Serbesti Gazetesi’ndeki yazılarında dönemin iktidarı olan İttihat ve Terakki yönetimine sert eleştirilerde bulunan Hasan Fehmi Bey, 6 Nisan 1909 tarihinde Galata Köprüsü'nde vurularak öldürüldü ve Türkiye'de öldürülen ilk gazeteci olarak tarihe geçti. Cinayet aydınlatılamadı; ancak muhalefet İttihat ve Terakki yönetimini sorumlu tuttu. Hasan Fehmi Bey’in öldürüldüğü 6 Nisan günü, Türkiye’de “Öldürülen Gazeteciler Günü” olarak anılıyor.
Gazetecilik mesleğinin verdiği ilk kayıp olan Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesinden bu yana 113 yıl geçti. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne göre, bu süreç içinde Türkiye’de 67 gazeteci daha kurşunlara, bombalara hedef olarak katledildi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) düzenlediği etkinlikle öldürülen gazetecileri andı.
1996’da öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe, 1992’de öldürülen Özgür Gündem gazetesi yazarı ve şair Musa Anter’in kızı Rahşan Anter, 1990’da öldürülen din eleştirmeni yazar Turan Dursun’un oğlu Abit Dursun ile 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından Mamak Cezaevi’nde öldürülen İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, katledilen gazetecilere ait belge, eşya ve fotoğrafların yer aldığı İGC’nin Basın Müzesi’ni gezdi.
“Hem acı hem gurur hissediyorum”
Öldürülen Gazeteciler Odası’nda babası ve diğer gazetecilere ait objeleri görünce duygusal anlar yaşayan Musa Anter’in kızı Rahşan Anter, “Hem acı hissediyorum hem gurur hissediyorum. Bu ülke bizi bu kadar gelgitlere bıraktığı için sinirleniyorum. Niçin biz öldürülen babalarımızı bu şekilde analım? Keşke yaşasalardı. Bu hatıraları gördükçe içimiz titriyor, ağlıyoruz, üzülüyoruz ama yine de gururluyuz. Acılarımızı birbirimize sarılarak biraz hafifletiyoruz. Öldürülen gazetecilerin kızları, oğulları, eşleri, hepsiyle beraberiz. Birbirimizi hiç tanımadığımız halde bir aile olduk. Burada tabanca yok, kurşun yok. Yelekleri, saatleri var, kitapları, kalemleri, daktiloları var. Biz evlatlarına bırakılacak bundan daha güzel ve zengin bir miras olamaz” dedi.
Sevenlerinin “Apê Musa” (Musa Amca) diye hitap ettiği Anter’in öldürülmesi de tıpkı Hasan Fehmi Bey cinayeti gibi bugüne kadar karanlıkta kaldı.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Rahşan Anter, cinayet davasında zaman aşımı tehlikesine dikkat çekti. Anter, “Hepimizin ailesinin yaşadığı bir dilemma yaşıyoruz. Babam dahil hepsinin zamanını geçirerek hukuki süreci atlatmaya çalışıyorlar. Babamın altı ayı kaldı. Bu altı ay içinde eğer benim babamın mahkemesi olmazsa zaman aşımından mahkeme düşecek. Biz babamızı kimin öldürdüğünü biliyoruz. Ama Mehmet Ağar’ın dediği gibi, birisi duvardan bir tuğla indirirse devletin içinde kimlerin ne yaptığı çorap söküğü gibi ortaya çıkacak. Bizim ümidimiz o. ‘Babamın failini bulalım, o içeriye girsin’ değil. Herkes onun failini biliyor. Ama öldürülen bir sürü gazeteci var. Bunların da ne şekilde öldürüldüğü çıkar ümidiyle biz bu işin üstüne bu kadar düşüyoruz. Musa Anter cinayeti devletin ‘pardon’ dediği gibi cinayet” diye konuştu.
“Dünya genelinde son 27 yılda 1814 gazeteci öldürüldü”
İGC Başkanı Dilek Gappi de etkinlikte bir konuşma yaptı. Gappi, “Keşke böyle bir gün hiç olmasaydı diyerek başlamak istiyorum sözlerime. Ama maalesef gerçeğin üzerindeki karabasanı iliklerimize kadar hissediyoruz bugün. Hem ülkemizde hem dünyada. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Cenevre merkezli Basın Amblem Kampanyası (PEC), Almanya merkezli araştırma şirketi Statista, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Filistin Gazeteciler Sendikası raporlarından derlenen bilgilere göre, 1995-2022 yıllarında bin 814 gazeteci katledildi. İstatistiklere göre, 2012-2021 yıllarında haftada yaklaşık 2 muhabir, kameraman, foto muhabiri veya yardımcı medya personelinin görevi başında öldürüldüğü süreçte, 905 gazeteci ölümü kayıtlara geçmiş durumda” dedi.
Raporlara göre öldürülen gazetecilerin yüzde 50’den fazlasının savaş, çatışma, organize suç çeteleri ve terör örgütlerinin yoğun olduğu bölgelerde katledildiğini belirten Gappi, “Yine istatistiklere baktığımızda hayatını kaybeden meslektaşlarımızın çok büyük bir bölümünün demokrasinin sıkıntılı olduğu, otoriter rejimlerin iktidarda olduğu ülkelerin vatandaşı olduğunu görüyoruz. Nerede temel insan hakları, özgürlük, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar tehlikedeyse orada gazetecilerin de hayatı tehlikede. İsrail'de, Filistin'de, Meksika'da, Irak'ta, Pakistan, Somali, Suriye, Filipinler, Hindistan, Afganistan, Cezayir ve Türkiye’de ve şimdi Ukrayna'da, Rusya’da” diye konuştu.
“Bugün içinde yaşadığımız gerçekler geçmişten çok farklı değil”
Türkiye’de öldürülen gazetecileri anarak konuşmasına devam eden Gappi, “Kimleri kaybetmedik ki, Hasan Tahsin’den Sabahattin Ali’ye, Cengiz Polatkan’dan Abdi İpekçi’ye, Ümit Kaftancıoğlu’ndan Sami Başaran’a, Çetin Emeç’ten Mehmet Sait Erten’e, Turan Dursun’dan İzzet Kezer’e, Uğur Mumcu’dan Ercan Gürel’e, Erol Akgün’den Metin Göktepe’ye, Kutlu Adalı’dan Ayşe Sağlam Derince’ye, Hrant Dink’ten Nuh Köklü’ye. 67 meslektaşımı tek tek saygıyla, minnetle anıyorum. Onlara tek mesajım var. Ömürlerini adadıkları bu mücadele hiç bitmeyecek. Basın özgürlüğünün önündeki engelleri aşmak için var gücümüzle mücadele edeceğiz. Bugün içinde yaşadığımız gerçekler geçmişten çok farklı değil. Haber hala tutsak. Hala kendi derinliklerini koruma derdi adına basın özgürlüğüne tahammülleri yok ve hala olanların birinci hedefi gerçeklerden taviz vermeyen kalemler, gazeteciler. Ama biz demir yumruğuz. Tanık olduğu çağ içerisinde toplumun vicdanı olmuş, yitirdiğimiz tüm gazeteci dostlarımızı, düşün insanlarımızı büyük bir özlemle anıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Artık bu acı en son bizim yüreğimizde soğusun istiyoruz”
Gappi’nin konuşmasının ardından öldürülen gazetecilerin yakınları söz aldı. İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, “Bizler biraradayız. Sorular soruyoruz ve cevaplar arıyoruz. Bu soruların cevabını hep beraber bulmadığımız sürece bizim canlarımızı yitirdiğimiz gibi daha nice canlar yitecek. Artık bu acı en son bizim yüreğimizde soğusun istiyoruz. Başka hiç kimsenin yüreğinde bir acı kalmasın. Acılarla değil dayanışmayla arttığımızı görmek içimizi ferahlatıyor” dedi.
Turan Dursun’un oğlu Abit Dursun, “4 Eylül 1990’da gazeteci babam Tursun Dursun öldürüldü. Arkasından hiçbir zaman bu ülkede gazeteci katliamları kesilmedi. Bir ülkede gazetecilerin öldürülmesi o ülkedeki yaşamın kalitesini gösterir. Hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukuku olduğunu gösterir. Üstünlerin hukuku varsa orada bir suç denizi söz konusudur. Suç işleyenlerin suçlarını ortaya çıkaranlar da gazetecilerdir. Bu yüzden siyasetçiden, işadamına, mafyasına kadar suça, kire bulaşmış kim varsa gazetecileri ortadan kaldırmayı ister. Bu ülkemizin ne kadar demokratik ve yaşanabilir olmadığını gösteriyor. Babamın sözüyle bitirmek isterim: Daha yaşanabilir bir dünya arzu ediyorum. Onun için hep birlikte mücadele etmek zorundayız” mesajını verdi.
Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe ise “Onlar, gerçekler açığa çıkmasın diye öldürüldüler. Ama onlar öldürüldü ve bitti mi? 10 Nisan Metin’in doğum günü. Gazetecilik yaşasın diye bir ödül töreni olacak. Onlarca Metin Göktepe, şu anda gazeteciliği yaşatmaya çalışıyor. Gerçeklerin öldürülemeyeceğini kanıtladı onlar bize. Bedenen aramızdan ayrıldılar ama onların fikirleri, düşleri, burada bulunan herkesin ortak düşü” diye konuştu.