Uluslararası Akademik Dürüstlük Merkezi'nin 2015'te 71 bin öğrencinin katılımıyla yaptığı bir ankete göre öğrencilerin yüzde 68'i, sınavlarda en az bir kez kopya çektiklerini itiraf ediyor.
Eric Anderman, öğrencilerin neden ve nasıl kopya çektiklerini 20 yıldır araştıran bir akademisyen. Anderman'ın Eylül ayında yayınlanan son araştırması, Amerika'da iki büyük araştırma üniversitesinde 400 öğrenciye kopya çekme konusunda sorular yöneltti.
Anderman, öğrencilerin, hoşlanmadıkları derslerde kopya çekmenin kabul edilebilir olduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu dersler, genellikle matematik ve fen dersleri.
Ohio State Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Eric Anderman'a göre öğrencilerin bir dersi sevip sevmemesi genellikle dersin içeriğine ya da öğretim görevlisine bağlı. Ancak profesörler, ders programını, öğrencilerin kopya çekme arzusunu azaltacak biçimde planlayabilir. Uzmana göre ezberden çok öğrenmeye dayalı derslerde kopya çekme oranı azalıyor.
Öğrenmeye dayalı dersler, öğrencilerin ders içeriğini ne kadar iyi öğrendiğine bağlı olduğu için kopya çekmek, öğrenciye bir kazanım sağlamıyor.
Uzmana göre öğrenciler derse girdiğinde kafalarını kurcalayan en büyük mesele, sınavlar. Öğrenciler, sınavı geçemezlerse bir sonraki seviyeye erişemeyeceklerini düşünüyor, bu da onları daha çok kopya çekmeye itiyor.
Profesörler bunun yerine örneğin matematik sınavlarında ezberlenmiş formüllere dayalı sorular sormaktan kaçınmalı. Formül ezberlemeye odaklanan öğrenciler başarılı olabilmek için kopya çekme yoluna gidiyor. Öğrenci ne kadar çok kopya çekerse öğrenme becerisi de o kadar zayıflıyor.
Anderman'a göre profesörler sınavlarda formülleri öğrencilere vermeli ve karmaşık problemleri çözerken öğrencilerin bu formülleri nasıl kullanacaklarını bilip bilmediklerini sınamalı.
Virginia'daki Mary Washington Üniversitesi psikoloji uzmanı Doçent David Rettinger'a göreyse kopya çekmenin önüne geçmek son derece zor. Bunun bir nedeni, öğrencilerin çevrelerinde sürekli gördükleri örnekler.
Rettinger, ”Kopya çekmek, kültürümüzün adeta derinliklerine kazınmış. Öğrenciler politikacılara, iş dünyasına baktıklarında yalancılığın ve sahtekarlığın ödüllendirildiğini görüyor. Yüksek eğitim dünyasındaki biz eğitmenler için öğrencilere doğru olanı yapmalarını tavsiye etmek, bu şartlar altında çok zor” diyor.
Rettinger'a göre profesörler kopya çekmenin ne gibi sonuçlar doğuracağını öğrencilere açık açık anlatmalı. Örneğin başkalarının çalışmalarını kendisininkiymiş gibi göstermenin, yani entellektüel hırsızlığın Amerika'daki tüm üniversitelerde atılma gerekçesi olacağını öğrencilere net bir biçimde açıklamalı.
Bu kuralları anlamanın yabancı öğrenciler için zor olduğunu kaydeden Rettinger, bazı ülkelerdeki eğitim sisteminin bireyin kendi çalışmalarının ya da yazılı projelerde kendi fikirlerini aktarmasının Amerika'daki kadar değer taşımadığının altını çiziyor. Bu da bazen yabancı öğrencilerin farkında olmadan entellektüel hırsızlık yapmasıyla sonuçlanıyor.
Ancak Rettinger'a göre herşeyden önce profesörler, öğrencilere, sahtekarlığı kabul edilebilir bir davranış olarak karşılamanın üniversite hayatından çok sonra da büyük sorun yaratacağını anlatmalı, etik davranmayı teşvik etmeli.
Uzman, ”Belki sahtekarlık yaparak bir işe girebilirsiniz. Ama o işte uzun süre kalamazsınız. Mesai arkadaşlarınız zaman içinde ne yaptığınız hakkında en küçük bir fikriniz olmadığını anlayacaktır. Sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz bilgiler hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktır. Şirketiniz de işinin gerçekten ehli olan bir başkasını aramaya başlayacaktır” diyor.