Bundan tam 130 yıl önce, Vincent Van Gogh adlı Hollandalı genç bir ressam, ileride tüm dünyanın tanıdığı ünlü bir sanatçı olacağını bilemeden, arkasında yüzlerce tablo bırakarak yalnızca 37 yaşında hayata veda etti. 1853 yılında Hollanda'da küçük bir köyde doğsa da Van Gogh, kısa ömrünün en üretken son dönemini Fransa'da geçirdi.
Vincent Van Gogh, 1886 yılında kardeşi Theo'nun yanına Paris'e gitti; 4 yıl sonra 29 Temmuz 1890’da Paris’in kuzeyinde Auvers-sur-Oise kentinde hayata gözlerini yumdu. Van Gogh'un intihar ettiği söylense de son yıllarda kaza kurşununa kurban gittiği yönünde iddialar mevcut.
Ölümünün 130'uncu yıldönümü nedeniyle, Fransa'da 5 kentte, hayranları ve sanatçılar, Van Gogh'un izinden giderek ressamı anıyor. Biz de ülkenin güneyindeki Arles ve Saint Remy kentlerinde, Van Gogh'un eserlerini yarattığı mekanları keşfettik ve kentte bıraktığı izleri takip ettik.
Arles kenti, ressamın tablolarını yaptığı 10 ayrı noktada yer alan panolarla, Van Gogh'un izlerini yeniden ortaya çıkararak, sanatseverlerin dikkatine sunuyor. Panolarda, artık tüm dünyanın tanıdığı ünlü tablolarına konu olan yerlerdeki fotoğraflarına, kardeşine yazdığı mektuplardan alınan dokunaklı satırlar eşlik ediyor.
Van Gogh sarısı
Van Gogh, sanatını önce Paris'in Montmartre tepesindeki sanat sokağı Rue Lepic'te kardeşi Theo ile bir apartman dairesinde, kentin hareketliliğinden uzak icra etmeye başlıyor. Mahallenin teraslı kafelerini, yüksek yokuşlu ara sokaklarını, ünlü yel değirmenini ve sebze bahçelerini resmediyor.
Paris sokaklarının birbirinden güzel tablolarını yaptıktan sonra 1888'in Şubat ayında Fransa'nın pek çok sanatçı ve yazara ilham veren, Provence bölgesindeki Arles kentine gitmeye karar veriyor. Arles'ın deniz ve güneşinin renkleriyle Van Gogh'un tabloları daha da renkleniyor. Burada "Van Gogh sarısı" denen renk tonlarıyla, yeşil ve mavi daha çok ön plana çıkıyor.
Arles'da yürüdüğünüz her sokakta, her zeytinlikte, nehir kenarında onun izlerine rastlıyor, attığınız her adımda, 19'uncu yüzyılın dev eserleri arasında tanımlanan tablolara ilham olan mekanları görüyorsunuz. Ayçiçekleri, ünlü sarı akıl hastanesi, dağlarla çevrili zeytinlikler ve Akdeniz'e uzanan yıldızlı, koyu mavi geceler.
Van Gogh'un izinde ilerlediğinizde, yolunuz en çok Place de Forum'da yer alan "Gece Meyhanesi" tablosuna konu olan kafeye çıkıyor. Öyleki Van Gogh'un çizimi nedeniyle bu kafe, o gün bu gündür yeniden restore edildiğinde hep aynı "sarı renge" boyanıyor.
Kafeyi işleten Brezilya asıllı Zemour ailesi tablonun aslına uygun korunması için büyük bir çaba sarf ettiklerini anlatıyor. Yoldan geçen herkesin durup kafeyi resmetmesini, oturup gözlerini kapatarak sanatçının neler hissederek bu kafeyi çizdiğini hissetmek istemesini, Van Gogh'un çizdiği açıyı yakalamaya çalışmasını tebessümle izliyorlar.
15 ayda 300 eser
Van Gogh,1988’in Şubat ayından 1889 Mayıs’ına kadar geçen 15 ayda 300 tablo, suluboya ve desen üretiyor. Deniz aşığı ressam, Arles kentinden sık sık sahil kasabası Saintes-Maries-de-la-Mer'e giderek burada da pek çok şahesere imza atıyor. Sadece bir haftada çizdiği 10 ayrı eserde Akdeniz'in yanı sıra uçsuz bucaksız lavanta tarlalarını da resmediyor.
Ancak ressam Paul Gauguin ile bir tartışma sırasında kulağını kesmesinin ardından psikolojik ve fiziksel durumu ağırlaşınca Arles'den Saint Remy de Provence'a geçiyor ve burada kaldığı Saint-Paul-de-Mausole Manastırı'nda yine "Yıldızlı gece" gibi unutulmaz tablolara imza atıyor. Post empresyonizm (yeni izlenimcilik) akımının en önemli eserlerinden "Yıldızlı gece" tablosunu, engin zeytinlikleri, lavanta vezambakları, gece meyhanesini, ayçiçeklerini resmediyor.
Arles ve Saint Remy kentlerinde, 1944 yılında Alman ordusunun bombaladığı "Sarı Ev"den akıl hastanesine, Gauguin ile birlikte resim yaptıkları Alycamps'dan yıldızlı geceleri çizdiği Rhone Nehri'ne kadar onun geçtiği yerlerden geçerek bu hayat hikayesini bir sahneye oturtmak mümkün.
Bitmeyen son tablo
Şiddetli bunalım ve krizler nedeniyle çektiği acı ağırlaşan Van Gogh, sonunda Fransa'ya girdiği kente, Paris bölgesine geri dönüyor. Paris'in kuzeybatısında, kardeşi Theo'nun yaşadığı yere yakın Auvers-sur-Oise'da kaldığı kısa süre içinde de 70 kadar tablo çiziyor. Ünlü "Auvers’deki Kilise" tablosunu da bu dönemde üreten Van Gogh'un bitmeyen son tablosu "Ağaç Kökleri" oluyor.
Sanatçının, 27 Temmuz 1890'da toprak kayması nedeniyle kökleri ortaya çıkan ağaçlardan oluşan tamamlanmamış son tablosunu nerede yaptığı da 130'uncu ölüm yıldönümünde önce keşfedildi.
Eski bir kartpostalın izini süren araştırmacılar Auvers-sur-Oise’daki Auberge Ravoux pansiyonuna 150 metre uzaklıktaki bir alanda, Van Gogh’un son eserine başladığı sonucunu vardılar.
Van Gogh, "Ağaç Kökler"ne başladıktan bir gün sonra, 28 Temmuz 1890’da tablolarının milyonlarca Euro değer kazanacağını bilmeden, resim tutkusu, aşk acısı, hayal kırıklıkları ve yoksulluk içinde, çok sevdiği kardeşi Theo'nu kollarında hayata veda etti.
Bugün yüzlerce Van Gogh hayranı, bu yollardan geçerek, güçlü bir sanatçının "son derece talihsiz ve zorlu" 37 yıllık yaşamının izlerini sürüyor.