Washington’daki tanınmış Türkiye uzmanlarından Max Hoffman, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Başkan Trump’ın kameralar önünde olmayı, kendilerini iş bağlayıcı gibi göstermeyi ve şovu seven liderler olduğuna dikkati çekti. Hoffman, ikisinin de görüşmelerinde önemli bir ilerleme sağladıkları görünümünü sunacağını ama bunun içinin dolu olup olmayacağının soru işareti oluşturacağını düşündüğünü söyledi.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir Trump’la olan ilişkisine odaklanan ve Trump’ı ABD hükümet bürokrasisi ve Kongre’den ayıran bir strateji izliyor. Çünkü ABD hükümetinin geri kalanı ve Kongre şu anda Türkiye’ye karşı çok hasmane bir tavır içerisinde, Türkiye’nin Rusya’yla yakınlaşmasına, Suriye’deki adımlarına çok öfkeli. Trump ise bunlardan çok da rahatsızlık duymuyor. Dolayısıyla Erdoğan Trump’a odaklanıyor ve daha geniş ölçekte hükümetler arası ilişkilerden ziyade Başkan’la birebir teması üzerinden istediklerini almaya çalışıyor.”
"Türkiye'nin önceliği Halkbank ve yaptırımlar olacak"
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan Washington’da ne isteyecek? Başkan Trump bu isteklerin ne kadarını karşılayabilir? Hoffman şöyle yanıtlıyor:
“Erdoğan Washington’da neler isteyeceğini çok açıkça ortaya koydu. Öncelikle hem Halkbank meselesi hem de Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) altındaki her türlü yaptırım tehdidinin ortadan kalkmasını isteyecek. Ve ayrıca tabii Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki eylemlerinden dolayı Kongre’den gelebilecek yaptırımlar da buna dahil. Dolayısıyla Erdoğan bu cephede güvence talep edecek. İkincisi, Türkiye’nin S-400 alımından dolayı katılımının askıya alındığı F-35 programına yeniden dahil edilmesi ümidini dile getirebilir. Ayrıca Trump’tan muhtemelen Türkiye’nin teröre karşı savaşta ne kadar güvenilir olduğu hakkında övücü sözler duymak isteyecektir.
"Trump iş bağlayıcı görünmeyi sevdiği için Erdoğan'a bir şeyler vermek isteyecektir"
Trump ona ne verebilir konusuna gelirsek; bu bence çok daha az ölçüde net. Öncelikle Trump ne yapacağını kestirmesi güç, bir anlamda güvenilmez bir karaktere sahip. Erdoğan’a bir şeyler vermek isteyecektir, iş bağlayıcı olarak görünmeyi seven biri. F-35 konusunda bir adım atma kabiliyeti çok sınırlı çünkü bu, Ulusal Savunma Yetki Yasası yoluyla Kongre’nin kontrolunda olan bir konu ve Kongre Türkiye’yi bu programa tekrar dahil etmeye çok karşı. Trump yaptırımlar, özellikle de Halkbank ve CAATSA konusunda muhtemelen bazı güvenceler verebilir, bunları ertelemeye devam edebilir. Bu, Erdoğan açısından rahatlatıcı olacaktır. Trump elbette Erdoğan’a istediği sıcak karşılamayı da verecektir. Trump, ABD hükümeti önem verse de, Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının durumu ya da Suriye’nin kuzeyiyle alakalı kaygılara pek aldırmıyor.
Dolayısıyla bence ziyaretten karışık bir sonuç çıkacak. Ama şu kesin ki ziyaret Washington’da çalkantılı bir döneme denk geliyor. Hem Erdoğan’ın ziyaretini protestolar açısından, hem de ziyaret Trump’ın azil soruşturması kapsamında halka açık oturumların başlayacağı günde yapılacak. Dolayısıyla Trump’ın dikkatinin dağınık olacağı kesin ve tıpkı Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin birkaç aydır başına geldiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Amerikan iç siyasetinde yaşanan dramanın içine sürüklenmesi durumu olabilir.”
"Erdoğan'ın Trump stratejisi Türk Amerikan ilişkilerini daha kötü konuma sokacak"
Hoffman’a göre, Erdoğan’ın ilişkileri Trump’la olan bağları üzerinden götürme stratejisi sürdürülebilir bir strateji değil.
“Bence Erdoğan’ın sadece Trump’a odaklanma stratejisi çok kısa süreli bir strateji ve Türkiye’yi, Türk-Amerikan ilişkilerini son birkaç yıl öncesine göre daha kötü bir konuma sokacak. Şu an itibariyle Erdoğan Trump’tan istediklerinin çoğunu almayı başardı. Suriye’nin kuzeyine operasyon için yeşil ışık aldı, yaptırımlardan korundu. Trump’ın Senato Cumhuriyetçi Çoğunluk Lideri Mitch McConnell üzerinde uygulayabildiği baskı nedeniyle de, Kongre’nin yaptırımlarını askıda tutan çok ince bir duvar da elde etti.
"Kongre Türkiye'yle ilgili konularda güç gösterisinde bulunmaya meyilli"
Ama zaman içinde şöyle bir sorun olabilir; eğer Erdoğan S-400’leri ABD’ye kabul ettirme, Türkiye’yi F-35 programına geri aldırma, İran yaptırımlarını ihlal davalarının kaldırılması, Suriye’nin kuzeyiyle alakalı maksimal taleplerinde ısrar ederse ve Trump da ona istediklerini çoğunu vermeyi sürdürürse, Mitch McConnell ve Senato’daki Cumhuriyetçiler üzerindeki baskıya karşı koymak politik açıdan neredeyse imkansız hale gelecek. Bu durumda şöyle bir durum doğabilir; Kongre yaptırımlar geçirir, Başkan Trump’ın elini bağlar ve Erdoğan çok öfkelenir, kendini ihanete uğramış hisseder çünkü bu kişisel ilişkinin tüm istediklerini garanti altına alacağını düşünür ama Amerikan sistemindeki gerçekler çok farklı. Başkan’ın dış politikada çok gücü var ama eli kısıtlı. Kongre de Türkiye’yle alakalı dış politika konularında güç gösterisinde bulunmaya meyilli görünüyor.”
"Trump söz verip Kongre 'Hayır' derse Erdoğan yüzünü Putin'e çevirebilir"
Hoffman, Trump’ın “Türk ekonomisini mahvederiz” gibi Tweet mesajlarına rağmen, Amerikan tarafında, hatta Kongre’de bile böyle bir adım atma isteği olduğunu düşünmediğini belirtti. Ancak Hoffman’a göre Kongre özellikle savunma alanında iki ülke işbirliğini çok zorlaştıracak adımlar atabilir. Örneğin Kongre, Türkiye’nin F-35 programına geri alınmasını engelleyebileceği gibi, Trump’ın gelecek hafta Türkiye’ye Patriot satışı ya da Türkiye’nin F-35 programından ihracını telafi etmek adına F-16 programına dahil edilmesi gibi konularda önerilerde bulunmasını da çok zor hale getirebilir. Hoffman, Trump’ın bu konularda sözler verip de Kongre’nin ‘hayır’ demesi halinde Erdoğan’ın yine kendisini ihanete uğramış hissedip yüzünü Putin’e çevirebileceğini söyledi.
Hoffman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yanda ABD Başkanı Trump diğer yandan Rusya Devlet Başkanı Putin arasında nasıl bir strateji izlediğini de şöyle yorumladı:
“Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir şunu açıkça ortaya koydu ki kendine çok daha bağımsız bir yol çizmek istiyor. Kendisini ya da Türkiye’yi Batı kampının ya da Rusya kampının parçası olarak görmüyor. Türkiye’yi kendi çapında çekim merkezi olarak görüyor. Bu mesaj anlaşılabilir nedenlerle birçok Türk’e hitap ediyor. Bunun neticesinde de, Ruslar’dan neler alabileceğini, Amerikalılar’dan neler alabileceğini görerek ikili oynuyor.
"Türkiye için ABD'yle iş yapmak daha karmaşık"
Ancak şu an itibariyle Erdoğan’ın hem kişisel duyguları hem de siyasi çıkarlarına uygun olduğunu düşündüğü hususları Amerikalılar’a nazaran Ruslar’ın muhtemelen daha iyi karşıladığını söyleyebilirim çünkü Putin mutlak bir lider, istediğini yapabilir. ABD’deki gerçeklikler daha karmaşık. Putin, demokrasiye aldırmıyor, Türkiye destekli grupların Suriye’nin kuzeyinde Kürtler’e ya da diğerlerine yaptıklarına aldırmıyor. Ama Amerika’da en azından hükümet içerisinde bu konulara dikkat gösteriliyor. Dolayısıyla ABD’yle iş yapmak daha karmaşık.
Ve tabi bir gerçek de bence Erdoğan hala ABD’nin bir şekilde darbe girişiminde parmağı olduğuna inanıyor. Bunun hiçbir kanıtı yok ama inanıyor ve önemli olan da bu. Dolayısıyla bence hem kişisel ve ideolojik nedenler hem de Suriye’nin kuzeyindeki siyasi koşullardan ötürü Erdoğan Rusya’ya yöneldi. Ama bu demek değildir ki Türkiye Rusya’nın kampına geçti. Savunma sanayiinde, Suriye’de, hem Moskova’ya hem Washington’a ziyaretler gibi tüm bu adımlarla bence kendi kampını oluşturmaya çalışıyor.”
Türkiye Barış Pınarı Harekatı'ndan istediklerini aldı mı?
Max Hoffman’a Erdoğan’ın Suriye’deki Barış Pınarı Harekatı’nda istediklerini alıp almadığını da sorduk.
“Bence karışık bir sonuç çıktı. Üç amacı vardı; ABD’yle Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) arasını bozmak ve ikisi arasındaki ortaklığı stratejik düzeyde yok etmek. İkincisi Türkiye’deki mültecilerin geri dönmesi için yer açmak çünkü bu konu Türkiye’de Erdoğan’ın popülaritesine de zarar veren büyük bir siyasi yük haline geldi. Üçüncüsü de, milliyetçi desteği güçlendirmek ve AKP’nin operasyondan önce tarihi düşük seviyelere indiği popülaritesini yeniden yükseltmek.
Bence popülaritesini yükseltmeyi kesinlikle başardı ama bu geçici olabilir, Türkler 6 ay ya da bir yıl sonra 3,5 milyon mültecinin hala ülkede olduğunu görünce öfkelenecekler, eğer bu sorunu çözmediysek neden bu savaşın içine sürüklendik diye düşünecekler. Ülkenin başka bölgelerinden olan Suriyelileri buralara yerleştirmenin getireceği etnik ve diğer sorunlar bir yana, onları hala bir savaş bölgesi olan bir yere geri gitmeye ikna etmek zor olacak.
Erdoğan açısından en büyük başarı SDG’nin gözünde Amerika’nın güvenilirliğini sarsmak ve ABD’nin Esat’la müzakerelerde SDG’ye destek vererek özerklik projesine arka çıkmayı sürdürmesini neredeyse imkansız hale getirmek oldu. Yani bence Erdoğan istediklerinin yarısını aldı ama bunun Türkiye’nin uluslararası itibarı açısından bedeli oldu.”
Hoffman’a göre, Suriye operasyonunun uzun vadeli güvenlik etkileri açısından da bedelleri olacak. Türkiye uzmanı, Türk güçleri ve destekledikleri savaşçıların uzun süreli bir isyanla ve uzayan bir savaşla yıllarca uğraşmak zorunda kalabilecekleri ihtimaline de dikkati çekti.