1931 yılında Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu, 4 Ekim’i Dünya Hayvanları Koruma Günü olarak ilan etti. Hayvanlara daha iyi muamele edilmesini savunan ve hayvanların korunması için yasalar çıkarılmasını isteyenler, her yıl 4 Ekim’de dünyanın dört bir yanında bir araya geliyor. Türkiye’de de hayvan hakları savunucularının yıllardır değişmesini istediği Hayvanları Koruma Kanunu’nda Temmuz ayında düzenlemeler yapıldı. Ancak onlara göre yapılan değişiklikler hala yeterli değil.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun tanımları düzenleyen maddesinde değişiklik yapılarak ‘süs’ ibaresi çıkarıldı. Böylece hayvanlar mal ya da eşya statüsünden çıkarılarak, canlı statüsüne kavuştu. Ayrıca yasadaki sahipli-sahipsiz ayrımı da kaldırıldı. Daha önce Kabahatler Kanunu kapsamında idari para cezası uygulanan hayvanlara karşı işlenen suçlar, Türk Ceza Kanunu kapsamına alınarak faillere 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası getirildi.
“Alt sınırı altı aydan başlayan hapis cezasının kesinlikle yatarı yok”
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) İzmir Temsilcisi Avukat Senem Demirel Acer ise yasada hapis cezasının alt sınırının düşük tutulması nedeniyle, verilen cezanın uygulamada tutukluluğa dönüşmeyeceği görüşünde.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Acer, “Şu andaki yasa düzenlemesiyle hayvana karşı suç işleyen kişinin kesinlikle yatarı yok. Çünkü alt sınır altı aydan başlıyor. Altı aydan başlayan suçlarda yatarını bırakın, hakim karşısına bile çıkmayanlar olacaktır. Çünkü Ceza İnfaz Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle ceza yargılamalarında da basit yargılama usulü getirildi. Hiç dosya açılmadan, sanık hakim karşısına çıkmadan, hakim dosya üzerinden kendisi inceleyip kararını verip dosyayı kapatıyor. Hatta hiç hakim önüne gelmeden savcılık aşamasında savcı, daha önce bu kişinin hiç sabıkası yoksa, ilk suçuysa ve ceza sınırları zaten düşük olduğu için kamu davası açmadan, ceza davası açılmasını erteleme kararı da verebiliyor” dedi.
Beş yıl içinde tekrar suç işlenmezse hayvana karşı işlenen suçla ilgili dosyanın tamamen kapandığını da söyleyen Acer, “Bizim talebimiz alt sınırın en az iki yıldan başlamasıydı. Böylece bu kişi mutlaka hakim karşısına çıksın ve aldığı cezanın bir yatarı olsun, bunun cezasını çeksin ve sabıkasına işlensin istiyorduk. Sabıkalarına mutlaka işlenmesini ve bu kişilerin işe girerken bunun karşısına çıkmasını talep ediyorduk. Ama ne yazık ki ceza alt ve üst sınırları sebebiyle bunu karşılayan bir yasa olmadı” diye konuştu.
“Kamuoyunda yankı bulan suçlarda gözaltı ve tutuklamalar yapılıyor”
Yeni çıkarılan kanun kapsamındaki ilk dava Eylül ayında görüldü. Ankara'da evinin bahçesinde 11 köpeğin cansız bedeni bulunan ve 7 köpeği uygunsuz koşullarda tuttuğu için tutuklanan Meral T.’nin “evcil hayvanı kasten öldürme” ve “evcil hayvana zalimce muamelede bulunma” suçlarından 10 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi. Suçlamaları reddeden Meral T.’nin tutukluluk halinin devamına karar verilerek duruşma 4 Ekim’e ertelendi.
Ancak Acer, kamuoyunda yankı bulan olaylarda gözaltı ve tutuklamalar yapıldığını, hayvanlara karşı işlenen birçok suçun yine gizli kalarak gündeme gelemediğini ve cezasızlığın sürdüğünü vurguladı. Yasada getirilen diğer düzenlemelere karşın hayvan haklarıyla ilgili şikayetler önceden olduğu gibi il tarım müdürlüklerine yapılabiliyor. Bu durumun işlenen suçun davaya dönüşmesi sürecini sekteye uğrattığını söyleyen Hayvanlara Adalet Derneği (HAD) Başkanı Avukat Hülya Yalçın da “Biz onlara durumu ihbar edeceğiz. İl tarım müdürlüklerindeki görevliler uygun görürse, Cumhuriyet Savcılığı’na başvuru için evrak hazırlayacaklar. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Sokakta herhangi bir hayvana zarar verildiğinde veya bir kişi evindeki hayvana zarar verdiğinde hangi il tarım müdürlüğünü, hangi görevliyi bulabileceğiz? Zaten bulamıyoruz. Şu ana kadar da kendi görevleriyle ilgili durumlarda bile devlet görevlisi olarak onlara ulaşmak imkansız. Şimdiden sonra velev ki ulaşabildik, onlar hukukçu değil, polis değil, zabıta kuvveti değil. Bunun davaya dönüşmesi, şikayet sürecinin başlaması gerektiğini nasıl anlatacağız? Asla uygulanamayacak bir yöntem” ifadelerini kullandı.
“Her isteğimizin önünde farklı engeller var”
Aslında Türkiye’de hayvan hakları savunucuların talepleri yeni değil. 2004 yılında ilk kez Hayvanları Koruma Kanunu’nun çıkmasının ardından yasada değişiklik isteyen hayvan hakları savunucularını, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2011 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda kabul etmişti.
Başbakan Erdoğan ile tüm siyasi partilerin değişiklik yapılmasında uzlaşmasıyla hazırlanan yasa tasarısı ‘kontrolsuz bütün hayvanların toplanması’ maddesi nedeniyle mecliste kilitlenmişti. Aradan geçen yıllarda TBMM’de yasanın değişmesi için araştırma komisyonları toplandı. Hayvanseverler ve aktivistler yasanın değişmesi için siyasi partilerle temaslarını sürdürdü. VOA Türkçe’ye konuşan Yalçın, yasada yapılan son değişikliklerin, 2020 yılında TBMM’deki araştırma komisyonunun 50 maddelik raporunun dahi gerisinde kaldığını belirtti; “50 maddenin en azından 25'ine uyulsaydı bugün yine iler tutar yanı olan bir hayvanları koruma kanunumuz olurdu” dedi.
Yasada istedikleri her değişikliğin önüne engeller çıkarıldığını söyleyen HAYTAP temsilcisi Acer de “Biz istiyoruz ki hayvana karşı her suç işleyen hakim karşısına çıksın, yargılaması yapılsın ve ceza alsın, yatarı olsun. Bir taraftansa cezaevleri hınca hınç dolu. Sekiz kişilik koğuşlarda 20 kişi yattığını biliyoruz. Ülkemizde de çok fazla hayvana karşı suç işleyen şahıs var. Hayvana karşı işlenen her suçtan ceza alındığı takdirde, bu kişiler de cezaevine girerse, inanın insanlara karşı işlenen suçlardan daha fazla tutuklu, hükümlü insan olacaktır cezaevlerinde. Bu bir engel. Hepsi hakim karşısına çıksın, hepsine mutlaka yargılama yapılsın istiyoruz. Ama zaten adliyelerimiz, mahkemelerimiz inanılmaz yoğun. Bir de hayvanlara karşı işlenen suçlar buna eklenecek. Yoğunluk daha da artacak” diye konuştu.
“Hep ‘devletin kasasına ne girecek’ diye düşünüyorlar”
Taleplerine, devlete ekonomik kayıp yaşatıp yaşatmayacağı açısından yaklaşıldığını kaydeden HAD Başkanı Yalçın, “Milletvekillerinin en gerçek dışı değerlendirdiği talebimiz, avın yasaklanması oldu. Kaldı ki ilk maddemiz olmalıydı. Bir hayvanı insan keyfi için silahla peşine düşüp öldürmek cinayettir. Av bir ruh hastalığıdır, bir katliamdır. 'Av yasaklansın' dediğimizde 'biraz daha gerçekçi olun' dediler. Onların gerçekçi olmaktan anladıkları, avın ciddi bir ekonomik getirisi olması. Devlete ciddi ekonomik girdisi var. Bunun ruhsatı var, avcılık lisansı var. Kaldı ki avda küçük bir kural ihlali yaptıklarında devlet para cezası kesiyor. Hep şunu düşünüyorlar sanırım; devlet kasasına ne girecek? Eğer hayvan aktivistleri tarafını düşünürlerse, devlet kasasına sevgi ve huzurdan başka bir şey girmeyecek. Onun da ekonomik değeri yok” ifadelerini kullandı.
Hayvanseverler yunus parkları ve hayvanat bahçelerinin tamamen kapatılmasını istiyordu ancak yalnızca yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra yeni yunus parklarının kurulması yasaklandı. Buna bağlı olarak mevcut işletmeler çalışmaya devam ediyor. Yasada doğal yaşam parkı adı altında açılmasına izin verilen hayvanat bahçelerinin kapatılması talebi de hayata geçmedi. Buna karşın turizm sektörünün, hayvan severlerin taleplerine ağır bastığını belirten Acer, hayvanları vahşi amaçlarla yetiştiren sahiplere yönelik düzenleme getirilmediğini de söyledi. Acer, “Bir ırkın yasaklanması değil, bu hayvanı kötü niyetle kullanan, dövüştüren, saldırgan yetiştiren kişiye daha ağır yaptırımlar getirilmesini, bir daha hayvan sahiplenmesinin engellenmesini istemiştik. Çünkü bazen en sevimli, en aile köpeği dediğiniz bir golden cinsi köpek, bir pitbulldan daha saldırgan olabilir. Bu tamamen yetiştirmeye bağlıdır. Onun için biz ırkın yasaklanmasını değil, bu hayvanları kötü niyetle kullanan, vahşi yetiştiren insanlara ağır yaptırımlar getirilmesini istemiştik” dedi.
“17 yıldır bir arpa boyu yol kat ettik”
2004’te ilk yasanın çıkmasından bu yana geçen 17 yılda ancak bir arpa boyu yol kat edebildiklerini belirten Acer, “Belediyelere hayvanlara karşı işledikleri suçlara karşı yargı yolu da açıldı. Bunlar da güzel gelişmeler. Çok çalıştık, 17 yıldır hiçbir şey yapamadık değil. Birkaç adım atabildik. ‘Niye istediğimiz olmadı’ diye kendi eksikliklerimizin de farkına vararak tekrar çalışmalara başladık. Uygulamada yaşanan sıkıntıları, yasanın ne şekilde düzenlenirse bu sıkıntıların yaşanmayacağını tekrar hiç yorulmadan Meclis’te anlatmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Acer, bu amaçla milletvekilleriyle temaslarını sürdürdüklerini de sözlerine ekledi.
Hayvan haklarının masa başında alınan kararlarla korunamadığını kavradıklarını ifade eden Yalçın ise şunları söyledi: “O kararlar nihai noktadır. Toplum olarak biz hayvan hakları ihlalleri yapan insanların karşısında durmaya hazır hissetmeliyiz. Hiç kimse unutmasın ki bu mücadele sahada, sokakta kazanılmak zorunda. Ne zaman ki biz sokakta bir koruma mücadelesi içindeyiz ve herhangi bir arbede çıktı, o zaman yasal süreç işlemeye başlıyor. Doğrudan hayvan korumak için başladığımız hiçbir yasal süreç sonuca varmıyordu. Değişimden sonra da varması çok zor. Ta ki toplumun desteğiyle birleşene kadar. Diliyoruz ki pek çok kişi bu mücadeleye katılsın, iyi bir yasa, iyi bir yaşam, hayvanlar için de adaletli ve huzurlu bir toplum temin edebilelim.”