Utku Varlık, Türkiye'den gelip Paris'te hiçbir şeyden ödün vermeden resim yapmaya devam edebilen ender ressamlarımızdan birisi. Varlık, son yazdığı "Zero Hipotez" adlı kitabı ve Corona virüsü krizi nedeniyle kısa bir kesintiye uğrayan "Sanrı" adlı sergisiyle yeniden gündemde. Varlık, 60 kuşağı ressamlarının tarihine ışık tutan "Sıfır Hipotez/Zero Hipotez: Fragmanlar" kitabında Güzel Sanatlar Akademisi'nde bugünün ressamlarının çoğuna hocalık eden Bedri Rahmi'den bugüne, Türkiye’de resmin geldiği noktayı anlatıyor. Sanatın bugünkü sığlığına vurgu yaparak, günümüz sanatçısını, Nietzsche'nin "Sularını bulandırıyorlar ki derin görünsün" sözüyle tanımlıyor.
Paris'te, Eyfel Kulesi'ne bakan atölyesine girdiğinizde, hep aynı havayı hissediyorsunuz. Dışarıdaki dünya kayboluyor ve sadece onun düşlerle; bazen siyah beyaz, bazen de yeşil ve mavinin iç içe geçtiği "renklerinin dansına" kaptırıyorsunuz kendinizi. Neden "siyah-beyaz ile renkler yan yana" diye sorduğumuzda, "Sen düşlerini ne renk görürsün?" diye soruyla yanıt veriyor. Biraz düşünüp "siyah-beyaz" deyince, "Siyah-beyaz çok korkunç bir derinlik ve güzellik. Ben fotoğrafı da filmi de siyah-beyaz severim. Siyah beyaz tablo yapmaya devam ediyorum. Düşlerini renkli gördüğünü söyleyenler, onları sonradan boyayanlar. Ben de düşlerimi boyuyorum" diye anlatıyor.
Renkli tablolarında ona özgü "yeşil ve mavinin buluşmasını" nasıl yaptığını sorduğumda hemen en değerli renk paletlerini çıkararak, "getir kolunu" diyor. Ve başlıyor kolumu boyayarak bu renkleri nasıl kullandığını anlatmaya... Utku Varlık ile Ankara'nın Ayasofya kararından, "çağdaş sanat" adı altında milyonlarca liraya satılan modern resme ve "Corona virüsü sanrısına" kadar sanat dünyasının en çok tartıştığı konuları konuştuk.
VOA Türkçe: Sizin çağınızda buraya gelen herkes döndü. Siz niçin Paris'tesiniz?
Utku Varlık: Paris, sanatı kurtaran tek yer olarak bilinirdi o zaman. Sanatın merkeziydi, sanatçıya olanaklar sunulan bir yerdi. Paris, bizim için Abidin Dino, Selim Turan, Hakkı Anlı idi, herkes oraya varmak, onlarla beraber olmak istiyordu. Çok sanatçı geldik, herkes döndü. Ben kaldım. Sanatçıya Türkiye ne verir, ne vermez bu ayrı konu. Ama Paris, bana yaşamam için bir sanat atmosferi sundu. Hıfzı Topuz, bütün bu çevreyi çok iyi tanıdı. Topuz, "Burada iki kişi resmi ile yaşadı. Biri Abidin, diğeri Utku Varlık" dedi, belki haklıydı, bilemiyorum. Avni Arbaş'tan Hakkı Anlı'ya ve Selim Turan'a kadar herkes çok zor yaşadı. Bir de tabii, şuradan yürüyerek 10 dakika sonra Louvre'dayım. Bu olanağı kimse bana sağlayamaz.
VOA Türkçe: Kitabınız adeta Cumhuriyet'in sanat macerasına tanıklık ediyor. Neden "Zero Hipotez"?
Utku Varlık: Benim alnıma yazıldı bu 'zero hipotez', sevdiğim bir kavram. Hiçbir şekilde, ama hiçbir şekilde, yapacağım bir şeyin kurgusunu yaparak hareket etmedim. Resim yaptım, resmi sevdiğim için. Arkasında bir kurgu yok. Akademi'ye (İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi) girmem kendiliğinden oldu. Ama tabii keşke herkesin, benim annem babam gibi bir ailesi olsaydı, onların katkısı büyük. Evimizde 3 bin kitaplık bir kütüphane vardı. Abimle, yazları sürekli kitap devirir, hayaller kurardık.
O yıllar anlatılamaz. Aslında o yıllar Steinbeck'in anlattığı Salinas. Dönemin en önemli şairlerinin, yazarlarının, ressamlarının beraber olduğu 'Biosphere' adını verdiğim, birlikte bir hayat sürdürüyorduk. Beyoğlu'na çıktığımızda herkes birbirini orada bulurdu. Bugün yaşayanlar o Beyoğlu'nu bilmezler, çizemezler. Cemal Süreya'nın dergisinden tut, Edebiyatçılar Birliği Lokali'ne, entellektüel, yazar, çizer, herkes dirsek temasında, "benim üniversitelerim" dediğim ortamdı. Biz o kadar güzel yaşadık ki...
"Teknolojik bir orta çağ yaşıyoruz"
VOA Türkçe: Peki ya serginize adını veren "Sanrı"?
Utku Varlık: Sanrı halüsinasyon, benim yaşamımda her zaman var. Annem evden çıkarken beyaz çarşaflarla örterdi, ev ölüme yatmış gibi olurdu, o bir sanrı bende. Babamın erken ölümü bir sanrı, sabah güneşin doğuşu, batışı, sanrı; bir pencere, doğum, aşk... Ama ölüm, bir sanrı değil kurtuluş. Koskoca galakside sen nesin? Bir hiç.
VOA Türkçe: Bu kadar sanrılı bir bakışla, Corona virüslü günleri nasıl yaşadınız?
Utku Varlık: Bu virüs de büyük bir histeri, büyük bir sanrı; kara büyü, efsun gibi bir şey. Bunu yaşadıktan sonra bu efemer dünyada bizim başımıza daha neler geleceğini düşündüm. Aslında orta çağ bitmedi. Teknolojik bir orta çağ yaşıyoruz. Hiçbir yazar, sanatçı alegorik olarak bunu düşünemedi. Vizyonu olan, uzağı gören yazarlar bile. Kimse birdenbire virüs sanrısına girileceğini öngöremedi. Afrikalı kabilelerden, cumhurbaşkanlarına kadar herkesin yakalandığı bir virüs. Küresel bir sanrı. Virüsten hemen birkaç gün önce açtığım sergi, bana göre amacına ulaştı yani. Şimdi sergi yeniden başladı ve çok iyi şekilde başladı. İlk defa bu kadar ilgi seziyorum, konuşma isteğindeki insanlar, gazeteler, televizyonlar bu sergiyle ilgileniyor.
VOA Türkçe: Bu yolculukta size eşlik eden yazarlar ve kitaplar neler?
Utku Varlık: Özellikle Rilke benim şairim; Celine, Knut Hamsun, Çehov, ayrı bir edebiyat. Bunlara her zaman geri dönerim.
VOA Türkçe: Bugünkü 'modern sanatı' çok sert eleştiriyorsunuz, neden?
Utku Varlık: Sanat bir dil gibi. O dili konuşanla konuşursun, konuşmayanla konuşamazsınız. Zorla güzellik olmaz yani. Bir gün Bedri Rahmi Hoca'ya "Hocam, Akademi'nin kapısına zorla güzellik olmaz" yazalım demiştim. Gülmüştü... Bana göre çağdaş sanat, kültür endüstrisine bağlı, uluslararası büyük bir sirk. İnandırıcı olma yeteneği paraya dönük. Her gün bir kabuk bile olamayacak “hiç”ler milyonlarca dolara satılıyor. İşte bu, bir politika; uluslararası para dolaşımı, para aklama! Sistem virüs misali global, paranın döndüğü her yeri kolluyor.
Yapılan ticaretin sanatla hiçbir ilişkisi olamaz. Sanat özgürdür, sanat eserinin oluşumunda da bu söz konusu. Ama gelin görün ki, birbirini ilmikleyen sıradanlık, giderek çağımızın sanatını oluşturuyor. Kapitalist sistemde bir başka alternatif olarak işlev görüyor. Banallik, aşağı düzeyde alışkanlıklar, zevksizlikler ve de cahillik; paranın yönetiminde kurmaca ne varsa onu kullanıyorlar. Kendi müzelerini, koleksiyonlarını kurarken tek endişeleri var: Kimin gölgesi büyük, kaç lira kazanırım? Nietzsche, "Böyle Buyurdu Zerdüşt" kitabında çok iyi anlatıyor bunu: "Tüm sularını bulandırıyorlar ki, derin gözüksünler."
VOA Türkçe: Türk resmini de eleştiriyorsunuz. Türk resmi diye bir resim var mı?
Utku Varlık: Gerçeği söylediğim zaman çok kötü algılanıyorum. Bugün kendisine ressam diyenler ne okurlar, ne de yazarlar... Yalnızca müzayedelerde resimleri kaça satılır, ona odaklılar. O kadar ki, sanat tarihçileri bile sanatı bilmez. Sahte Vermer tablosuna gerçek damgası vuruldu bu ülkede. Bir adamı, okuduğu kitapla, bilgeliğiyle ölçerim. Bana ne okuduğunu söyle, bir tek kitap söyle, haksız olduğumu kabul ederim. Bu kadar bilgisizlik, kültürsüzlük, koyunların sessizliği, tam bir sürü, aslında ondan da öte hiçbir karşı çıkış yok.
"Ayasofya'da başka bir dinin bahçesindesiniz"
VOA Türkçe: Ayasofya'nın müze statüsünden çıkarılarak ibadete açılması kararı?
Utku Varlık: Ne zaman ekonomi, işler kötüye gitse bu tür oyunlar oynanıyor. Ayasofya kararında başka bir dinin bahçesine giriyorsunuz. Tapınaklar, anıtlar, bütün bunlar kutsaldır. Benim tapınağım yok, ama bazı inançların gerekleri var. Bunları görmezden gelemezsiniz. Hristiyanların Vatikan'ı, Müslümanların Mekke'si, Ortodoksların da Ayasofya'sı kutsal. Ortodoksların en büyük din adamı, Ayasofya'ya 10 km. yakında oturuyor. Ayıp değil mi? Onlarla oynamak ve bu insanlara değersiz olduğunu söylemek anlamına gelmiyor mu bu?
VOA Türkçe: Türkiye'yi özlüyor musunuz?
Utku Varlık: Türkiye'de bana ters düşen çok şeyi, çok erken yıllarda gördüm. Bu, yalnızca benim yaşadığım bir sanrı değildi. Sanırım herkes ne kadar sığlaştığımızın farkında. Özlemememiz için her şeyi yaptılar! Ama Türkiye, burada, içinizde bir yerde sakladığınız, aydınlık bir yörünge hep.