Libya’daki MİT mensubunun ölümüne dair haber ve paylaşım yaptıkları gerekçesiyle 110 günü aşkın süredir tutuklu olan altı gazeteciden üçü, savcının tüm sanıkların tutukluluklarının devamı yönündeki mütalaasına rağmen, bugün yapılan ilk duruşmada tahliye edildi.
İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi, yaklaşık 11 saat süren yargılamanın ardından Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile Yeni Yaşam gazetesi yayın yönetmeni Ferhat Çelik ve aynı gazetenin yazı işleri müdürü Aydın Keser’in tahliyesine karar verdi. Çelik ve Keser hakkında adli kontrol kararı verildi.
Tahliye edilen gazeteciler gibi MİT Kanunu'nun 27. Maddesi ile TCK'nın 329. Maddesi'nde düzenlenen ‘gizli kalması gereken bilgileri’ açıkladıkları iddiasıyla 7 yıldan 18 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanan Oda TV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’in tutukluluk halleri ise devam ediyor. Mahkeme buna gerekçe olarak ‘MİT'in suç duyurusu’, ‘somut delillerin varlığı’ ve ‘sanıkların delilleri karartma olasılığı’nı gösterdi.
Terkoğlu: ‘‘Odatv, Birgün, Yeni Yaşam, Yeni Çağ gazetecilerinden oluşan ‘çorba’da en küçük bir koordinasyon bulunmuyor’’
Duruşmada savunmasını yapan Barış Terkoğlu, iddianamenin gerçeklerden uzak olduğunu söylerken, iddia edildiği gibi koordineli bir ifşa olmadığını örneklerle açıkladı.
Terkoğlu, ‘‘İddianame hayal metni değildir. Uydurmalara dayanmaz. Delillerle güçlendirilmiş varsayımdır. Bakın, iddianame 15. sayfasında AYM’nin ‘ifşa edilmiş olsa dahi…’ dediğini iddia eden bir kararına dayanıyor. Ancak AYM’nin kararında öyle bir ifade yok. İddianame defalarca Odatv haberindeki fotoğraflardan birinin, tekrar söylüyorum sadece birinin gizlice çekildiğini yazıyor. Buna dair tek bir delil koyamadığı gibi sonunda gizli çekilmediğini kabul ediyor ki boynunda fotoğraf makinasıyla cenazeye giden basın danışmanının çektiğini onaylayıp onu sanık yapıyor. İddianame ‘bir plan dahilinde, sistematik ve koordineli ifşa’ diye başlıyor. Bütün çabasına rağmen ‘torba’ bile değil; Odatv, Birgün, Yeni Yaşam, Yeniçağ gazetecilerinden oluşan ‘çorba’da en küçük bir koordinasyon bulamıyor. Hal öyle ki ben, Odatv’deki haberi yapan Hülya Kılınç ile hayatımda hiç konuşmadığım gibi mahkeme kapısında tanıştım. Bu kadar koordinasyonsuzuz Sayın hakimler. 10 yıl önce 'kumpas' diyorduk, bugün buna ‘tezgah’ diyoruz’’ dedi.
Pehlivan: ‘‘Suç ile fiil arasında olması gereken zorunlu bağ bu davada yokken neden tutukluyuz?’’
Barış Pehlivan ise Odatv’nin haberinde ne Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubunun ne de cenaze törenine katılan MİT mensuplarının ifşa edildiğini söyledi.
Pehlivan, ''Bizden çok önce 'ifşa edilmiş' bile olsa, açık kaynaklarda onlarca kez yer de alsa, Odatv’deki haberde şehidin soy ismi var mı? Yok. Nasıl şehit olduğu bilgisi var mı? Yok. Anne-babanın isimleri ve soy isimleri var mı? Yok. 110 mahalleye sahip Akhisar’da, cenazenin olduğu köyün/mahallenin adı var mı? Yok. Cenazeye ait video görüntüleri var mı? Yok. İşte tüm bunları, daha önce ifşa olmasına rağmen yayınlamayan Odatv, içinde görevdeki MİT mensuplarının da olduğunu bilse cenazeden o kareyi yayınlar mıydı? Hülya Kılınç ya da şehidimiz Manisalı olmasaydı, bu haber yapılmayacaktı. Keza, Odatv’de diğer MİT şehidinin cenaze haberi yok. Zira, o şehirde muhabirimiz yok. Bu bile, bizim MİT mensubu ifşa etme gibi kastımız/planımız olmadığının, sadece gazetecilik saikiyle hareket ettiğimizin kanıtıdır. Peki suç ile fiil arasında olması gereken zorunlu bağ bu davada yokken neden tutukluyuz?’’ diye konuştu.
Ağırel: ‘‘MİT’in Libya’da faaliyet gösterdiğini ilk duyuran Cumhurbaşkanı, o da mı suç işledi?’’
Duruşmada savunmasını yapan ilk sanık olan Murat Ağırel de iddiaları reddetti.
Ağırel, ‘‘MİT’in Libya’da faaliyet gösterdiğini ilk duyuran Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Cumhurbaşkanı şimdi suç mu işlemiştir? Bizler MİT’in nerede ne görev aldığını nereden bilebiliriz? Benim Twitter paylaşımlarımla öteki haber ve fotoğrafların hiçbir alakası yok. İddia makamı bunu planlı bir faaliyet olarak görüyorsa delil koymalı. 19 Şubat’ta şehidimizin doğduğu ilçenin muhtarı fotoğraf koyarak paylaşım yaptı ama MİT bunu ifşa olarak görmedi. Bordo bereliler ve özel kuvvetler adlı Facebook hesapları ‘bize emanet’ yazdı, güvenlik uzmanı Abdullah Ağar ‘‘vatan kimi zaman bilinen kimi zaman bilinmeyen kahramanları ile yükselir’ yazdı. MİT bunları ifşa görmedi benim anlamını dahi bilmediğim ‘case officer’ı ifşa olarak gördü. Benim Cumhurbaşkanımızın şehitleri ‘tane’ olarak nitelemesi beni üzmüştü o tweet'i o nedenle attım. Yazımı yollamasaydım, yazı da yazacaktım’’ dedi.
Ağırel, kendisiyle aynı dosyada yargılanan altı kişiden yalnızca Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’la tanıştığını HTS kayıtlarının ortaya koyduğu haliyle onlarla da 15 aydır görüşmediğini dile getirdi.
Çelik: ‘‘Haberimiz ortada MİT ifadesi geçmiyor’’
Yeni Yaşam gazetesi yayın yönetmeni Ferhat Çelik ise iddianamede yer alan iddiaya rağmen gazetesinde yer alan haberde ‘MİT mensubu’ ibaresinin geçmediğini dile getirdi.
Çelik, ‘‘Ben bu haberi görmedim ama arkasındayım. Görsem de görmesem de sorumlusuyum. Haberimiz ortada, MİT ifadesi geçmiyor. MİT Kanunu gazeteciliğin elini kolunu bağlıyor. Ben önceden bilemem kim MİT mensubu kim değil. Haberi açık kaynaklardan kopyala yapıştır yaparak basıp casusluk yapmışız. Bu haberi yaparken bu insanların kimlik bilgilerinden bihaberiz. Bile bile neden MİT mensubuna binbaşı yazayım? TSK’nın Libya’da olduğuna dair hep haberler yapıldı. Erdoğan 6 Ocak’ta söylüyor. Burada bir kasıt yok, biz gazetecilik yapıyoruz’’ dedi.
Duruşma öncesi gazeteciler ve gazeteci örgütleri, tutuklu gazetecilere destek vermek için İstanbul Adalet Sarayı önünde buluştu.
Haberin Var Mı İnisiyatifi: ‘‘Meslektaşlarımız içi boş bir iddianame ile 110 günden beri Silivri Cezaevi’nde tutsaklar’’
Gazetecilerin tutuklanması sonrası sosyal medyadan destek kampanyaları düzenleyen Haberin Var Mı İnisiyatifi adına konuşan Mehveş Evin, bu tutuklamaların asıl hedefinin dışarıdaki gazetecilere gözdağı vermek olduğunu savundu.
Evin, ‘‘Meslektaşlarımız benzerini yıllardır gördüğümüz mesnetsiz suçlamalarla karşı karşıya. İçi boş bir iddianame ile 110 günden beri Silivri Cezaevi’nde tutsaklar. Meslektaşlarımızın hürriyetleri ellerinden alınıp Korona pandemisi koşullarında demir parmaklıkların arkasına atılırken asıl mesaj bizlere, dışarıdaki gazetecilereydi. ‘Görmeyin, duymayın, konuşmayın’ deniyor, üç maymunu oynamamız isteniyordu. Yalnız Barışları, Hülya’yı, Murat’ı, Ferhat’ı, Aydın’ı, Müyesser’i değil bizleri de susturmak, sindirmek, korkutmak, istiyorlardı. Namık Kemal susmuş muydu? Ya Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet sinmiş miydi? Siz Uğur Mumcu’nun ya da Musa Anter’in biat ettiğini gördünüz mü? Ya Hrant Dink ve Metin Göktepe? Asla! Bugün yargıçlardan adil olmalarını, hukuku referans almalarını, vicdanlarını dinlemelerini ve meslektaşlarımızı serbest bırakmalarını talep ediyoruz’’ dedi.
Eren: ‘‘Hakikatler topluma ulaşmasın diye gazeteciler tutuklanıyor’’
‘Gazeteciler Suç Değildir’ pankartı önünde konuşan DİSK Basın İş Faruk Eren, gerçeklerin yazılmasının istenmediği için gazetecilerin susturulmak istendiğini dile getirdi.
Eren, ‘‘Yalnızca 6’sı tutuklu 7 gazeteci arkadaşımız değil çok sayıda arkadaşımız yargılanıyor. Bu haftanın ilk 3 günü 20’ye yakın gazeteci yargılandı, yargılanıyor. Türkiye bir gazeteci hapishanesi durumda. Sadece acı çekenler gazeteciler değil toplumun her kesiminde ah sesi geliyor. Baro başkanlarının Ankara’ya sokulmadığını gördük. Avukatlar avukatlık yapamıyor. 2 avukat ölüm orucunda. İşçilerin kıdem tazminatı yok edilmek isteniyor. ‘Gerçekler duyulmasın, hakikat topluma ulaşmasın’ diye gazeteciler yargılanıyor, tutuklanıyor’’ diye konuştu.
TGS Başkanı: ‘‘Gazeteciler tecrit ediliyor, özgürlüklerinden mahrumlar’’
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş ise Türkiye’de halihazırda 75 gazetecinin tutuklu olduğunu hatırlattı.
TGS Başkanı, ‘‘Habere haberciye düşman bir iktidar olduğu sürece burada Çağlayan Adliyesi’nde olmaya devam edeceğiz gibi gözüküyor. Şu anda tutuklu olan 75 meslektaşımızın özgürlüğe kavuşmasıyla birlikte dayanışmayla bu zor günleri arkamızda bırakmayı umuyoruz. Bugün 6 meslektaşımız hakim karşısında olacak. Onlar özgürlüklerinden mahrumlar, tecrit edilmiş durumdalar birbirleriyle görüşmeleri engelleniyor. Onlar Silivri’de biz dışarıda direniyoruz’’ dedi.
Duruşmayı izlemeye gelen CHP, HDP, İyi Parti ve TİP’ten yaklaşık 20 milletvekili salonun küçük olması nedeniyle salona giremediler.