IŞİD ortaya çıkmadan önce, Müslüman cihatçılar İslam devleti kurmak için nasıl bir strateji izlemek gerektiğini tartışıyordu.
Bazıları yakındaki düşmanı yani bölgedeki “ateist rejimleri” ve ortaklarını devirmek gerektiğini savunurken, diğerleri de uzaktaki düşmana yani başta Amerika olmak üzere Batılı devletlere saldırmayı öneriyordu.
1990’larda El Kaide örgütü uzaktaki düşmanı hedefleyerek ve 11 Eylül saldırılarını planlayarak bu tartışmayı rafa kaldırdı.
Ancak son yıllarda El Kaide’nin zayıflamasıyla, yerel hedeflere saldıran ve bölge ülkelerini hedef alan IŞİD gibi farklı örgütler ortaya çıktı.
Son 15 yıldır Müslümanlar’ın düzenlediği terör eylemlerinde yine en çok Müslümanlar öldü. Bunun son örneği de Türkiye’de yaşandı. Geçtiğimiz günlerde IŞİD militanlarının Gaziantep’teki bir düğüne düzenlediği intihar saldırısında 54 kişi öldü.
Columbia Üniversitesi’nden tarih profesörü Richard Bulliet “Medyanın Batı’daki terörü neden bu kadar yakından izlediğini ve yaşananların insanları neden bu kadar dehşete düşürdüğünü anlıyorum. Ama objektif olarak bakarsak aslında terör tehdidi (Batı için) o kadar da büyük değil” diyor.
Maryland Üniversitesi’nin Küresel Terör Veri Tabanı’na göre, 2001 ile 2015 arasında kaydedilen terör bağlantılı 167 bin 221 ölümden 163 bin 532’si, yani yüzde 98’i, Amerika ve Batı Avrupa’nın dışında meydana geldi. Amerikan hükümetinin finansal desteğiyle faaliyet gösteren Küresel Terör Veri Tabanı, terör saldırıları konusunda dünyanın en geniş veri tabanı olarak kabul ediliyor.
Veri tabanı, terör kurbanlarını dinlerine göre sınıflandırmıyor. Ancak veri tabanı, 2001-2015 arasındaki terör ölümlerinin yüzde 75’inin, Irak ve Malezya gibi 25 Müslüman ağırlıklı ülkede görüldüğünü gösteriyor. Amerika ve Batı Avrupa’da kaydedilen 3 bin 689 terör bağlantılı ölüm, bu dönemdeki toplam kaybın sadece yüzde 2,2’sini oluşturuyor. Amerika ve Batı Avrupa’daki 3 bin 689 terör kaynaklı ölümün 2 bin 977’si, El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de düzenlediği saldırılarda meydana geldi.
Öte yandan Müslüman ağırlıklı ülkelerdeki terör kurbanlarının hepsi Müslüman değil. Bunların arasında Hıristiyanlar, Yezidiler ve diğer azınlıklar da bulunuyor. Aynı şekilde, Amerika ve Batı Avrupa’da terörden ölenlerin hepsi Hıristiyan değil. Ancak, Küresel Terör Veri Tabanı yöneticisi Michael Jensen, Müslüman ülkelerdeki kurbanların çoğunun Müslüman olduğu varsayımının doğru bir çıkarım olduğunu söylüyor.
Tek sebep din değil
Küresel Terör Veri Tabanı bilgileri ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösteriyor. Son 15 yılda Irak’ta 50 binin üzerinde terör ölümü kaydedilirken Malezya’daki kurban sayısının sadece altı olduğu görülüyor.
Birçok terör saldırısının nedeni tam olarak bilinmiyor. Ancak Jensen, terörü tetikleyen tek nedenin din olmadığını söylüyor.
Küresel Terör Veri Tabanı kayıtlarını inceleyen Ekonomi ve Barış Enstitüsü araştırmacıları, terör olaylarının yoğun yaşandığı ülkelerin iki ortak özelliği olduğu sonucuna varmış. Buna göre, son 25 yılda yaşanan terör saldırılarının yüzde 92’si devletin halkına şiddet uyguladığı ülkelerde meydana gelirken yüzde 88’i de şiddet olayları içeren iç kargaşanın yaygın olduğu ülkelerde yaşanmış.
Terör eylemlerinin yoğun yaşandığı Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelerin çoğunda bu özelliklerden en az birinin bazen de her ikisinin mevcut olduğu görülüyor. Bu ülkelerin başında da Irak geliyor. Yelpazenin öteki ucunduysa, otoriter rejimlerin siyasi şiddeti uzun yıllar yasakladığı Mısır var.
Hedef yıllar içinde değişti
Tarihe bakıldığında, terörün dalgalar halinde yayıldığı görülüyor. Vietnam ve Cezayir’deki savaşlar ile Kuzey İrlanda’daki krizin hakim olduğu 1960’lı ve 70’li yıllarda, terörün merkezi Batı Avrupa ve daha hafif boyutta olmak üzere Amerika’ydı. 1980’lerde Peru, El Salvador ve Kolombiya’daki ayaklanmalarla birlikte terörün odak noktası Latin Amerika’ya doğru kaymaya başladı. 1990’lardan beri ise, cihatçıların rejimlere savaş açtığı Ortadoğu, Güney Asya ve Kuzey Afrika’da Müslümanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkeler küresel terörün merkezi haline geldi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü de, İslamcı terör örgütlerinin elini güçlendirdi.
Küresel Terör Veri Tabanı’ndan Jensen, Müslüman ağırlıklı ülkelerde militanların genellikle üç hedef kategorisi belirlediğini söylüyor. Teröristler sivil vatandaşlara, güvenlik güçlerine ve hükümet kurumları ile diplomatlara saldırıyor.
Afganistan’daki kurbanların arasında çoğu zaman öğretmenlerin veya otobüs şoförlerinin de olduğunu hatırlatan Washington’daki Amerika Barış Enstitüsü’nden Candace Rondeaux, hedef kategorisinin giderek genişlediğini ve bu durumun Güney Asya, Kuzey Afrika için de geçerli olduğunu söylüyor.
Jensen, terör eylemlerinde ölen Müslümanlar’ın genellikle Müslüman oldukları için değil, polis veya asker olarak görev yaptıkları için hedef alındığını söylüyor. Kurbanların bir kısmının da, terör eyleminin düzenlediği kamu alanında bulunduğu için öldüğünü belirtiyor.
Siyasi nedenler
Sünni-Şii kavgasının, terörü önemli ölçüde tetiklediğini belirten Bulliet “Irak’tan Pakistan’a birçok ülkede Sünni radikaller, dünyadaki 1 milyar 700 milyonluk Müslüman nüfusun sadece yüzde 10’unu oluşturan Şii azınlığı hedefliyor” şeklinde konuşuyor.
Bütün Şii grupların Sünni militanlar tarafından hedef alınmadığını vurgulayan tarih profesörü Bulliet, Irak, Pakistan ve Afganistan’daki terör eylemlerininse çoğunlukla Şiiler’e odaklandığını söylüyor.
Şiddetin tarihten kaynaklandığını öne süren Bulliett, özellikle Sünni toplumlarda, Avrupa sömürgeciliğinin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra başlayan siyasi ve dini güç kavgaları ile din ve modernlik arasındaki çatışmanın hala sürdüğünü ve şiddeti tetiklediğini söylüyor.