Uzmanlar IŞİD’in Ramadi’yi ele geçirmesinin Irak ordusunun içindeki zaaflari bir kez daha ortaya koyduğunu söylüyor.
17 Mayıs’ta Irak ordusu ve güvenlik güçleri Ramadi’yi terk etti. Böylece Anbar’ın başkenti IŞİD’in eline geçmiş oldu. Ordu teröristlere silah, top, askeri araç ve teçhizat bırakmış oldu. Irak ordusu Musul’u terk ederken de benzer bir durum yaşanmıştı.
Birleşik Kraliyet Hizmetler Enstitüsü’nden Gareth Stansfield, Ramadi’nin kaybedilmesinin bir nedeninin Irak ordusundaki sadakat eksikliği olduğunu söylüyor.
Stansfield, Irak güçlerinin IŞİD’le karşılaştıklarında kaybettiğini, çünkü ne için savaştıklarını bilmediklerini söylüyor. Uzman, Askerlerin IŞİD kadar kararlı bir düşmanla savaşırken hayatlarını riske atmaya değecek bir şey için savaştıklarını hissetmediklerini söylüyor.
Stansfield ayrıca Irak ordusunun 2003 yılından beri yaşadığı kötü yönetimin etkisinden henüz kurtulamadığını belirtiyor. Orduda subayların siyasi bağlılıklarına göre görev aldığını belirten uzman aynı zamanda Irak ordusunu Baasçılar’dan temizleme sürecinde birçok deneyimli subayın ordudan atıldığını ve bunların şimdi IŞİD saflarında savaştığını ifade ediyor.
Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden uzman Anthony Cordesman, Irak ordusunun savaşmaya uygun bir yapısı olmadığını söylüyor.
Ordunun Haydar El Abadi göreve gelmeden önce çökmüş durumda olduğunu söyleyen Cordesman, insanların Amerikan ordusunun ülkeye eğitim ve destek göreviyle geri döndüğü zaman, bu sürecin 2-3 sene süreceğini açıkladığını unuttuklarını ifade ediyor.
Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nden Ben Barry, bir diğer etmenin de Irak ordusunun büyük bir bölümünün eğitimleri sürdüğü için cepheye sürülmediğini belirtiyor.
Amerika ve müttefiklerinin Irak kara kuvvetlerini 4 ayrı üste eğitmeyi sürdürdüğünü belirten Barry, eğitim için güçleri cepheden çekmenin safları zayıflattığını söylüyor.
Bağdat’ın 130 km. batısındaki Ramadi’nin ele geçirilmesi, IŞİD için askeri bir başarıdan fazla bir öneme sahip. 2006-2007’de Amerikan güçlerinin sert çatışmalar yaşadığı bölgenin ele geçirilmesi, Washington’a da bir darbe anlamına geliyor.
Barry IŞİD’in yönetimi açısından bakıldığında bu zaferin propaganda değeri olduğuna dikkati çekiyor.
Uzmanlar Ramadi’nin IŞİD’in eline geçmesinin Başbakan Haydar el Abadi ve hükümetinin zayıflığını da ortaya koyduğunu söylüyor. Hükümet, Ramadi’nin ele geçirilmesi için Şii milisleri yardıma çağırdı.
Birleşik Kraliyet Hizmetler Enstitüsü uzmanı Stansfield bu milis grupları arasında en etkilisinin Asayip Ehl el Hak olduğunu ve grubun doğrudan İranlı General Kasım’ın Kudüs Kuvvetleri’ne bağlı olduğunu söylüyor. Ancak Haşd El Şabi, Bedir Ordusu ve Saraya Selam gibi milis grupları da önemli.
Stansfield General Süleymani’nin Bağdat’ın savunması için hazırlık yaptığını ve bunun için ağırlıklı olarak milisleri kullandığını ve Irak ordusunu ancak destek rolünde tuttuğunu söylüyor.
Cordesman’a göre Şii milislerle ilgili asıl soru, bu grupların Bağdat’a destek verme açısından işbirliği yapıp yağamayacağı.
Uzmana göre milislerin arasında Sünniler’le işbirliği yapabilecek unsurlar olup olmadığının, Sünniler’in de Irak ordusu ile işbirliği yapıp yapamayacağın cevabı henüz yok. Sünniler ve Şiiler’in farklı öncelikleri olması söz konusu.
Gerçekten de mezhepsel ayrım, sorun yaratmaya devam ediyor. Şii milisler savaştıkları bölgelerde IŞİD’i bastırmakla kalmadı, bazı bölgelerde Saddam yönetiminde uğradıkları baskıların intikamı olarak köyleri yok etti. Nuri el Maliki’nin aşırı mezhepçi tutumu da ülkede gerilimi arttırdı.
Amerika 2007’de Irak’ta asker artırımına gittiğinde Ramadi ve Anbar’ın geri alınmasındaki kilit unsurlardan biri Sünni aşiretlerini ‘Irak’ın Çocukları’ gibi programlar sayesinde mücadeleye dahil etmekti. Program savaşa katılanlara para sağlıyordu.
Ortadoğu uzmanı Graeme Bannerman bugün durumun farklı olduğunu söylüyor. IŞİD’e direnmeleri durumunda aşiretlerin yalnızca mağlubiyet değil, yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldıklarını belirten uzman, ayrıca genç aşiret üyelerinin bir kısmının IŞİD’in mesajına destek verdiğini ve bu nedenle aşiretlerin kendilerini korumak için gereksinim duydukları sadakate sahip olmadığını söylüyor.
Bannerman Amerika desteği ile radikallerle savaşmanın belki mümkün olduğunu, ancak aşiretlerin bunu kendi başlarına yapmalarının zor olduğunu söylüyor.
Stansfield, gençlerin IŞİD’in kendilerinin çıkarlarını temsil ettiğine inandıklarını söylüyor. Uzman, IŞİD’in bu gençlere silah verdiğini ve en azından Irak hükümeti yerine kendilerinden olan insanlar için savaştıklarını hissettirdiğini belirtiyor.
Bağdat ve Washington, Ramadi’yi geri alma konusunda kararlı. Ancak Anthony Cordsman, bunun birbirleriyle ortak hareket etme konusunda son derece başarısız olan farklı grupların ortak hareket edip edemeyeceğine bağlı olduğunu söylüyor.
Cordesman’a göre önemli olan, bir ya da iki disiplinli birlik bulmak ve bu birliklerin milislerle ve Sünniler’le beraber hareket etmesini sağlamak. Ayrıca Sünniler’in arasında bu harekatı bir Şii ilerlemesi olarak görmeyen kesimleri kazanmak gerekiyor. Uzman, önemli olan bu harekatın yalnızca IŞİD’i püskürtmek değil aynı zamanda halkın devlete desteğini tekrar kazanmak için de kullanılması gerekiyor.
Birleşmiş Milletler ise Nisan ayında Ramadi’den kaçan 130 bin kişi için ayrılan desteğin tükenmek üzere olduğunu belirtti. Son günlerde 25 bin kişi daha kenti terk etti. Mültecilerin çoğu Bağdat’a yöneldi. Kent şu anki durumda böyle bir akına hazırlıklı değil.
Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinatörü Lise Grande şu anda en önemli şeyin Ramadi’den kaçan insanlara yardım etmek olduğunu söylüyor.