Türkiye’nin seçim hazırlıklarına girmesinin ardından Zafer Partili Ümit Özdağ’ın gündeme getirdiği Suriyeliler’in ülkelerine geri gönderilmeleri ile ilgili tartışmalara diğer muhalefet partilerinin yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı.
Suriye’de 2011 yılında başlayan ve milyonlarca insanın yerlerinden edilmesine neden olan iç savaş halen devam ediyor. Türkiye’de son aylarda enflasyon artışı başta olmak üzere ekonomik krizin de halk arasında yoğun bir şekilde hissedilmesinin ardından Suriyeli sığınmacılar ve diğer ülkelerden gelen göçmenler, gündemin ana başlıkları haline geldi.
Ana muhalefet partisi CHP'nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Suriyeliler'i davul ile zurna ile geri göndereceğiz” sözüyle sloganlaştırdığı “gönüllü geri dönüş” söyleminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz” açıklaması yaptı.
Konuya ilişkin VOA Türkçe'ye konuşan Suriyeliler, siyasetçilerin bu tür söylemleri nedeniyle her an ırkçı bir saldırıya maruz kalabileceklerini belirtirken uzmanlar, durumu, insan hakları ihlali ve ekonomik krizin göstergesi olarak nitelendiriyor.
‘Siyasetçiler bizi birbirlerine karşı baskı aracı olarak kullanıyorlar’
Mülteci karşıtı bir politikanın yürütülmesinden dolayı son zamanlarda markete bile korku içerisinde gittiklerini belirten Suriyeli gazeteci Dana Sakbani, sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı: “Suriyeli mültecilerin sınırdışı edilme söylemlerinin ardından son günlerde markete gidip alışveriş yapmaya bile korkuyoruz. Bunun nedeni, herhangi radikal bir ırkçının saldırısına maruz kalmaktan korkmamız. Karakolluk bir durum olduğunda bizi Suriye'nin kuzeyine sınırdışı edilmeyle karşı karşıya bırakıyorlar. Birçok kişi ‘Suriye sizin ülkeniz, ülkenize gitmelisiniz’ diye düşünüyor. Fakat demek istediğim biz burada iş kurduk, ev aldık, çocuklarımız okula gidiyor, hayatımız belli bir düzene girdi. Kurduğumuz bu düzeni aniden bırakıp gidemeyiz. Büyük bir mağduriyet yaşıyoruz ve mağduruz. Bir mülteci basit bir yanlış yapar, bir komşusu onu şikayet eder ya da trafik kurallarını ihlal ederse sınırdışı edilebilir. Örneğin, ben Şam ilindenim ve beni Halep'e gönderseler büyük sıkıntı çekeceğim. Çünkü orası benim memleketim değil, yeniden yabancılık çekeceğim, oraya daha çok yabancı olacağım. En büyük mağduriyet günü birlik yaşayan mültecilerindir. Gün boyu yaşamak için çalışıyor, dinlenmek için yatıyor ve sabah kalkıyor işe gidiyor. Hayatı bu şekilde devam ediyor. Bu konular gündem olduğunda sıkıntı yaşıyor ve endişeli oluyoruz. Biz mültecileri siyasiler birbirlerine karşı baskı aracı ve kurban olarak kullanıyor. Belki sınırdışı edilmeyeceğiz. Bu sadece siyasi bir oyun olabilir, fakat bizim hayatımızı çok etkiliyor. Bu gibi gündemler bizi korku içinde bırakıyor.’’
‘Türk halkı siyasetçilerin söylemlerinden etkilenmesin, biz kalıcı değiliz"
Siyasetçilerin söylemlerinin ardından sosyal medyadaki ırkçı söylemler nedeniyle sokağa bile tedirgin bir şekilde çıktığını belirten Suriyeli üniversite öğrencisi Dua Muhammed, Türk halkının siyasetçilerin söylemlerinden etkilenmemeleri için çağrıda bulundu: “Seçimlerin yaklaşması ve partilerin siyasi seçim kampanyaları yüzünden son günlerde maalesef Suriyeliler'e karşı çok korkunç nefret söylemi başladı. Maalesef siyasi liderlerin çoğunun kampanyaları Suriyeliler'e odaklı oluyor. Suriyeliler'in bir siyasi proje olmamalarının yanı sıra onları Suriye’ye geri göndermek de bir partinin seçim programında olmamalı. Tabii ki bu söylemler bizim hayatımızı büyük bir şekilde etkiliyor ve bu durum toplumda aktif olmamızı engelliyor. Geçen hafta sosyal medyada bizler için yazılanlar çok korkunçtu. Ne zaman sosyal medyada Suriyeliler için nefret söylemleri ve ırkçı saldırıları görsem bir sonraki gün ya sokağa çıkamıyorum ya da tedirgin bir şekilde çıkıyorum. Belki ben de ırkçı bir saldırıya uğrayabilirim diye korkuyorum. Bence Türk halkı siyasetçilerin konuşmalarından etkilenmesin, çünkü Suriyeliler burada zaten mülteci değil, geçici koruma altındalar.’’
"Cumhurbaşkanı geçici korumayı sonlandırabilir"
Gaziantep Barosu Göç ve İltica Komisyonu Koordinatörü Avukat Cumali Şimşek, kamuoyunda kullanılan mülteci teriminin hukuken tam olarak karşılığını bulmadığına dikkat çekerek, “Hukukumuzda mülteci sadece ölüm tehdidiyle Avrupa’dan gelenleri kapsayan bir tanımdır. Son zamanlarda siyasi partilerin genel olarak kastettiği Suriyeliler’in Türkiye’deki statüleri ‘geçici koruma altındaki yabancılar’ olarak adlandırılır. Geçici koruma yönetmeliğinde bu statüler ilk düzenlendiğinde ‘Bakanlar Kurulu geçici korumayı sağlamaya ve sonlandırmaya yetkili’ kabul edilmiş. Ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte yapılan değişiklikle cumhurbaşkanı geçici korumayı sağlamaya ve sonlandırmaya yetkili makam olarak görülüyor. Bu anlamda ileride bir makamla geçici koruma sonlandırılabilir gerçeği ortaya çıkıyor’’ dedi.
"Milyonlarca insanı etkileyen bir karar hak ihlaline neden olur"
Bir kısım yabancıların ise Türkiye’de sığınmacı statüsünde yer aldığını belirten Şimşek, alınabilecek bir kararın milyonlarca insanın hayatını etkileyeceğine dikkat çekerek, “Sığınmacılar kanunda ‘ikinci koruma altındaki yabancı, şartlı mülteci olarak’ düzenlenmiş durumdalar. Bunları da uluslararası koruma statüsünde değerlendirecek olursak bu statünün sonlandırılması da kanunen mümkün. Bu durumda Göç İdaresi Başkanlığı’nın bu konuda yetkisi var. Kişinin statü durumuna göre bakanlık kararıyla uluslararası koruma sonlandırılabilir. Ancak karar alacağınız kişi sayısı kayıtlı olarak milyonlarca insan olunca, bu kararı bir anda almanız insan hakları ihlaline neden olur. Cumhurbaşkanı tarafından geçici korumanın sonlandırılması kararı kanunen alınabilir ama bu karar dünya kamuoyunda sığınmacıların gitmek zorunda oldukları ülkelerde yaşayacakları sorunlara Türkiye’nin sebep olduğu anlamına gelir’’ diye konuştu.
"Ekonomik sorunlar çözülürse mülteciler gündem olmaktan çıkar"
Türkiye’nin son birkaç aydır seçim dönemi içerisine girdiğini belirten Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Siyasal İletişim Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Şahan, seçmenin mültecilerle ilgili siyasetçilerden bir beklentilerinin olduğuna vurgu yaparak, “Seçim sürecine giren Türkiye’de doğal olarak partiler ve parti liderleri pozisyonlarını almaya başladı. Mülteci konusu parti liderlerinin en önemli konu başlıklarından biri. Mülteci denilince ülkemizde genel olarak aklımıza Suriyeliler geliyor. Bu hem sayısal çoğunluktan dolayı hem de günlük yaşam içerisinde daha fazla entegre olup onları görebildiğimiz için Suriyeli konusu gündeme geliyor. Birkaç hafta önce Zafer Partili Ümit Özdağ’ın başlattığı bir tartışmaydı. Toplumda karşılığı olmayan bir konunun gündeme gelip, gündemi meşgul etmesi pek mümkün değildir. Suriyeli konusunun toplumda bir karşılığının olduğu bilindiği için siyasi liderlerin hepsi grup konuşmalarında bu konuya değindi. Her siyasi lider belirli konularda birbirinden uzaklaşarak şunu demeye getirdi; ‘Evet, Suriyeliler'i göndereceğiz.’ Çünkü seçmenin böyle bir beklentisinin olduğu ekonomik sıkıntılarla beraber öngörülebilir. Şu anda Türkiye’de ve dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar ve Suriye’deki göçmenlerin buradaki varlığının toplum tarafından bir huzursuzluğa bir kaynamaya yol açıp açmayacağına dair bir endişenin olması doğal olarak liderlerin hepsinin bu haftaki grup konuşmasında ‘biz Suriyeliler'i göndereceğiz’ demesine neden oldu’’ şeklinde konuştu.
Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların devam etmesi durumunda mülteci karşıtı söylemlerin seçmen gözünde bir karşılığı olacağına vurgu yapan Süleyman Şahan, “Mevcut siyasal iktidar için düşünecek olursak; siz ülkedeki mevcut siyasal ve ekonomik sıkıntıları belirli bir oranda seçime kadar çözdüğünüz sürece bu konunun gündemde ağırlığı azalacaktır. Ama bu sorunlar devam ettiği sürece bu konunun gündeme gelme dozu daha fazla artacaktır. Suriyeli konusu ekonomiyle nasıl bağlantılıdır? Örneğin, Suriyeliler için söylenen ‘şu kadar milyar dolar yardım yapıldı’ gibi cümleler ülkemizdeki günlük yaşamla ilgili ekonomik sıkıntıları da akıllara getiriyor. Eğer bu sorunlar çözülürse bu konunun seçmen karşısındaki çarpan etkisi daha az olacaktır. Ama bu sorunlar devam ettiği sürece doğal olarak bu söylemlerin de bir karşılığı olacaktır" dedi.