Erişilebilirlik

“Rusya'ya Karşı Komisyonda Türkiye de Olsun”


Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisi Vasil Bodnar (Arşiv)
Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisi Vasil Bodnar (Arşiv)

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya girmesinin öncesinde bile iki ülke arasındaki gerilimde, Türkiye’nin tutumu Batılı ülkeler ve müttefiklerce yakından izlenen bir konuydu.

Ukrayna'yı desteklerken Rusya ile köprüleri yakmaktan kaçınan Türkiye, Karadeniz komşuları arasında barış görüşmelerinde arabulucu rolünü üstlendi. Ancak süreç uzadıkça, bu karmaşık dinamiklerin idaresi de zorlaşıyor. Türkiye’nin tutumu ve gözettiği denge politikasının ABD ve Batı’da nasıl algılandığını da yakından analiz edilmeye çalışılıyor.

Bu çerçevede Carnegie Uluslararası Barış Vakfı da çevrimiçi olarak düzenlediği etkinlikte konuyu ele aldı. Moderatörlüğünü Carnegie uzmanlarından emekli büyükelçi Alper Coşkun'un yaptığı panele katılan Ukrayna'nın Türkiye Büyükelçisi Vasil Bodnar, eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı ve Daimi Büyükelçi Tacan İldem, Reuters haber ajansının ABD Dışişleri Bakanlığı muhabiri Hümeyra Pamuk ve Fransız düşünce kuruluşu Stratejik Araştırma Vakfı uzmanı Bruno Tertrais, Türkiye’nin rolünü değerlendirdi.

Etkinliğin ilk konuşmacısı olan Büyükelçi Vasil Bodnar, Türkiye’nin Ukrayna’ya desteğini siyasi, insani yardım, savunma, arabuluculuk, yaptırımlar ve boğazların kapatılması başlıkları altında değerlendirdi.

Ankara’nın siyasi desteğinin önemine dikkat çeken Ukraynalı büyükelçi, bu desteğin ileride Rusya’nın savaştaki eylemleriyle ilgili hesap vermesi için yapılacak çalışmalarda daha da gerekli olacağını söyledi.

Rusya’nın Ukrayna topraklarında savaş suçu işleyip işlemediğini belirlemek için kurulacak misyonlarda uluslararası toplumun beraber çalışması gerektiğini kaydeden Vasil Bodnar, ‘’Adı ne olursa olsun bu komisyona Türk tarafının da katılmasını isteyeceğiz’’ dedi.

Türkiye’nin arabuluculuk girişimleriyle ilgili son olarak İstanbul’da Mart sonunda Ukraynalı ve Rus heyetlerinin görüşmesini verimli olduğunu ve müzakerelerin bir bölümünün tamamlanması olarak algılandığını kaydeden Büyükelçi, ‘’Ancak ne yazık ki, Buça ve diğer yerlerdeki bu vahşet kanıtları bize hikayenin diğer yüzünü de gösteriyor. Yine de bir ilerleme oldu ve Türkiye tarafının yaptığı çalışmaları gerçekten takdir ediyoruz, ancak yeterli değil. Hala sürecin başlangıcı ve önümüzde çok uzun bir yol olduğunu söyleyebilirim ve bu yol maalesef diplomatik bir zeminde değil, savaş alanlarında olacak’’ diye konuştu.

‘’Ukrayna ordusu ne kadar güçlü olursa, müzakereler o kadar kısa olacak ve anlaşmaya en kısa sürede varılacak’’ diyen Büyükelçi, Türkiye ile savunma boyutundaki işbirliğinin önemli olduğunu söyledi ancak ayrıntı vermedi. Hala en önemli sorunun sivil can kaybı olduğunu ve devam eden Rus saldırganlığına karşı koymak için kendilerine yeteri kadar silah sağlanmadığını da vurgulayan Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi, ‘’Bize yardım silahla sağlanabilir çünkü sadece Ukrayna’yı değil olası bir üçüncü dünya savaşına karşı Avrupa’yı ve dünyayı da savunmamız gerekiyor’’ ifadelerini kullandı.

Moskova’ya uygulanan yaptırımlara katılmayan Türkiye’nin ticari bağları ve çıkarları bağlamında sınırlarını anladıklarını belirten Büyükelçi, ’’Ancak yine de bu konu, suç işleyenleri desteklememenin gerekliliğine dikkat çekmek için birlikte çalışabileceğimiz bir konu. Buradaki vahşete müsamaha gösterilmemelidir’’ dedi.

Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi kapsamında boğazları Rus donanma gemilerine kapatmasından memnun olduklarını ve bu adımın Karadeniz’de gerilimin artmasını engellediğini dile getiren Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi, dikkat çekici bir uyarı da yaptı. Bodnar, ‘’Rusya Savunma Bakanlığı’nın boğazlar üzerinden nakliyelerini sürdürmek için kullandığı gemilere de bakmalıyız. Büyük olasılıkla muharebe meydanına silah sağlamaya çalışıyorlar’’ diye konuştu.

Güvenlik garantilerinde NATO Antlaşması 5. Maddesine Atıf

Bodnar, NATO’nun savaştaki pozisyonunda üyeler arasında birlik ve dayanışma adımları atılması gerektiğini ve Ukrayna’nın ittifaka üyeliği sürecinin uzun olacağını ancak anayasa gereği Kiev’in ve halkın bu yoldan geri dönmesini beklemediğini belirtti. Büyükelçi, ‘’Ukrayna anayasasında Ukrayna'nın NATO üyeliği için teklif vermesi gerektiğine dair bir hüküm var ve anayasadaki bu hükmü değiştirmek için en az bir yıl sıkıyönetim olmaması gerekiyor. Ukrayna nüfusu şu anda NATO'yu %72 oranında destekliyor. Ukraynalılar’ın bu yoldan vazgeçmelerini sağlayabilir misiniz? Hayır. Meclis bu maddeyi Anayasa'dan çıkaracak değişiklikleri geçirecek mi? Sanmıyorum’’ diye konuştu.

Eğer üyelik gerçekleşmezse, gündemde olan güvenlik garantilerinin Ukrayna’ya göre NATO Antlaşması’nın beşinci maddesinin somut ikamesi olacağını vurgulayan Vasil Bodnar, ‘’Yani bu, tüm garantör devletlerin Ukrayna'yı savunmaya askeri olarak katılmaları gerektiği anlamına gelir. Kağıt üstünde ya da beyanda kalan garantiler değil, tankla, askeri birlikle, uçaksavar, füzeler ve bizi fiziksel olarak korumak için gerekli olan her şey demek olur’’ dedi.

Beşinci madde, NATO üyelerinin, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği anlamına geliyor.

‘’Rusya ile angajman tercih değil coğrafi zorunluluk’’

Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı ve Daimi Büyükelçi Tacan İldem de Türkiye’nin müttefik olarak NATO’ya olan bağlılığının tartışılmaz olduğunu söyledi.

2014'ten bu yana NATO’nun askeri adaptasyon dahil aldığı pek çok kararda Türkiye'nin desteği olduğunu hatırlatan Büyükelçi İldem, “NATO'da kararlar oybirliği ile alınıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin NATO'nun caydırıcılığını ve savunmasını güçlendirmeye yönelik tüm önlemleri desteklediği görülüyor” dedi.

NATO’nun Doğu kanadını ilave dört muharebe grubuyla güçlendirme kararı kapsamında Türkiye'nin Bulgaristan ve Macaristan bölgesine asker gönderme niyeti olmasının da dikkate alınması gereken bir unsur olduğunu kaydeden İldem, “Bu savaştan önce Türkiye'nin eksen değiştirdiği veya Rusya ile yakınlaşmasının NATO'dan ayrılmak anlamına geleceğine dair birçok yorum duyduk ve gördük ve durum böyle değildi ve gelecekte de böyle olmayacak.

Türkiye'nin Rusya ile angajmanı bir tercih değil, coğrafyanın zorunlu kıldığı bir durumdur. Rusya bizim kuzey komşumuzdu ama şimdi sadece kuzey komşumuz değil, aynı zamanda güney komşumuz. Dolayısıyla Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri hakkında bir değerlendirme yapılırken bu gerçekler göz önünde bulundurulmalıdır” diye konuştu.

Tacan İldem, güvenlik garantileri ile ilgili ise Ukrayna Büyükelçisi Bodnar’ın aksine kesin konuşmadı ve “Askeri müdahaleyi gerektirip gerektirmediğini, yapılacak herhangi bir düzenlemeye siyasi bir destek olup olmadığını, bağlamı ve koşulları tam olarak bilmeden güvenlik garantilerinin tanımlamak kimse için uygun olmayabilir. Bazen Türkiye'deki tartışmalarda çoğu kişi garantileri Kıbrıs sorunu bağlamında düşünmekte. Kıbrıs’ta garantör güçlere gerektiğinde güç kullanma olanağı verilmiştir. Yani bağlam buydu. Ancak Ukrayna konusunda kimsenin neden bahsettiğimiz konusunda net olduğundan emin değilim ve bu konu hakkında spekülasyon yapmak istemiyor” ifadelerini kullandı.

Türkiye yeniden F-35 programına alınabilir mi?

Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumunun Washington’da nasıl algılandığını da Reuters haber ajansının ABD Dışişleri Bakanlığı muhabiri Hümeyra Pamuk değerlendirdi. 15 ay önce başa gelen Biden yönetiminin dış politika önceliği olarak Asya Pasifik bölgesini belirlemesine rağmen bu savaşla birlikte Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’nin yer aldığı bölgeyle ilişkilerin odak noktası haline geldiğini söyleyen Pamuk, Washington’un Ankara’ya yaklaşımın savaştan önce ve sonra olarak ayrılabileceğini söyledi.

Biden yönetiminin göreve geldiği ilk günlerde Dışişleri Bakanlığı’ndan Türkiye’nin insan hakları karnesini eleştirdiği ve sürekli Ankara’nın NATO şemsiyesi altına geri dönmesi mesajları verdiğini hatırlatan Pamuk, ‘’NATO mesajı sürekli vurgulandı. Bu Washington’un Ankara’ya, ‘Rusya’nın eksenine kaymaya başladığının farkındayım ama geri gelirsen bundan çok hoşnut olurum’ demesinin bir yoluydu’’ dedi.

Reuters haber ajansının ABD Dışişleri muhabirine göre Rusya’nın Ukrayna’ya girdiği 24 Şubat’tan sonra ise farklı bir dönem yaşanıyor. ‘’Bence Ankara, değerini anlayan Washington’un uzun süredir devam eden sorunları çözmek için masaya yeni teklifler getireceğini düşünüyor. Washington ise bu sorunlara bazı yaratıcı çözümler arasa da Türkiye’nin Rusya’ya bu kadar yakın olmaması ve NATO eksenine dönmesi gerektiğini anlamış olmasını umuyor. Şimdi ortada bir fırsat penceresi var ve somut çözümlere ulaşılması tarafların birbirini anlamasına bağlı’' diye konuştu.

Peki bu bağlamda Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemleri alması nedeniyle ABD yaptırımları kapsamında çıkarıldığı F-35 savaş uçağı programına dönmesi mümkün mü? Böyle bir işaretin olmadığını söyleyen Hümeyra Pamuk, ‘’ABD belki bunu konuşmaya hazır olabilir ancak şu aşamada bunun yapılabilir olduğuna dair somut bir yol yok’’ dedi.

Geçen hafta Reuters haber ajansı, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye gönderdiği mektupta Türkiye’ye F-16 satışlarının ABD’nin ulusal çıkarlarına uygun olduğunu yazdığını bildirmişti. 17 Mart tarihli bu mektupla ilgili habere imza atan Hümeyra Pamuk, aslında bir ay öncesinde yani Şubat ayında yazılmış bir mektuba daha ulaştığını; ancak önceki belgede böyle bir dil olmadığını da açıkladı. Reuters muhabiri, ‘’ İki mektubu yan yana koyduğunuzda, ikincisine olumlu bir ekleme yapıldığını açıkça görebiliyorsunuz. NATO'nun güneydoğu kanadının hala güçlü olması gerçekten önemli, bu yüzden bu satış aslında ABD'nin ulusal güvenlik çıkarları dahilinde. Kongre ise satışa karşı. Bu nedenle Ankara'nın burada lobi yapması gereken kişilerin kesinlikle Kongre olduğunu düşünüyorum. Çünkü satış için hala oldukça fazla muhalefet var’’ ifadelerini kullandı.

‘’Avrupa temkinli’’

Fransız düşünce kuruluşu Stratejik Araştırma Vakfı uzmanlarından Bruno Tertrais, Ukrayna’ya savaştan önce sattığı silahlı insansız hava araçlarına vurgu yaparak, Türkiye SİHA’larının sahada bulunmasının Avrupa’da övgüyle karşılandığını söyledi.

‘’Bana göre Türkiye’nin Ukrayna güvenliğine bağlılığı ve elinden geleni yapması samimi ancak aynı zamanda bu jeopolitik oyunda kaybeden tarafta olmamaya da çalışıyor’’ diyen Tertrais, yine Avrupa’nın şüpheleri olduğunu kaydetti.

Tertrais, ‘’Burada bir ihtiyat da söz konusu. Türkiye Batı dayanışmasından ayrılmayacağı bir noktaya vardı mı yoksa sadece en iyi kartlarını oynayıp sonraki fırsatlara mı bakıyor? Bu merak ediliyor. Yani Türkiye’nin adımları takdir ediliyor ancak ne kadar süreceği konusunda akıllarda soru işaretleri mevcut’’ dedi.

  • 16x9 Image

    Dilge Timoçin

    Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu Dilge Timoçin mesleğe 2000 yılında NTV'de başladı. 2008'de Habertürk TV'ye transfer oldu, dış haber sorumlusu olarak görev yaptı. ShowTV'de dış haber editörü ve spiker olarak çalışan Timoçin, sonrasında Al Jazeera Türk'e geçti; Al Jazeera İngilizce için prodüktörlük yaptı. Dilge Timoçin VOA Türkçe'ye katılmadan önce Reuters, Deutsche Welle gibi yabancı basın kuruluşlarıyla çalışıyordu

XS
SM
MD
LG