi Özgürlük Partisi (Parti pour la Liberte- PVV), “Kimlik ve Demokrasi” grubunda yer alıyor.
Aşırı sağın İspanya’da, 19 Mayıs’ta dev bir toplantıda yaptığı gövde gösterisi, bu soruları daha da güçlendirdi. İspanyol Vox partisi lideri Santiago Abascal’in evsahipliğindeki mitinge, Fransız Marine Le Pen, Portekizli Chega lideri Andre Ventura, Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei ve İsrail Likud’dan Bakan Amichai Chikli'nin bulunduğu dünyanın dört bir yanından gelen liderler bizzat katıldı. Seçildiğinde “post-faşist” diye anılan İtalya Başbakanı Giorgio Meloni ve AB’nin “kara koyunu” olarak yorumlanan Macaristan Başbakanı Viktor Orban ise video mesajı yayınlamayı seçti.
İki aşırı sağcı grup Muhafazakarlar ve Reformcular (Conservateurs et Reformistes Europeens-CRE) ile Kimlik ve Demokrasi’nin (Identite & Democratie-ID) üçüncü büyük grubu kurması ihtimali, “Sandıktan dev bir aşırı sağcı grup çıkar mı?” sorusunu gündeme getiriyor.
Aşırı sağın ortak bir grup kurarak parlamentonun ikinci gücü olmasına ihtimal vermediğini belirten Prof. Akgönül, “Yeniden parlamentoda görev yapan yakın görüştüğüm milletvekilleri ile de bu konuyu konuştum. Kimse popülistlerin birinci ya da ikinci grup olmasına olasılık vermiyor. PPE ve sosyalistler yine önde. Ancak Renew’u geçme ve bunun için parlamentoda birtakım ittifaklar kurma gibi gelişmeler olabilir. Ve tabi bu da ‘kilit grup’ olma ihtimaline işaret ediyor. Üstelik, PPE’nün 180 civarındaki milletvekiline iki gruba ait aşırı sağcı milletvekilini eklediğinizde, istedikleri yasa ve kararları rahatlıkla oylatabilirler” dedi.
Yakın zamanda yayınlanan, “Avrupa Parlamentosu'nu kim kontrol edecek?” adlı çalışmanın ortak yazarlarından Jacques Delors Enstitüsü'nden AB uzmanı Thierry Chopin de durumu, “Büyük olasılıkla, aşırı sağın yararına olacak bir sonuca rağmen, ‘ılımlı güçler’ PPE'nin muhafazakarları, Renew Europe'un liberalleri ve S&D'nin sosyalistleri, seçimlerden sonra çoğunluk olmaya devam edecek” diye özetliyor.
PPE-CRE flörtü
Daha önce Avrupa karşıtı olan hareketler artık Avrupa Birliği’nin daha kapsayıcı hale gelen siyasi yaşamına daha güçlü bir şekilde entegre oluyor. PPE ile CRE grubunun popülistleri arasında, özellikle çevre ve tarım konularında bir yakınlaşma zaten başlamıştı. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Giorgia Meloni arasında belli bir yakınlığın olduğu da biliniyor. Alman sağ partisi CDU da, PPE’nün, Giorgia Meloni'nin temsil ettiği aşırı sağla ittifak kurmasına sıcak bakıyor.
Von der Leyen, geçtiğimiz haftalarda, PPE’nün CRE ile biraraya gelebileceğini açıkladı. Fransız aşırı sağcı lider Le Pen de, Meloni’ye güçlü bir grup kurma çağrısı yaptı.
Prof. Akgönül, seçimlerden sonra kurulacak yeni dönemde “daha çok mevzuat dosyalarına bağlı olarak, PPE ile CRE arasında veya PPE, Renew ve S&D arasında özel amaçlı koalisyonlar beklenebileceğini” belirtiyor. Ancak, bunun, Parlamento içindeki siyasi anlaşmaları daha ‘öngörülemez ve istikrarsız’ hale getirebilme riskine dikkat çekiyor.
Chopin de “Avrupa Parlamentosu’nu kim kontrol edecek” adlı çalışmasında “Giorgia Melonnin partisi Fratelli d'Italia'nın ‘normalleşme stratejisinin’ bir parçası olarak, muhafazakar sağa katılması çok tutarlı olabilir. PPE içinde bir CRE alt bileşeninin olduğunu tahayyül edebiliriz” diyor.
Ancak CRE grubunun, EPP ile daha güçlü bir uyum yerine, “merkez partilere muhalefetteki rolünü vurgulamayı ve Parlamento’daki kilit pozisyonlara yapılan belirli atamalar üzerindeki etkisini güçlendirmeyi” de tercih edebileceğini belirtiyor.
Bunun bir işareti olarak, AB’nin en üst makamı Konsey Başkanlığı için, Charles Michel’den boşalacak koltuğa, İtalyan Mario Draghi’nin seçilmesi gibi dedikodular daha şimdiden kulislerde konuşulmaya başladı bile.