Erişilebilirlik

Krizler Avrupa’yı Bölüyor mu?


Avrupa Birliği’nin fikir babası olarak bilinen Jean Monnet bir keresinde “Krizler harika bir birleştiricidir” demişti. Ancak bugünlerde bu söz Avrupalılar için geçerli görünmüyor. AB birçok kişiye göre dağılma yoluna girdi ve bazıları çoktan ölüm ilanını yazmaya hazırlanıyor

Ülkelerin kendi içinden gelen terör tehditleri, kıtanın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir mülteci akınına hedef olması, büyük borcu olan devletler ve birdenbire dünya siyasetinde etkisini arttıran ve sınırları yeniden çizmeye hevesli bir Rusya, Avrupalılar arasındaki bölünmeyi arttırıyor. Birliğin sürdürülebilir olduğu fikri de hızla zayıflıyor.

Bu yıl İngiltere’de yapılması olası referandum sonucunda AB, en büyük ve güçlü üyelerinden birinin birlikten ayrılmasına tanık olabilir. Bu da zor durumdaki birliğin daha da kesin biçimde Paris ve Berlin’den yönetilmesi anlamına geliyor. Ancak küçük üyeler Almanya ve Fransa’nın liderliğinden şikayetçi.

AB, kıtaya Ortadoğu ve Afrika’da gelen mültecilerin girişini yönetme konusunda başarısızlığa uğradıkça, Schengen sisteminin sağladığı serbest dolaşım da tehlikeye girdi. Üye ülkeler keyfi biçimde sınır kontrollarına başlarken, bazıları sınırlarına duvar ördü. AB liderleri, Schengen’in açık sınır uygulamasının iki yıl boyunca askıya alınabileceğini açıkladı.

AB’nin bölüneceği uzun süredir söyleniyor. Özellikle de baştan birliğe karşı olanlar böyle düşünüyordu. Ancak bugünlerde benzer beklentiler, panikleyen AB taraftarları tarafından dile getiriliyor.

Eski İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband, BBC’nin AB’nin sonunun gelip gelmediğiyle ilgili bir sorusu üzerine birliği güçlü biçimde destekleyen bir cevap veremedi. Miliband, “AB’nin sonunu konuşmak için erken olduğunu düşünüyorum” demekle yetindi.

Göç Popülizmi Körüklüyor

Orta Avrupa’da popülist milliyetçi söylemler hızla yükselişe geçti. Macaristan, Polonya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nin oluşturduğu Vizegrad ülkeleri, AB’nin göçmen politikalarını şiddetle eleştiriyor. Bu ülkeler Avrupa Komisyonu’nun mültecileri 28 üye ülkeye dağıtma planına karşı çıkıyor.

Çoğu İtalya ve Yunanistan’da bulunan 160 bin mültecinin paylaşılması konusundaki AB müzakereleri, Aralık ayında Orta Avrupa ülkelerinin şiddetli muhalefeti yüzünden sonuçsuz kaldı. 2015 sonuna kadar yalnızca 272 mültecinin dağıtımı yapılabildi.

Orta Avrupalı liderler mülteci alınmasına karşı ve mültecilerin yerel kültürü değiştireceğini ve entegre edilmelerinin mümkün olmadığını öne sürüyor. Çok kültürlülüğü reddeden bu liderler arasında sesini en çok duyuran Macar lider Viktor Orban oldu. Orban, Afrikalı ve Ortadoğulu göçmenlerin ülkenin Hristiyan kimliğini tehdit ettiğiniöne sürüyor.

Orta Avrupa’dan yeni nesil popülist liderler göçmen krizini fırsat bildi. Bu liderlerin Avrupa ile siyasi entegrasyona karşı tavırları ve Brüksel’e gösterdikleri direnç, Avrupa Komisyonu ile sık sık karşı karşıya gelmelerine neden oldu. Brüksel ve Polonya arasında hukukun üstünlüğü ile ilgili bir dava sürüyor.

Brüksel ve Polonya arasındaki sürtüşme, ülkede milliyetçi muhafazakar Hukuk ve Adalet Partisi’nin parlamento seçimlerini kazanmasıyla artışa geçti. Yeni hükümet kısa sürede güvenlik ve istihbarat şeflerinin işine son verdi ve anayasa mahkemesinin yetkilerini kısıtladı. Yeni hükümet, anayasa mahkemesine taraftarlarını yerleştirdi.

Hukuk ve Adalet Partisi, Macaristan’da olduğu gibi kısa sürede devlete bağlı medyaya yandaşlarını yerleştirerek hükümete bağlı hale getirdi. Artık haberciler, hükümetin sözcüsü görevi yapıyor.

Avrupa Komisyonu bu değişikliklerin Avrupa’nın yönetim normlarını ihlal ettiğini ve demokratik güçler ayrılığını zayıflattığını söylüyor. Sol ve liberal muhalifler Orban ve Jaroslaw Kaczynski’yi Vladimir Putin’i taklit etmekle ve liberal demokrasiyi yok ederek otoriter biçimde kontrol edilen bir demokrasiye geçmeye çalışmakla suçluyor.

Macaristan’da Orban ve diğer Orta Avrupalı liderler gibi Kaczynski de AB Komisyonu’nun siyasi yönetim biçiminin, ülkeler arasında uyumlu hale getirilmesi konusundaki ısrarını AB ve siyasi elitlerin anti-demokratik eğilimi olarak değerlendiriyor. Kaczynski, kendisinin ve diğer liderlerin yalnızca Doğu Avrupa değerlerini savunduğunu iddia ediyor. Kısacası bu liderler, egemenliklerinin kısıtlanmasına karşı çıkıyor ve ulus devlete dönmek istiyor.

Bu argümanlar Avrupa’nın başka yerlerinde de yankı buluyor. İngiliz İşçi Partisi’ne destek veren işçi grupları, İtalya’da 5 Yıldız Hareketi’ne arka çıkan orta sınıf radikaller ve İskandinavya’daki gelenekçi muhafazakar partiler de benzer görüşleri savunuyor.

XS
SM
MD
LG