Erişilebilirlik

Köylülerin Kartal Dağı’nı Koruma Mücadelesi  


Kaz Dağları, Murat Dağı, Efemçukuru, Alaplı, Lapseki gibi birçok orman bölgesi son yıllarda çevrecilerin karşı çıktığı maden faaliyetleriyle gündeme geldi. Türkiye'nin dört bir yanında doğayı tehdit ettiği gerekçesiyle eleştirilen maden projelerinin bazıları durduruldu, bazılarıysa aktif olarak çalışıyor.

Resmi Gazete'de yayınlanan ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın Maden Yönetmeliği'nde yaptığı değişiklikle zeytinlikleri madencilik faaliyetlerine açan yönetmeliğe, zeytin üreticileri başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerinden tepkiler geliyor. Ancak bu yönetmelik olmadan da İzmir’in Tire ilçesindeki Kartal Dağı gibi alanlar madenlerin tehdidi altındaydı. Köylüler, zeytinliklerinin bulunduğu, kızılçam ve sandal ormanlarıyla kaplı Kartal Dağı’nın madene dönüşmemesi için hukuk mücadelesi veriyor.

Köylülerin Kartal Dağı’nı Koruma Mücadelesi  
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:11:04 0:00

Dağda 200 hektarlık alan üzerinde dolomit madeni çıkarılıyor. Diğer bir firma tarafından rüzgar enerji santrali (RES) kurmak için yapılan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusunda, bölgede geçici taş ocağı açılması isteniyor.

2021 yılında Emerald Madencilik tarafından kurulmak istenen mermer ocağının işletmeye açılabilmesi için gereken ÇED süreci ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından "Zeytincilik Yasası" gerekçe gösterilerek iptal edilmişti. Bakanlık, projenin ÇED sürecini, “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” şeklindeki yasa maddesiyle durdurunca maden açılamadı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından proje şimdilik durdurulmuş olsa da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın sağladığı maden arama ve işletme ruhsatı sayesinde, söz konusu bölge yeni maden projeleri için başvuruya açık. Köylüler Kartal Dağı’nı maden tehdidi altından tamamen çıkararak ruhsatın iptal edilmesini istiyor.

“Ormanımıza sahip çıkmak istiyoruz”

Kartal Dağı’nın sınırlarında yer alan Küçükkale köyü sakini Nurettin Aydın, 330 nüfuslu köy halkının dağda bulunan zeytinliklerden geçimini sağladığını söyledi.

VOA Türkçe’ye konuşan Aydın, dağın madenciliğe açılmasına karşı çıkmasının nedenlerini, “Zeytin bizim tabii varlığımız ve köyümüzün yüzde elli geliri zeytindendir. Olmazsa olmazlardan bir tanesi. Buralar Kartal Dağı, Tire’nin ormanı en büyük olan dağdır. Biz bu maden meselesiyle iki senedir uğraşıyoruz. Zeytin Yasası'ndan bu maden feshedildi. Bu 6 tane köyü kapsıyor. Bu dağda ana ruhsat var. Biz bu ruhsat için dava açtık. Şu anda devam ediyor. Sonucunu bekliyoruz. O ormanın kıymetini bilen bilir. Tire'ye kadar olmayan bir orman var bizde. Biz buna sahip çıkmak istiyoruz. Son varlığımıza kadar uğraşacağız, bırakmayacağız. Benim köyüme şu anda 38 hane dışarıdan yazlıkçı gelenler var. Sebebi ne? Havanın güzel olmasından geliyorlar. Buraya bir maden ocağı açılırsa, köye 350 metre. Bu hava kirlenecek. Ne köylü rahat edecek ne gelenler rahat edecek. O zaman köy terk edilip gidilmesi gerekir” sözleriyle anlattı.

“Madencilik faaliyetlerinin izin sürecinde devlet kurumları arasında iki başlılık var”

Maden ruhsatının iptalinin istendiği davayı açan Avukat Cem Altıparmak, “Bu bölgeyle ilgili olarak bakanlık tarafından ‘ÇED gereklidir’ kararı verildi. Yani normalde ‘ÇED gerekli değildir’ diye bir karar verseydi, valilik oradaki faaliyeti başlatabilirdi. Fakat valilik de hem dağın kendisini hem de orada yaşayan insanların tepkilerini dikkate alarak, projenin bir ÇED sürecine girmesini istedi. Halkın tepkisi, var olan alanın değerleri derken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mermer ocağıyla ilgili olan alanın ÇED sürecini durdurdu” dedi.

Ancak Altıparmak, Türkiye’de madencilik faaliyetlerinin izin sürecinde devlet kurumları arasında ‘iki başlılık’ yaşandığını kaydetti. Bu durumun madenlere karşı mücadeleyi zorlaştırdığını söyleyen Altıparmak, “Türkiye’deki maden ruhsatlarını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı veriyor. Ankara’da masa başında, parçalanmış, sınırları belirlenmiş bir haritadaki bölgelerin ruhsatları ihaleye çıkartılıyor. Yatırımcılar da o ihaleye girip ruhsatları satın alıyor. Bu iş Ankara’da oluyor. Fakat alanda yapılacak olan faaliyetin ÇED sürecinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sorumlu. Yani yatırımcı ÇED dosyasını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunuyor. Oradaki izinleri de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veriyor. Bu iki başlılıktan kaynaklı sorun var, yaklaşımdan kaynaklı bir sorun var. Biz, her ne kadar valilik ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu mermer ocağı projesinin ÇED sürecini sona erdirdiyse bunu burada bırakmadık ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın maden arama ve işletme ruhsatlarının iptali için köylülerle beraber dava açtık” dedi.

Altıparmak Kartal Dağı’ndaki maden arama ve işletme ruhsatı alanının toplam büyüklüğünün 100 hektarın üzerinde çok geniş bir alan olduğunu söyledi.

“Tamamıyla ruhsatın kendisinin de hukuka aykırı olduğunu, o bölgede herhangi bir madencilik faaliyetinin ruhsata bağlanamayacağını iddia ederek dava açtık. Amacımız bu sorunu kökten çözüp, o bölgeyi ruhsata kapatmak” diyen Altıparmak, Kartal Dağı’nın madenciliğe açılmasına şu sözlerle karşı çıktı: “Tire Küçükkale köyündeki ve onun bulunduğu Kartal Dağı olarak anılan mevkideki sorun bugün Türkiye’nin birçok yerinde benzer maden projeleriyle karşı karşıya gelen köylülerin sorunudur. Madencilik projelerinin kayıtsız bir şekilde, herhangi bir denetime tabii olmadan ya da açılması gereken bölgedeki yerel ekonomiyi ve kültürel yerel yaşamı dikkate almadan yoğun bir şekilde ruhsatlandırılması sorununu yaşıyoruz. Bu bölge birçok açıdan önemli bir bölge. Örneğin zeytin sahalarının olduğu, köylülerin zeytincilikle geçindiği bir alan. Diğer yanıyla maden sahasının içinde arkeolojik buluntular var ve 1’inci ve 3’üncü derece arkeolojik SİT alanı ilan edilmiş bir bölgeden bahsediyoruz. Aynı zamanda Tire’deki o dağ silsilesi günü birlik dağ yürüyüşü yapan birçok dağcının da aslında rotası içerisinde bir kültürel faydalanma alanı.”

Taş ocağı da açılmak isteniyor

Bir başka firmanın bölgede rüzgar enerji santrali (RES) kurmak için ÇED sürecine başvurduğunu söyleyen Altıparmak, ÇED raporunun ekinde santralin kurulma aşamasında geçici olarak taş ocağı ve kırma eleme tesisi kurmayı talep ettiklerini de belirtti.

Altıparmak, “Bunun geçici olduğunu söylüyorlar. Yani oradaki RES’i kurana kadar biz taş kıracağız, dinamitle patlatma yapacağız ve bunun sonunca çıkan taşları da kırma eleme tesisinde değerlendireceğiz diye ikinci bir eki var bu projenin. O noktada bu proje bir yenilenebilir enerji projesi olmaktan çıkarak bir madencilik faaliyetine giriyor. Yani o zeytinlikler o bölgede olduğu sürece siz geçici bir süre de olsa, hiç fark etmez, orada bir taş kırma tesisi kuramazsınız. Projenizin aslı bir RES projesi olsa dahi. Biz buna da karşı çıkıyoruz. Yani zeytinlikleri yok edeceksiniz oradan, kaldıracaksınız. O zeytinlikler olduğu sürece buraya bu tür madencilik projeleriyle gelemezsiniz. Eğer bu proje bakanlıktan izin alırsa bu konuda tekrar dava açmayı düşüneceğiz oradaki köylülerle beraber” dedi.

“Zeytinin kalitesini, yağın kalitesini düşürüyor”

Kartal Dağı’nın eteğindeki Küçükkale köyüne 1,5 kilometre mesafede çalışan bir dolomit madeni bulunuyor. Küçükkale köyünde yaşayan Nurettin Aydın, bu madenin köyde yarattığı sonuçlar nedeniyle yeni madenler açılmasına karşı çıktı.

Aydın, “Şimdi niye karşıyız? Araziyi görseniz madenin ne kadar zararlı olduğunu, zeytin ağaçlarına, incir ağaçlarına ve doğadaki ağaçlara dahi ne kadar zararlı olduğunu yerinde tespit etseniz görürsünüz. Ağaçların doğu kısmı, bembeyaz. Bir hava kirliliği var. Mesela benim köyümde akciğer hastalığı o kadar yoktu, şu anda hemen hemen yüzde 30 yüzde 40'lara yükseldi. Nefes darlığı, astım hastalığı. Bir ocak daha açılırsa bizim köyü terk etmemiz gerekiyor” dedi.

Avukat Altıparmak da köylülerin madenin açıldığı süreçte itiraz sürecini kaçırdığını ancak devletin madenin bulunduğu alanın “Zeytincilik Yasası”na aykırı olduğuna ilişkin denetim yükümlüğünü de yerine getirmediğini kaydetti. Devletin bölgedeki zeytinliklere sinen tozu tespit etmek, bununla ilgili rapor düzenlemek ve projeyi sonlandırmakla mükellef olduğunu belirten Altıparmak, ruhsat iptali için açtıkları davadan alacakları sonuçla bu projeye de dava açma yolunu yeniden yaratabileceklerini söyledi.

Küçükkale köyünde çiftçilik yapan Nevzat Yaşar da madenin daha uzağında bulunan zeytinliklere de zararı olduğunu söyledi ve “Ben emekliyim, zeytinle uğraşırım. Zeytin çırpıyorum, öyle öyle gelirimi elde ediyorum. Zeytin dallarını göreceksin, bembeyaz. Buralarda hafif tutuyor ama ilerde zeytinliklerimizde yapraklarda veyahut dallarda böyle bembeyaz tozu var. Kaliteyi düşürüyor. Zeytinin kalitesini, yağın kalitesini düşürüyor” diye konuştu.

Köyde yaşayanların ve Avukat Altıparmak’ın dolamit madeni hakkındaki iddialarını Doltaş Madencilik’ e-posta yoluyla soran ve telefon yoluyla ulaşamayan VOA Türkçe, yanıt alamadı.

“Çiftçinin en büyük gelir kaynağı zeytin, biz artık ovada para kazanamıyoruz”

“Zeytinliğimi alacağına canımı alsın, götürsünler beni mezarlığa gömsünler daha iyi” sözleriyle zeytinliğinin bulunduğu Kartal Dağı’na maden yapılmasına karşı çıkan Yaşar, dağdaki zeytinlerin kalitesinin ovadaki zeytin ağaçlarıyla kıyas kabul etmediğini de vurguladı.

Yaşar, “Zeytinden, yağı çıkıyor. Yemeklik, zeytinimiz çıkıyor. Sabunumuz çıkıyor. Böyle böyle idare ediyoruz. Ovada 6 kilo zeytinden 1 kilo yağ çıkar. Ama burada 3 kilo, 4 kilodan çıkar. Bu özelliği var. Burası daha verimli, ovanın verimi ayrı. Burada pek masraf yok. Ama aşağıda gübre, şu bu, daha çok” dedi.

Kartal Dağı köylüleri geçmişte dağın eteğindeki ovada hayvancılık ve meyvecilikle uğraşsa da girdi maliyetlerinin artması, bugün başlıca geçim kaynaklarını dağda yetişen zeytinliklere dönüştürmüş. Yalnızca Küçükkale’de değil dağın sınırlarındaki diğer köylerde yaşayanlar da tarım maliyetleri yüzünden bu ‘ölmez ağaçlara’ sığınmış durumda. Alaylı köyünde yaşayan çiftçi Ender Kula, “Zeytinin başka bir masrafı yok. Çiftçi için en büyük gelir kaynağı şu an zeytin. Biz artık ovada para kazanamıyoruz. Bizim kendi zeytinlerimiz de var. Yevmiye karşılığında gittiğimiz zeytinler de var. Biz yılda üç ay, 90 gün çalışıyoruz bu zeytin işinde. Ovada mazottan, gübreden artık biz yaptığımız masrafları alamıyoruz. Herkes şu an genellikle zeytine yöneldi artık” dedi.

“Zeytin ağacı kesmek köylünün elini kolunu kesmek demek”

Maden yapılırsa köylünün geçiminin sonu geleceğini söyleyen Kula, “zeytin ağacı kesmenin ‘köylünün elini kolunu kesmekle” eş anlamlı olduğunu vurguladı. Kula, “Bu zeytinler buradan köklenirse başka bir yere diksen dahi 15 sene bu insanları geriletir artık. Yani bu ağacın kökü burada. Bu ağaç asırlık bir ağaç. Yani bir şeftali ağacı gibi değil. Bunun ömrü 15 sene değil. Yüzyıllarca yaşayan bir ağaç bu. Kesiyorsun bunu, her sene böyle budamasını yaptığın sürece bu en uzun yaşayan ağaç. Biz bu madeni istemiyoruz. Bu bölgeye çok büyük bir etkisi, zararı olacak bunun. Sadece bana değil, Ahmet'e Mehmet'e değil yani. Tüm buradaki köylüye, vatandaşa bunun zararı var. Zeytinler giderse bu köylü biter yani. Zeytin de olmadığı zaman bizim çoluğumuz çocuğumuz var. Yapacak bir işimiz kalmıyor artık. Yani bu zeytinler de giderse bizi öldürüyorlar” diye konuştu.

XS
SM
MD
LG