İstanbul’un merkezinde bir grup Kürt gençle polis arasında çatışma çıktı. Ancak benzer çatışmalar Güneydoğu’da daha sık yaşanıyor. Gösteriler önceki hafta güvenlik kuvvetlerinin 12 PKK militanını öldürmesinin ardından arttı.
Seçim kampanyasının başlamasından bu yana Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hem PKK’ya, hem de Barış ve Demokrasi Partisi’ne karşı tavrını oldukça sertleştirmiş durumda.
Başbakan Erdoğan bu konuşmasının aksine 2005 yılında yaptığı bir başka konuşmada Türkiye’de Kürt sorunu olduğunu söylemişti. Erdoğan 2007 seçim kampanyasını Kürtler’e daha fazla kültürel hak verme temeline oturttu. Son dört yıl içindeyse hükümet, TRT üzerinden 24 saat Kürtçe yayın başlattı, PKK’nın silahlı eylemlerine son vermeyi hedefleyen Demokratik Açılımı ise karşılıklı suçlamalar yüzünden başarıya ulaşamadı.
Gazeteci Nuray Mert, hükümetin geçmişte Kürtler’e karşı girişimleri sonuç vermeyince hayal kırıklığına uğradığını, ancak daha sonra milliyetçi kesimin oylarında bir potansiyel keşfederek, bu seçmen kitlesini Milliyetçi Hareket Partisi’nden uzaklaştırmaya yöneldiğini belirtiyor. Hükümetin milliyetçi kesimde sağlam bir taban bulunduğunu fark ettiğini söyleyen Mert, daha sonra iktidar partisinin demokratik söylemlerden uzaklaşıp milliyetçi söylemlere ağırlık verme yoluyla oy toplamaya çalıştığını kaydediyor.
Öte yandan biraz daha toparlanan Barış ve Demokrasi Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni Güneydoğu’da sandıkta yenilgiye uğratmayı amaçlıyor. Ama bu parti de hukuki sorunlarla karşı karşıya.
Yüksek Seçim Kurulu’nun Barış ve Demokrasi Partisi’nin destek verdiği bağımsız adaylardan bazılarının, geçmişte giydikleri hükümlerden dolayı seçime katılamayacağını açıklaması üzerine tüm Türkiye’de protesto eylemleri başlatıldı. Yüksek Seçim Kurulu daha sonra kararını geri aldı. Ama gösteriler sırasında bir protestocu polis tarafından öldürüldü, yüzlerce kişi de gözaltına alındı. İnsan Hakları Derneği son 50 gün içinde 2 bin 500 Kürt’ün gözaltına alındığını bildiriyor. Bunun ardından BDP adına bağımsız milletvekilli adayı Aysel Tuğluk şu uyarıda bulundu:
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı Barış ve Demokrasi Partisi’yle ilgili tavrının arkasında duruyor. Başbakan Erdoğan, bu ay başında Kastamonu’da AKP miting otobüsüne düzenlenen PKK saldırısıyla BDP’nin de ilişkisi olduğunu iddia etti.
AKP milletvekili adaylarından emekli Büyükelçi Volkan Bozkır, BDP’ye yönelik tavrın bu partinin üyelerinin terör örgütüyle ilişkisine bağlı olduğunu savundu. Bozkır, “Teröristlere yardım ediyor ve gençleri öldürüyorlar,” diye konuştu.
Geçen yıl Abdullah Öcalan cezaevinden gönderdiği ültimatomda, Kürtler’in haklarının genişletilmesiyle ilgili görüşmeler seçimleri izleyen üç gün içinde başlatılmazsa PKK eylemlerinin yeniden başlayacağı uyarısında bulundu.
Siyaset bilimci Cengiz Aktar, diyalog umudunun azaldığı görüşünde. Cengiz Aktar “Hükümet Kürtlerle masaya oturması gerektiğini anlama konusunda aşırı derecede zorluk yaşıyor. Çok sayıda kötü niyetli Kürt olduğuna ve iyi niyetli az sayıdaki Kürt’ün de kendi partilerine katıldığına inanıyor,” diye konuşuyor. Hükümetin politikasızlığının yarattığı boşluğun başka kesimlerce doldurulduğuna işaret eden Aktar, Türk Silahlı Kuvvetleri ve PKK arasındaki çatışmaların yeniden şiddetlenebileceğine dikkati çekiyor. Cengiz Aktar, “Hükümet Kürt sorununu siyasi yollardan çözmezse, askerler hep ortalıkta olacak,” diyor.
Ordunun siyasete müdahalesinin sona ermesi, hem iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, hem de Türkiye’nin yıllardır üyesi olmaya çalıştığı Avrupa Birliği tarafından memnunlukla karşılandı. Avrupa Birliği sürecinde gelinen aşama, Erdoğan hükümetinin en büyük demokratik başarılarından biri oldu. Bu ilerlemeyse çatışmaların nispeten azaldığı bir döneme rastladı. Ancak gözlemciler, çatışmaların yeniden tırmanmasının Türkiye’nin kaydettiği başarıları tersine çevirebileceği uyarısında bulunuyor.