Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, Türkiye nüfusu 84 milyon 680 bin 273 oldu. 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla, bir önceki yıla göre nüfus 1 milyon 65 bin 911 arttı. Nüfusun yüzde 50,1’ini oluşturan erkek nüfus 42 milyon 428 bin 101, yüzde 49,9’unu oluşturan kadın nüfus 42 milyon 252 bin 172 olarak açıklandı.
Yıllık nüfus artış hızı 2020 yılında binde 5,5 iken, 2021 yılında binde 12,7’ye yükseldi.
Türkiye’de ikamet eden yabancı nüfus da bir önceki yıla göre 458 bin 626 artarak 1 milyon 792 bin 36'ya ulaştı.
“TÜİK iki yıldır ölüm istatistiklerini, bir yıldır ise göç istatistiklerini açıklamıyor”
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Türkyılmaz, Türkiye’de oturma izni bulunan yabancı nüfusun artışının dikkat çekici olduğunu kaydetti: “Geçen sene yaklaşık 200 bin azalma vardı. Yani geçen sene ile bu sene arasında Türkiye'de yasal olarak ikamet eden nüfusta önemli bir artış olmuş. Bu da bize iki sene arasındaki farkı açıklayabilecek tek bilgi olarak karşımıza çıkıyor. Demek ki Türkiye, pandeminin başlarında oturma izni ve çalışma izni olan yabancılar için bir cazibe merkezi olmayı bırakmıştı ama tekrar kazandı. Nüfusun değişiminde bu artık konuşulabilir bir pay gibi gözüküyor. Ama çok kaba bir rakamdan bahsediyorum. Keşke bunu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar, olmayanlar, göç edip etmeyenler olarak yorumlama şansım olabilseydi.”
Türkyılmaz, TÜİK’in iki yıldır ölüm istatistiklerini, bir yıldır ise göç istatistiklerini kamuoyuyla paylaşmadığını hatırlatarak nüfustaki artışın bu istatistikler olmadan anlaşılamayacağını vurguladı: “TÜİK yıllık artış hızı anlamında geçen sene ilk defa binde 10'un altında, binde 5,5 olarak bir nüfus artış hızı açıklamıştı. Aslında bugün açıkladığı nüfus artış hızı geçmiş yıllara baktığımızda bizi şaşırtmıyor. Geçen seneki rakam biraz farklı. Ama bu rakamları yorumlamak için bizim sadece bu rakamların kendisini değil, nüfusu oluşturan ana bileşenler olan doğum, ölüm ve göç bilgilerine de ihtiyacımız var. Çünkü onları bilmeksizin bunların pandemiden mi yoksa başka nedenden mi kaynaklı olduğunu söylemek oldukça zor.”
Türkiye nüfusunun yüzde 18,71’i İstanbul’da yaşıyor
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, önceki yıl yüzde 93 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı 2021 yılında yüzde 93,2’ye çıktı. Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 7'den 6,8'e düştü. Türkyılmaz, bu sonuçların Türkiye’deki kır-kent nüfusu ayrımını yapmaya yetmediğini belirtti: “Bizde köy-kent nüfusu tarımla dramatik olarak değişti. Öncelikle 'pergel yasası' diye tabir edilen Büyükşehir Yasası, sonra ondaki bir revizyonla büyükşehirdeki çok az istisnai orman köyleri hariç tüm alanların kentsel alan kabul edilmesiyle beraber Türkiye'deki kent nüfusu bir anda yüzde 77'lerden yüzde 90'ların üstüne çıktı. Dolayısıyla bu tanım değişikliği çok büyük bir kentsel değişimmiş gibi aslında rakamlara yansıdı. Mesela Şanlıurfa ilinin neredeyse hiç kırsalı yok gibi gözüküyor. Bu tanıma göre Ankara'nın daha kırsal ilçeleri de artık kent içerisinde ve onlara bağlı köyler de mahalle olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla bu rakama bakarak kentleşme veya kırsala dönüş gibi yorumlar yapmak çok sağlıklı değil. Ama bu rakam kendi içerisinde değiştiği için yine de büyükşehirlerdeki nüfus artışının bir miktar daha yükseldiğini gözlemledik diyebiliriz.”
TÜİK verileri Türkiye’de özellikle Batıdaki büyükşehirlerde nüfusun giderek arttığını buna karşın Anadolu’daki kentlerin nüfusunun en az olduğunu da ortaya koydu. Türkiye nüfusunun yüzde 18,71’inin ikamet ettiği en kalabalık il olan İstanbul’da yaşayanların sayısı bir önceki yıla göre 378 bin 448 artarak 15 milyon 840 bin 900'e çıktı. İstanbul'u 5 milyon 747 bin 325 ile Ankara, 4 milyon 425 bin 789 ile İzmir, 3 milyon 147 bin 818 ile Bursa ve 2 milyon 619 bin 832 ile Antalya izledi. Nüfusu en az olan illerse sırasıyla 83 bin 645 ile Tunceli, 85 bin 42 ile Bayburt, 94 bin 932 ile Ardahan, 145 bin 826 ile Kilis ve 150 bin 119 ile Gümüşhane oldu.
“Büyükşehirlerdeki nüfus artışı devam edecekse buna ilişkin planlamalar yapmak çok önemli”
Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Türkyılmaz, İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerdeki nüfus artışına yönelik tedbirler alınması gerektiğini söyledi: “Tabii bu nereye kadar gidecek ve gerçekten de büyükşehirlere bu akış devam edecek mi onu kestirmek zor. Rakamlara baktığımızda gerçekten büyükşehirler daha da büyürken, tabir caizse diğer küçük illerdeki nüfus azalıyor. Bunun bir doyma noktası olabilecek mi yoksa bu böyle devam edecek mi, bilmiyoruz. Alt kırılımlarda bu değişime bakmak, eğer bu değişimin bu yöndeki artışı devam edecekse buna ilişkin planlamalar yapmak çok önemli. Çünkü benim de yaptığım bazı çalışmalarda İstanbul nüfusu hiç göç olmasa bile kendiliğinden zaten artıyor ve bugün de Türkiye'nin lokomotifi olan bir noktada. Yakın bir gelecekte 20 milyonu geçen rakamlara varacağız gibi gözüküyor.” Türkyılmaz, 2021 yılında Corona virüsü salgınında normalleşmeye geçilmesiyle beraber özellikle Güney Ege kıyılarından ters göçle büyükşehirlere dönüş olduğunu gözlemlediklerini de söyledi.
Yaşlı nüfusun oranı yüzde 7,1’den 9,7’ye yükseldi
TÜİK sonuçları Türkiye nüfusunun yaşlanmaya hız kesmeden devam ettiğini de gösteriyor.
Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 26,4'ten yüzde 22,4'e gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki yani yaşlı nüfusun oranı ise yüzde 7,1'den yüzde 9,7'ye yükseldi.
Yeni doğan bebekten en yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşlarının küçükten büyüğe doğru sıralanmasıyla ortada kalan kişinin yaşı bulunarak elde edilen Türkiye nüfusunun ortanca yaşı, 2020 yılında 32,7 iken 2021 yılında 33,1'e yükseldi. Ortanca yaşa göre en yaşlı il Sinop (41,8) olurken en genç il ise Şanlıurfa (20,6) oldu.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Türkyılmaz, Türkiye’nin dünyadaki yaşlı ülkeler arasına girmenin kıyısında olduğunu belirtti: “Yaşlanma demek aslında basit tanımıyla 65 yaş üstü nüfusun genel nüfus içindeki payına bakarak söylenen temel bir gösterge. Bunun da 9,7 neredeyse yüzde 10 olduğunu görüyoruz ki yüzde 10'un üzerindeki ülkeler, demografik literatürde yaşlı nüfus olarak tabir ediliyor. Demek ki biz bunun hemen hemen kıyısındayız. Bu devam ediyor. 8 milyonluk bir yaşlı nüfusumuz var. Avrupa'daki küçük nüfuslu ülkelere de bakarsak 20-25 kadarının toplam nüfusundan daha fazla şu an bizim bir yaşlı nüfusumuz var. Doğurganlıkta da bir düşüş gözlemliyoruz. Yaşlanma, akut bir durum olarak karşımızda duruyor.”
Türkiye 2021’de yaşlandı ama toplam nüfusta ekonomik bağımlılık azaldı
Nüfusun giderek yaşlanmasıyla çalışma çağı dışında kalan bireylerin artmasına karşın Türkiye’de ekonomik olarak bağımlı olanların oranı 2021 yılında azaldı. Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı, 2020 yılında yüzde 47,7 iken 2021 yılında yüzde 47,4'e düştü. Türkyılmaz, çalışma çağındaki 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranının 2021 yılında yüzde 67,9’a yükselmesinin bunda etkili olduğunu söyledi. Türkiye nüfusu yaşlansa da bu durumu avantaj olarak uzun yıllar boyunca kullanabileceğinin altını çizen Türkyılmaz, “Orta yaş grubundaki artış aslında geçmişteki çok fazla doğumlardan geliyor. Günümüzde de doğurganlık düşüyor ve doğum sayıları azalıyor ama orta taraf yüzde olarak ve oran olarak neredeyse değişmiyor ve kendini koruyor. Başka bir bakış açısıyla, yaşlanma bir tarafta duruyor ama bizim üretken, üretebilecek nüfusumuz halen mevcut. Bu, literatürde ‘demografik fırsat penceresi’ diye tabir ettiğimiz bir durum. Bu orta yaş grubunda halen üretmeye müsait önemli bir nüfusumuz var. Mesele bu nüfusun nasıl kullanıldığı, bu nüfusun nasıl eğitildiği ve gerçekten üretip üretemediği. Eğer 15-20 yıl daha devam edecek bu fırsatı kullanırsak kalkınmada ve gelişmede bunu önemli bir araç olarak görebiliriz. Ama kullanmazsak, sayısal büyüklük olarak kalır ve işsiz, düşük eğitimli bir grup gibi görürsek o zaman sorunlar bambaşka bir yöne evrilebilir” uyarısında bulundu.
“Yaşlı bireylerin tüketici rolü üretkenliğe dönüştürülebilir”
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan ise yaşlı nüfusun sadece tüketen değil üreten ve verimli bir nüfus olarak görülmesi gerektiği düşüncesinde. Yaşlıların daha uzun yıllar iş hayatında kalmasına yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğini kaydeden Tufan, “Geliştirilen emeklilik politikaları ile ileri yaşta iş yaşamının içinde olma yaşlı toplumun gerekliliklerindendir. Genç kuşağın deneyimsiz ancak dinamik olması, yaşlı bireylerin deneyimlerine karşı şartları eşitlediği görülmektedir. Ülkenin demografik yapısına uygun olarak geliştirilecek emeklilik politikalarıyla, iş yaşamında daha uzun süre kalması planlanan yaşlı bireylerin tüketici rolü üretkenliğe dönüştürülebilir. Bağımlı ve pasif olan yaşam tarzının ise aktif ve yaşamın içinde olması sağlanabilir. İş yaşamında daha uzun yıllar kalan bireyler, çalışan nüfusun üzerindeki yükü hafifletmiş olur. Emeklilik fonu gelirlerini gelecekte karşılanamama sorunu da çözülür” dedi.
Türkiye nüfusunun hızla yaşlanmasına yönelik devletin geçmişten daha fazla hazırlık içinde olduğunu söyleyen Tufan, toplumdaki herkesi kapsayıcı bir bakım sigortası sistemi oluşturulması gerektiğini de vurguladı: “Bu sigorta sistemi, yaşlanmanın ana rahminden başladığını kabul ederek ihtiyaçları insan onuru bağlamında karşılar. Toplumdaki herkesin sahip olması gereken bir hak olarak nitelendirdiği için dışlamaz ya da herhangi bir ayrım gözetmez. Hak olarak nitelendirildiği için örneğin gelir durumunun sağlaması gereken şartlardan 100 TL fazla olduğu için 65 yaş aylığı alamayan bireylerde olduğu gibi uygulanan bazı politikalardaki sistemsel açıkları ortadan giderir. Her yaşta bir risk olan bakıma muhtaçlıkta, hizmet alan ve hizmet veren bireylere destek sağlayarak kaliteli bakım hizmeti sunar, ailenin karşı karşıya kaldığı biyopsikososyal yükü hafifletir. Kuşaklararası çatışmadan dolayı toplumsal düzenin bozulması ve ahlaki olarak utanç duyacağımız olayların yaşanmasına engel olur.” Tufan, yaşlılar için toplumda eşit fırsat olanakları yaratılması ve yeni yeterlilikler kazanmalarının desteklenmesi gerektiğini de belirtti.