WASHINGTON —
Gezi protestolarının, içinde barındırdığı mizah sayesinde Türk siyaset sahnesine renk kattığını bu açıdan Rusya’da Putin’i protesto edenlerle benzerlik gösterdiğini aradaki tek farkın polisin yaklaşımı olduğunu ifade etti:
Kirişçi: “Rusya’ya baktığımızda Rusya polisi veya hükümeti polisi büyük sayılarda çarpıcı bir şekilde protestocuların üzerine sürmekten ve tepkiyi daha da büyütmektense, daha ziyade protestocuların elebaşlarına yönelik nokta operasyonları düzenledi. Bu bence Türk siyasetine bir yenilik kattı ve aynı zamanda da hükümet tarafını da güç durumda bıraktı. Çünkü alışılmadık bir üslup.”
Profesör Doktor Kemal Kirişçi Brookings Enstitüsü Türkiye uzmanlarından. Kirişçi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Gezi olaylarıyla başlayan krizden sanılanın aksine gereken dersi çıkardığını şu sözlerle savunuyor:
“Benim tahminim başbakanımızın buradan çok önemli dersler çıkardığı ve o çıkardığı dersleri öyle herkesle de açık açık ortada da paylaşmadığı anlamına geliyor.
Demokrasi sadece sandık değil. Sandıktan kim çoğunluğu alırsa bu çoğunluk diğerlerinin üzerinde tahakküm kuracak diye, ileri ve çoğulcu demokraside böyle bir durum yok. Seçimden çoğunluğu kazanmş tarafın azınlıkta kalanları ki biz azınlığı hep etnik ve dini azınlık olarak anlıyoruz bunun sosyal, ekonomik ve fikirsel boyutu da var. Onlara da kulak vermeye devam edebilmesi lazım. Zannediyorum İstanbul’daki protestolar ve daha sonra Rusya ve Brezilya’daki protestolar bize şu yeniliği hatırlattı. Biz artık 10 sene 20 sene önceki siyasi ortamda yaşamıyoruz.
Her ne kadar başbakanımız çok tenkitle karşılaştıysa da dünyada, bu tenkidi yapanların önemli bir kısmı da başbakanın son derece gerçekçi bir siyasetçi olduğu, siyaseti çok iyi anladığı, bazı çevreleri üzen söylemlerinin de bu kadar başarılı bir siyaset adamının hükümette kalan bir siyaset adamı olduğu görüşünde. “
Başbakan’ın tecrübe açısından Ortadoğu liderlerinden çok daha farklı, dahası deneyimli bir siyasetçi olduğunun altını çizen Profesör Kemal Kirişçi, Recep Tayyip Erdoğan’ın buna rağmen Mısır’ın devrik cumhurbaşkanı Mursi’nin duruşuna benzer bir tavır sergilediğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Benzerlik görmemek mümkün değil. İki mesaj var benzeyen. Birincisi demokrasiyi bu dar anlamda tanımlama. İkincisi de iki tarafta seçim kutusunu çıkış yöntemi olarak gösterdiler. Ben ikisine de tamamen katılıyorum. Bugün Mısır’daki durumda görüyoruz. Kimisi diyor seçimden ne çıkarsa onlar 4-5 sene yönetirler. Beğenilmiyorsa sandık başına gider tekrar oy atılır yeni bir hükümet gelir. Bunu Putin de söylüyor, Başbakanımız da aynısını diyor Mursi de. Ama başkaları da diyor ki demokrasi bir tek bu değil. Demokrasi seçimin üstüne gelen bir takım değerleri de gerektiriyor. En azından karşıdaki insanın sözünü de dinlemeyi, en azından yarı yolda buluşmayı gerektiren bir çaba gerektir. Demokrasinin ne olduğunu tartışıldığını gördük ve bunu en net Mısır’da gördük. İki taraf da demokrasi istiyor, bu kadar basit. Amerika’da sorun yok mu? Var bunu yaşıyoruz. Adalet sistemi, gizli dönen dolaplar tartışılıyor. Burası kesinlikle sütten çıkmış bir demokrasi değil. Ama kefeye koyduğunda farklılıklar var. Her siyasi parti halka seçim barajını düşüreceği sözünü verdi. En inandırıcı söz de AKP’den geldi. Ama bakıyoruz ki değişen bir şey yok. Türkiye olarak hala bir darbenin bize çizmiş olduğu yoldan çıkmaya kurtulmaya çalışıyoruz.”
“Suriye konusunda öngörüler yanlıştı”
“Komplo teorilerini öne çıkaranlar son derece güç durumda kalıyorlar bence. Gazeteleri açıyorum devamlı bir nakarattır gidiyor. İşte batı gazeteleri yeteri kadar Suriye’ye dikkat etmiyorlar. Mısır’da çekilen acıları göstermiyorlar. Bir tek Türkiye’deki protestolar. Yok öyle bir şey. Ben her sabah Washington Post’u açtığımda muhakkak Mısır’da Suriye’de çekilen acılarla ilgili koca sayfa analizler var. Türkiye’deki gazetelerde bu tür yazılar görmüyorum.
Uluslararası siyaseti ilişkileri iyi değerlendirmek lazım. Türkiye’den bakıldığından nasıl olsa Amerika gelir biz el verir varsayımı yapmamak lazımdı. Aynı şekilde Esat 2 ay dayanır analizini yapmamak lazımdı. Türkiye’nin radikal gruplara da destek verdiği, bu grupları kullanabileceğini düşündüğü. Ama bu gruplar hızlı bir şekilde Türkiye’nin de canını yakmaya başladığı söyleniyor. Ve hatta Somali’de Türk Büyükelçiliği önünde patlayan bomba ile Türkiye’nin bu gruplardan uzaklaşma çabası arasında ilişkiler de kuranlar var.”
“Türk - Amerikan ilişkileri hala soğuk savaş çerçevesinde”
Türkiye Amerika arasındaki Obama’nın Türkiye’ye yaptığı ziyarette kullandığı ‘model ortaklık’ kavramının sürdüğünü ancak bu tanımın, ekonomik ilişkilerde de kendini göstermesi gerektiğini söyledi.
Kirişçi: “Türk Amerikan ilişkileri hala bir soğuk savaş çerçevesi içerisinde. Yani bununla ne kastediliyor. Türk-Amerikan ilişkilerinin gündeminde hala güvenlik, terörizm, jeopolitik konular ağır basıyor. Halbuki Türkiye Amerika’nın ekonomik ilişkilerine baktığımızda çok zayıf kaldığını görüyoruz.”
Amerika ile Avrupa Birliği gündeminde Transatlantik Yatırım Ortaklığı anlaşması var. Türkiye istediği halde buna dâhil olamadı. Ancak Amerika’yla doğrudan ticaret girişimleri sürüyor. Tüm bu gelişmeler bir tarafa, Kirişçi’ye göre Türkiye’de ibre yine Avrupa Birliği’ni gösteriyor.
Kirişçi: “Bugün yaralı bir AB pazarının Türk ihracatı için ne kadar önemli olduğu hızla farkediliyor. Bundan birkaç ay öncesine kadar siyasi büyüklerimiz Avrupa Birliğine yönelik küçümseyici ifadeler kullanıyorlardı. Ben anlıyorum bu kırgınlıktan dolayı. Gönül arzu eder ki siyasiler daha diplomatik davranmasını. Çünkü hiç belli olmaz olaylar bir anda değişebilir ve değişti. Bizim siyasilerimiz AB’yi küçümserken ne diyorlardı. ‘Bizim Ortadoğumuz, Afrikamız var’ diyorlardı. Ortadoğu’da pazar diye bir şey kalmadı. Türk kamyonları artık Suriye üzerinden epeydir gidemiyor. Irak üzerinden sıkıntılı şüpheli gidiyor. Koskoca bir pazar hızlı bir şekilde elimizden kayıp gidiyor. Neresi kalıyor? Yine Avrupa Birliği’ne. Avrupa Birliği’ne biraz hoş ve verici davranılsa, sizin kötü gününüzde düştünüz yardımcı olalım denilse, hem Türk kimliğine hoş hem de onlara jest oldurdu.
Kemal Kirişçi, Türk dış politikasının dünden bugüne yaşadığı değişimi ise şu sözlerle özetliyor:
“Bundan 2 sene önceki Türk dış politikasıyla bugünkü arasında muazzam bir fark var. O fark da Türk diplomasisi 2 sene öncesine kadar her tarafla konuşabiliyordu. İsrail ve Suriyeliler’i az daha aynı masa etrafına getirebilecek bir diplomasiydi. Sünnisiyle Şii’sine İsrail’den Mısır’a. Böyle bir diplomasi tarihte yaşanmamıştı. Ama maalesef bugün Türkiye bazı çevrelerle konuşabiliyor. Bölgede artık Türkiye çatışmalarda taraf ülke olarak geçiyor.”
Ancak Kemal Kirişçi, bundan sonrası için umutsuz değil. Zira uluslararası siyaset uzmanı, Amerika’nın Filistin İsrail barış görüşmelerinde Türkiye’yi de masada görmek istediğini söylüyor. Bu da, Türkiye’nin Ortadoğu’nun kilit aktörü ülkesi olma özelliğini yitirmediğini ortaya koyacak.
Kirişçi: “Rusya’ya baktığımızda Rusya polisi veya hükümeti polisi büyük sayılarda çarpıcı bir şekilde protestocuların üzerine sürmekten ve tepkiyi daha da büyütmektense, daha ziyade protestocuların elebaşlarına yönelik nokta operasyonları düzenledi. Bu bence Türk siyasetine bir yenilik kattı ve aynı zamanda da hükümet tarafını da güç durumda bıraktı. Çünkü alışılmadık bir üslup.”
Profesör Doktor Kemal Kirişçi Brookings Enstitüsü Türkiye uzmanlarından. Kirişçi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Gezi olaylarıyla başlayan krizden sanılanın aksine gereken dersi çıkardığını şu sözlerle savunuyor:
“Benim tahminim başbakanımızın buradan çok önemli dersler çıkardığı ve o çıkardığı dersleri öyle herkesle de açık açık ortada da paylaşmadığı anlamına geliyor.
Demokrasi sadece sandık değil. Sandıktan kim çoğunluğu alırsa bu çoğunluk diğerlerinin üzerinde tahakküm kuracak diye, ileri ve çoğulcu demokraside böyle bir durum yok. Seçimden çoğunluğu kazanmş tarafın azınlıkta kalanları ki biz azınlığı hep etnik ve dini azınlık olarak anlıyoruz bunun sosyal, ekonomik ve fikirsel boyutu da var. Onlara da kulak vermeye devam edebilmesi lazım. Zannediyorum İstanbul’daki protestolar ve daha sonra Rusya ve Brezilya’daki protestolar bize şu yeniliği hatırlattı. Biz artık 10 sene 20 sene önceki siyasi ortamda yaşamıyoruz.
Her ne kadar başbakanımız çok tenkitle karşılaştıysa da dünyada, bu tenkidi yapanların önemli bir kısmı da başbakanın son derece gerçekçi bir siyasetçi olduğu, siyaseti çok iyi anladığı, bazı çevreleri üzen söylemlerinin de bu kadar başarılı bir siyaset adamının hükümette kalan bir siyaset adamı olduğu görüşünde. “
Başbakan’ın tecrübe açısından Ortadoğu liderlerinden çok daha farklı, dahası deneyimli bir siyasetçi olduğunun altını çizen Profesör Kemal Kirişçi, Recep Tayyip Erdoğan’ın buna rağmen Mısır’ın devrik cumhurbaşkanı Mursi’nin duruşuna benzer bir tavır sergilediğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Benzerlik görmemek mümkün değil. İki mesaj var benzeyen. Birincisi demokrasiyi bu dar anlamda tanımlama. İkincisi de iki tarafta seçim kutusunu çıkış yöntemi olarak gösterdiler. Ben ikisine de tamamen katılıyorum. Bugün Mısır’daki durumda görüyoruz. Kimisi diyor seçimden ne çıkarsa onlar 4-5 sene yönetirler. Beğenilmiyorsa sandık başına gider tekrar oy atılır yeni bir hükümet gelir. Bunu Putin de söylüyor, Başbakanımız da aynısını diyor Mursi de. Ama başkaları da diyor ki demokrasi bir tek bu değil. Demokrasi seçimin üstüne gelen bir takım değerleri de gerektiriyor. En azından karşıdaki insanın sözünü de dinlemeyi, en azından yarı yolda buluşmayı gerektiren bir çaba gerektir. Demokrasinin ne olduğunu tartışıldığını gördük ve bunu en net Mısır’da gördük. İki taraf da demokrasi istiyor, bu kadar basit. Amerika’da sorun yok mu? Var bunu yaşıyoruz. Adalet sistemi, gizli dönen dolaplar tartışılıyor. Burası kesinlikle sütten çıkmış bir demokrasi değil. Ama kefeye koyduğunda farklılıklar var. Her siyasi parti halka seçim barajını düşüreceği sözünü verdi. En inandırıcı söz de AKP’den geldi. Ama bakıyoruz ki değişen bir şey yok. Türkiye olarak hala bir darbenin bize çizmiş olduğu yoldan çıkmaya kurtulmaya çalışıyoruz.”
“Suriye konusunda öngörüler yanlıştı”
“Komplo teorilerini öne çıkaranlar son derece güç durumda kalıyorlar bence. Gazeteleri açıyorum devamlı bir nakarattır gidiyor. İşte batı gazeteleri yeteri kadar Suriye’ye dikkat etmiyorlar. Mısır’da çekilen acıları göstermiyorlar. Bir tek Türkiye’deki protestolar. Yok öyle bir şey. Ben her sabah Washington Post’u açtığımda muhakkak Mısır’da Suriye’de çekilen acılarla ilgili koca sayfa analizler var. Türkiye’deki gazetelerde bu tür yazılar görmüyorum.
Uluslararası siyaseti ilişkileri iyi değerlendirmek lazım. Türkiye’den bakıldığından nasıl olsa Amerika gelir biz el verir varsayımı yapmamak lazımdı. Aynı şekilde Esat 2 ay dayanır analizini yapmamak lazımdı. Türkiye’nin radikal gruplara da destek verdiği, bu grupları kullanabileceğini düşündüğü. Ama bu gruplar hızlı bir şekilde Türkiye’nin de canını yakmaya başladığı söyleniyor. Ve hatta Somali’de Türk Büyükelçiliği önünde patlayan bomba ile Türkiye’nin bu gruplardan uzaklaşma çabası arasında ilişkiler de kuranlar var.”
“Türk - Amerikan ilişkileri hala soğuk savaş çerçevesinde”
Türkiye Amerika arasındaki Obama’nın Türkiye’ye yaptığı ziyarette kullandığı ‘model ortaklık’ kavramının sürdüğünü ancak bu tanımın, ekonomik ilişkilerde de kendini göstermesi gerektiğini söyledi.
Kirişçi: “Türk Amerikan ilişkileri hala bir soğuk savaş çerçevesi içerisinde. Yani bununla ne kastediliyor. Türk-Amerikan ilişkilerinin gündeminde hala güvenlik, terörizm, jeopolitik konular ağır basıyor. Halbuki Türkiye Amerika’nın ekonomik ilişkilerine baktığımızda çok zayıf kaldığını görüyoruz.”
Amerika ile Avrupa Birliği gündeminde Transatlantik Yatırım Ortaklığı anlaşması var. Türkiye istediği halde buna dâhil olamadı. Ancak Amerika’yla doğrudan ticaret girişimleri sürüyor. Tüm bu gelişmeler bir tarafa, Kirişçi’ye göre Türkiye’de ibre yine Avrupa Birliği’ni gösteriyor.
Kirişçi: “Bugün yaralı bir AB pazarının Türk ihracatı için ne kadar önemli olduğu hızla farkediliyor. Bundan birkaç ay öncesine kadar siyasi büyüklerimiz Avrupa Birliğine yönelik küçümseyici ifadeler kullanıyorlardı. Ben anlıyorum bu kırgınlıktan dolayı. Gönül arzu eder ki siyasiler daha diplomatik davranmasını. Çünkü hiç belli olmaz olaylar bir anda değişebilir ve değişti. Bizim siyasilerimiz AB’yi küçümserken ne diyorlardı. ‘Bizim Ortadoğumuz, Afrikamız var’ diyorlardı. Ortadoğu’da pazar diye bir şey kalmadı. Türk kamyonları artık Suriye üzerinden epeydir gidemiyor. Irak üzerinden sıkıntılı şüpheli gidiyor. Koskoca bir pazar hızlı bir şekilde elimizden kayıp gidiyor. Neresi kalıyor? Yine Avrupa Birliği’ne. Avrupa Birliği’ne biraz hoş ve verici davranılsa, sizin kötü gününüzde düştünüz yardımcı olalım denilse, hem Türk kimliğine hoş hem de onlara jest oldurdu.
Kemal Kirişçi, Türk dış politikasının dünden bugüne yaşadığı değişimi ise şu sözlerle özetliyor:
“Bundan 2 sene önceki Türk dış politikasıyla bugünkü arasında muazzam bir fark var. O fark da Türk diplomasisi 2 sene öncesine kadar her tarafla konuşabiliyordu. İsrail ve Suriyeliler’i az daha aynı masa etrafına getirebilecek bir diplomasiydi. Sünnisiyle Şii’sine İsrail’den Mısır’a. Böyle bir diplomasi tarihte yaşanmamıştı. Ama maalesef bugün Türkiye bazı çevrelerle konuşabiliyor. Bölgede artık Türkiye çatışmalarda taraf ülke olarak geçiyor.”
Ancak Kemal Kirişçi, bundan sonrası için umutsuz değil. Zira uluslararası siyaset uzmanı, Amerika’nın Filistin İsrail barış görüşmelerinde Türkiye’yi de masada görmek istediğini söylüyor. Bu da, Türkiye’nin Ortadoğu’nun kilit aktörü ülkesi olma özelliğini yitirmediğini ortaya koyacak.