WASHINGTON —
Türkiye’de yaklaşan yerel seçimler Amerika’dan nasıl görünüyor? Bazı uzmanlar tarafından cumhurbaşkanlığı seçimlerinin provası olarak nitelendirilen belediye seçimleri neden bu kadar önemli? Bu sorular ve daha fazlasını Amerika’nın eski Türkiye büyükelçisi James Jeffrey yanıtladı.
Amerika’nın eski Türkiye Büyükelçisi ve Amerika’daki düşünce kuruluşlarından Washington Enstitüsü Türkiye uzmanı James Jefrrey, Amerika’nın Sesi stüdyolarında Türkiye’de yerel seçimler öncesinde yaşanan siyasi gerginliği, öncesi ve sonrasını değerlendirdi.
"Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin 10 yıldan fazla bir sürede sağladığı ekonomik ve siyasi başarının birleşmesi, Türkiye’yi dünyanın en önemli aktörlerinden biri haline getirdi. Ama öteyandan her seçimde oylarını arttıran Erdoğan her konuyu kendi istediği şekilde yönetme konusunda kendisini kısıtlamadı. Oylarını arttırması, otoriter bir çizgi izlemesini destekledi. Ayrıca, devletin idaresinde daha İslami yaklaşımları benimseyen bir yönetim şeklini de istemesi, Türkiye’de pek çok kişinin onaylamadığı bir yaklaşım."
"Fethullah Gülen tarafından temsil edilen Anadolu merkezli İslam anlayışı ile Erdoğan’ın selefi Erbakan’ın öncülük ettiği Arap dünyasına yakın, biraz daha Batı karşıtı bir yaklaşıma sahip Milli Görüş Hareketi arasında dini yaklaşımlar açısından farklılıklar var. Ne olursa olsun, bu iki İslami hareket arasında yaşanan çekişmede Gülen Hareketi, Erdoğan’ın medya, ordu ve iş dünyasında birçok bağımsız kurumu kontrolu altına aldığı ya da yok ettiği gerekçesiyle sıranın onlara geldiğini ve kendilerini savunduklarını iddia ediyor. Buna karşılık Erdoğan da Gülen Hareketini hükümetin otoritesine yasa dışı yollardan sahip olmaya çalışmakla suçluyor."
Büyükelçi Jeffrey, üst düzey askerlerin cezaevine girmesiyle sonuçlanan davalarla ilgili olarak da soru işaretleri bulunduğunu söylüyor.
"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Ordu, 1983 anayasasına kendi yorumuyla yaklaşarak devleti, tüm siyasi gruplardan koruyabileceklerini düşündü. Yani yönetimi elinde tutan siyasilere karşı bazı şartlara bağlı bir tür komplo vardı. Ancak Erdoğan ve müttefikleri, o dönem özellikle de yargı içinde yer alan Gülen Hareketine yakın kişiler, olağanüstü davalar üzerine gittiler ki bence bunlar düzmece davalardı. Uydurma olduğu belli kanıtlarla Başbakan Erdoğan’a bağlılıklarıyla bilinen kişiler, herkesi ama herkesi yargılayabileceklerini göstermek için üst düzey isimleri tutuklayarak ortaya koydular."
Büyükelçi Jeffrey, yaklaşan yerel seçimlerin, sıradan bir belediye başkanlığı seçimlerinden çok daha fazla öneme sahip olduğunu vurguluyor.
"Başbakan Erdoğan için bu yıl karar yılıydı. Planı yaz sonundaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Türkiye tarihinde halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olarak, aynı zamanda daha önce hiçbir cumhurbaşkanlığı sisteminde görülmemiş anayasal değişikliklerle cumhurbaşkanlığının yetkileri arttırarak güçlendirmekti. Ancak tüm bu planlar, Gezi Parkı protestoları ve Gülen Hareketiyle yaşananların yarattığı iki kriz tarafından bozuldu."
Türkiye’yi en iyi tanıyan Amerikalı uzmanlardan biri olan James Jeffrey’nin, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundaki görüşüne gelince...
"Erdoğan’ın planladığı yerel seçimde başarı sağlayarak, onun üzerine yüzde 50 civarında bir oy başarısıyla cumhurbaşkanı seçilmekti. Ancak şimdi, belediye seçimlerinde yaşanabilecek çok düşük bir oy kaybı bile cumhurbaşkanı adayı olarak halkın karşısına çıkmasını riske sokacaktır. Ve eğer cumhurbaşkanı olamazsa da 4. kez başbakan olup iktidarda kalmak için kendi parti tüzüğünü değiştirmesi gerekiyor ki bu da kendisi adına bir kara leke olacaktır. Yani 4. kez seçilme yolunu da izleyebilir, cumhurbaşkanlığı zarına da oynayabilir. Yapmaya çalıştığı şey, Türkiye’yi kendi istediği şekilde, tamamıyla kendi kontrolunda yeniden yapılandırmak. Şu ana kadar bunu başardı."
Amerika’nın eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi çok uzun süredir birliğe girişini ötelemesi nedeniyle, Türkiye’nin de AB reformlarını bir kenara koyarak farklı bir istikamete yöneldiği yolundaki görüşleriyse şöyle yanıtlıyor:
"Devletler de aynı insanlar gibi kaderini kendileri belirler. Onlara ne yapmaları ya da yapmamaları gerektiğini söylememelisiniz. Ama Ukrayna’da ve diğer karşılaştıkları sorunlarda olduğu gibi Avrupa Birliği’nin çok etkisiz olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Dolayısıyla AB, Erdoğan’a da Türk toplumuna da Müslümanlara ve Ortadoğulular’a karşı önyargılı oldukları, onları Avrupalı olarak kabul etmeyeceklerine inanmaları için mümkün olabilecek her nedeni verdi. Kıbrıs dahil hemen hemen her konuda AB’nin Türkiye’ye kibirli yaklaşımları oldu. Türkiye’ye karşı fazla esnek ve makul olmadı."
Amerika’nın eski Türkiye Büyükelçisi ve Amerika’daki düşünce kuruluşlarından Washington Enstitüsü Türkiye uzmanı James Jefrrey, Amerika’nın Sesi stüdyolarında Türkiye’de yerel seçimler öncesinde yaşanan siyasi gerginliği, öncesi ve sonrasını değerlendirdi.
"Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin 10 yıldan fazla bir sürede sağladığı ekonomik ve siyasi başarının birleşmesi, Türkiye’yi dünyanın en önemli aktörlerinden biri haline getirdi. Ama öteyandan her seçimde oylarını arttıran Erdoğan her konuyu kendi istediği şekilde yönetme konusunda kendisini kısıtlamadı. Oylarını arttırması, otoriter bir çizgi izlemesini destekledi. Ayrıca, devletin idaresinde daha İslami yaklaşımları benimseyen bir yönetim şeklini de istemesi, Türkiye’de pek çok kişinin onaylamadığı bir yaklaşım."
"Fethullah Gülen tarafından temsil edilen Anadolu merkezli İslam anlayışı ile Erdoğan’ın selefi Erbakan’ın öncülük ettiği Arap dünyasına yakın, biraz daha Batı karşıtı bir yaklaşıma sahip Milli Görüş Hareketi arasında dini yaklaşımlar açısından farklılıklar var. Ne olursa olsun, bu iki İslami hareket arasında yaşanan çekişmede Gülen Hareketi, Erdoğan’ın medya, ordu ve iş dünyasında birçok bağımsız kurumu kontrolu altına aldığı ya da yok ettiği gerekçesiyle sıranın onlara geldiğini ve kendilerini savunduklarını iddia ediyor. Buna karşılık Erdoğan da Gülen Hareketini hükümetin otoritesine yasa dışı yollardan sahip olmaya çalışmakla suçluyor."
Büyükelçi Jeffrey, üst düzey askerlerin cezaevine girmesiyle sonuçlanan davalarla ilgili olarak da soru işaretleri bulunduğunu söylüyor.
"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Ordu, 1983 anayasasına kendi yorumuyla yaklaşarak devleti, tüm siyasi gruplardan koruyabileceklerini düşündü. Yani yönetimi elinde tutan siyasilere karşı bazı şartlara bağlı bir tür komplo vardı. Ancak Erdoğan ve müttefikleri, o dönem özellikle de yargı içinde yer alan Gülen Hareketine yakın kişiler, olağanüstü davalar üzerine gittiler ki bence bunlar düzmece davalardı. Uydurma olduğu belli kanıtlarla Başbakan Erdoğan’a bağlılıklarıyla bilinen kişiler, herkesi ama herkesi yargılayabileceklerini göstermek için üst düzey isimleri tutuklayarak ortaya koydular."
Büyükelçi Jeffrey, yaklaşan yerel seçimlerin, sıradan bir belediye başkanlığı seçimlerinden çok daha fazla öneme sahip olduğunu vurguluyor.
"Başbakan Erdoğan için bu yıl karar yılıydı. Planı yaz sonundaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Türkiye tarihinde halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olarak, aynı zamanda daha önce hiçbir cumhurbaşkanlığı sisteminde görülmemiş anayasal değişikliklerle cumhurbaşkanlığının yetkileri arttırarak güçlendirmekti. Ancak tüm bu planlar, Gezi Parkı protestoları ve Gülen Hareketiyle yaşananların yarattığı iki kriz tarafından bozuldu."
Türkiye’yi en iyi tanıyan Amerikalı uzmanlardan biri olan James Jeffrey’nin, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundaki görüşüne gelince...
"Erdoğan’ın planladığı yerel seçimde başarı sağlayarak, onun üzerine yüzde 50 civarında bir oy başarısıyla cumhurbaşkanı seçilmekti. Ancak şimdi, belediye seçimlerinde yaşanabilecek çok düşük bir oy kaybı bile cumhurbaşkanı adayı olarak halkın karşısına çıkmasını riske sokacaktır. Ve eğer cumhurbaşkanı olamazsa da 4. kez başbakan olup iktidarda kalmak için kendi parti tüzüğünü değiştirmesi gerekiyor ki bu da kendisi adına bir kara leke olacaktır. Yani 4. kez seçilme yolunu da izleyebilir, cumhurbaşkanlığı zarına da oynayabilir. Yapmaya çalıştığı şey, Türkiye’yi kendi istediği şekilde, tamamıyla kendi kontrolunda yeniden yapılandırmak. Şu ana kadar bunu başardı."
Amerika’nın eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi çok uzun süredir birliğe girişini ötelemesi nedeniyle, Türkiye’nin de AB reformlarını bir kenara koyarak farklı bir istikamete yöneldiği yolundaki görüşleriyse şöyle yanıtlıyor:
"Devletler de aynı insanlar gibi kaderini kendileri belirler. Onlara ne yapmaları ya da yapmamaları gerektiğini söylememelisiniz. Ama Ukrayna’da ve diğer karşılaştıkları sorunlarda olduğu gibi Avrupa Birliği’nin çok etkisiz olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Dolayısıyla AB, Erdoğan’a da Türk toplumuna da Müslümanlara ve Ortadoğulular’a karşı önyargılı oldukları, onları Avrupalı olarak kabul etmeyeceklerine inanmaları için mümkün olabilecek her nedeni verdi. Kıbrıs dahil hemen hemen her konuda AB’nin Türkiye’ye kibirli yaklaşımları oldu. Türkiye’ye karşı fazla esnek ve makul olmadı."