İSTANBUL —
Üç yıldır belirgin bir şekilde Türkiye’yle Ermenistan arasında çeşitli platformlarda işbirliği yapılıyor. Devletler arasında ilişkiler kapalı kapılar ardında ilerliyor mu? Bir biçimde ilişki varsa ne aşamada bilmiyoruz ama sivil toplum menşeili ilişkiler gayet görünür bir şekilde yürüyor. Ermenistan Türkiye Yakınlaşması Destek Projesi geçen hafta başı (22-23 Ekim) İstanbul’da geniş katılımlı bir organizasyon düzenledi. USAID) tarafından desteklenen Avrasya Ortaklık Fonu, Yerevan Basın Kulübü, Uluslararası İnsani Gelişim Merkezi, Ermenistan Sanayici ve İşadamları Birliği tarafından organize edilen projede Türkiye’den Global Political Trends Center, Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi, Anadolu Kültür, GAYA Araştırma Enstitüsü, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Toplum Gönüllüleri Vakfı, TESEV ve TEPAV yer aldı.
Toplantının Türk tarafının koordinatörlüğünü üstlenen belgeselci/televizyon programcısı ve AGOS gazetesinin eski haber müdürü Aris Nalcı’yla süreci ve Türk-Ermeni ilişkilerini konuştuk.
Ermenistan Türkiye Yakınlaşması’na Destek Projesi nasıl başladı?
Amerika, üç yıl önce Türk-Ermeni yakınlaşması için belirli bir bütçe ayıracağını duyurmuştu. Bugüne kadar Türk-Ermeni ilişkileri konusunda gördüğümüz gidip gelmeler, konserler, gazeteci buluşmaları, sinema filmleri bu 3 milyon dolarlık bütçeden karşılandı. Bu bütçe sonrasında Ermenistan’dan ve Türkiye’den konsorsiyumlar oluşturuldu. Sivil toplum örgütleri, devlete yakın ikinci kademe bir araya getirilmeye çalışıldı. Türkiye’den TEPAV, Mensur Akgün’ün başında olduğu Global Political Trend Center ve TESEV vardı. Ermenistan’dan da Yerevan Pres Clup, Eurasia Partnership Foundation bulunuyor.
Bu yapıların içinde Türkiye’nin geleneksel Ermeni yaklaşımını destekleyen örgüt, dernek, kişi var mıydı?
Doğrudan yok. Türkiye’den mesela Türk Tarih Kurumu böyle bir bütçe alalım diye başvurmadı. Çünkü böyle bir derdi yok. Ama sonra çağrı yapılıyor. Gazetecilik alanında ne yapmak istiyorsunuz diye çağrı yapılıyor mesela. Oralarda var. Anadolu’daki yerel gazeteci cemiyetleri yer aldı. Örneğin TEPAV var. Çünkü bir ayağıyla devlete bağlı. İşadamları var, iki tarafın işadamı derneklerinden katılım var.
Türk-Ermeni İşadamları Derneği’nden Noyan Soyak’ı gördüm.
Evet, o vardı. Onlar devletle en sıkı ilişkileri olanlar. İşadamları daha etkinler. Araştırma da yapıyorlar. Ama Türkiye’den bire bir devletin birebir mantalitesini yansıtacak kurumlar doğrudan yok.
Koordinatörü sendin. Davet ettiniz mi TTK’yı ya da TDK’dan birilerini?
Dün yapılanlar bütün yapılanların bir değerlendirmesi. Bugüne kadar bir şey yapmayanlar o yüzden yok. Ama yapılanlara ilişkin raporlar herkese gönderildi. Çok fazla ilgi yok. Televizyonlardan basından ilgi var. TRT ve TVNET takip etti. Birçok yayın kuruluşu reddettiği halde Ermenistan’da yapılan belgeselleri TRT almış yayınladı. Partnerlik aşamasında benim de örerdiğim şey tam da bu. Daha doğrudan hükümetle devletle yakın ilişkide olan kurumların bu işin içine çekilmesi.
Sence hangi gruplar bu yapının içine davet edilebilir?
İlk aklıma gelen Türk Dil Kurumu. Yönetim Kurulu yakınlarda değişti. Sevan Nişanyan’ı konuşma yapması için TDK’ya çağırmışlardı.
TDK’nın ilk başkanı da Ermeni’ydi değil mi?
Evet Agop Dilaçar. Türkiye onu Adil Açar diye biliyor. Çünkü hep A. Dilaçar yazılmış. O da birleştirilince Adil Açar olmuş. Boğaziçi Üniversitesi’nde adamın büstünü koymuşlardı. Geçen sene kaldırmışlar.
Neden?
Neden kaldırıldığını bilmiyorum. Tam da bu dediğin noktadan TDK davet edilebilir. Ermenistan’da bir sürü sözlük var. Ermenice harfli Türkçe, Ermenice harfli Osmanlıca sözlükler var. Madin Ataran diye bu bölgenin Ortadoğu ve Kafkasları içine bölgenin en büyük kütüphane Ermnistan’da. Tarihi e yazmaları var orada. Türkiye2nin arşivlerinde yer alabilecek edebi eserler var. Aynı şekilde müzik alanında Kültür Bakanlığı2nın alt kademeleriyle işbirliği yapılabilir. Türkiye’de doğan sanatçıların çoğunun Ermenistan’da müze evleri var. Oraya kaçmak ya da göçmek zorunda kalmışlar. William Saroyan’ın Ermenistan’da heykelleri var, Türkiye’de hiçbir şeyi yok. Gomidas’ın ölüm yıldönümü geçti. Ermenistan’da müzesi konservatuarı var Türkiye’de adı yok. Bunlar Ani’yi restore etmekten çok daha kolay şeyler. Gomidas’ın evi Kütahya’da duruyor. Restore edersin içine Gomidas’ın birkaç parça eşyasını yerleştirirsin, iki konser yaparsın, orası canlanır. Bunları yapmak çok daha kolay. Doğrudan Kültür Bakanlığı’nı etkileyeceği için inisiyatif de gelişir. Kültür Bakanlığı bunun için de olmak ister mi? Davet edersen görürsün ama etmeye çekinirsen o başka. Second track’teki sorun bu. Biraz sivil toplum örgütlerini hazırlamak için bu döndü. Üç yıl önce Başbakan’ın üzerinden bu protokoller meselesi döndükten sonra her şey artık kapının açılmasına döndü. Herkes onu beklediği için kapı açılacaksa halklar hazır olmalı diye düşündü. Konsorsiyum içinde Toplum Gönüllüleri Vakfı var ki yavaştan birçok proje yaptı. TOG, Azeriler, Türkler, Gürcüler, Ermenileri yaz kamplarında buluşturdu.
Biz pek duyamadık ama TOG’un organizasyonuyla gençler bir araya geldi diyorsun.
Yalnız TOG değil Anadolu Kültür ve Hrant Dink Vakfı da benzer organizasyonlar yapıyor. Bunların hepsi dirsek temasıyla organize ediliyor. Üç yıl içerisinde en az 5000 kişi doğrudan davet edilip iki ülke arasında gidip geldi.
Amerika’nın hazırladığı bütçeyle 2009-2012 arasında bunlar yapıldı. Bütçe bitti mi?
Bitti ama zaten üç yıllık bir bütçeydi. Şimdi yenisi yapılacak. Daha doğrusu ben, benzer bir bütçenin verileceğini düşünüyorum. 2015’e kadar hem Amerika hem Avrupa bu işe bütçe yatıracaktır. Onlar için küçük paralar, USAID’in umuru olmaz. USAID lobi kuruluşu biliyorsun. Türkiye’de lobi çalışmalarına yasal mevzuat izin vermediğinden para Ermenistan’a verildi. Bu yüzden Ermenistan parayı dağıttı. Öyle görmek gerek. Mevzuat izin verse USAID doğrudan Türkiye’ye de kaynak aktarabilirdi.
Benim burada eksik gördüğüm şey, hep Türkiye’de Ermenistan’da da hep Türkiye-Ermenistan ilişkileri deniyor.
Sen halklar arasında işbirliği yapılması gerektiğini savunuyorsun..
Aslında samimi olmadığı için Davutoğlu’nun ‘bizim diasporamız’ laflarına katılmıyorum ama Yerevan’daki Ermeniler bile buradan gitmiş. Dispora, kelime anlamıyla ‘topraklarından koparılmış’ demekse Yerevan da diaspora. Dolayısıyla orada temel bir sorun var. Ermenistan-diaspora arasında sıkı bir bağ olmadığı için hatta ilişkiler sorunlu olduğu için üç yıl boyunca bu organizasyonda diasporadan hiçbir kuruluş yoktu. Ne davet edildi ne içine girdi hatta çekinildi de. Diaspora, Türkiye’yi bölmek isteyen bir şeytan ya işte bu algıyla herhalde…
Diaspora olmadan bu tür yakınlaşmalardan bir sonuç çıkabilir mi?
Çıkar ama diaspora davet edilse daha fazla iş çıkardı. Daha önce Ermenistan üzerine çalışıyordum, bir süre önce evlendim ve karım dolayısıyla artık diaspora hakkında çalışıyorum ve biliyorum. Bir yıldır bu insanlarla derinlemesine konuşuyorum. Biz farkında değiliz ama diaspora kendi kendine geliyor harcanan 1,5 milyon doları zaten harcıyor. Her yıl Amerika’dan turistler Kars’a, Ani’ye, Van’a, Mereto’yı (Sason) ziyaret ediyor. Her gittikleri köyde kiliseler için para veriyorlar. Verdikleri en düşük para, 3000 dolar. Daha açık bir zihniyetle bakıyorlar. Haçik Mağden, oradaki en büyük lobi kuruluşunun dergisini çıkaran kişi 3 ayda bir Türkiye’ye geliyor.
Türkiye’den bakıldığında diaspora uzlaşmaz görünüyor. Tam böyle değil mi diyorsun?
Hayır, hiç değil. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yapılanlar aslında Türkiye-diaspora ilişkilerinin ön sevişmesi. Türkiye, diasporayla yüzleşirse Ermeni sorunu kalmaz. Ermenistan tarafı daha kolay ilerler. Mesela Yerevan’a uçak seferi koymakla hızla ilerleme sağlanabilir. Benim bildiğim iki tarafın hava sahası için izin alındı. Kiralayacak uçak aranıyor. Küçük olması ve Türkiye’den kiralanıyor olması lazım. Gökçeada’ya uçan Borajet’le konuşuluyormuş. Bir ihtimal onlarla anlaşma sağlanacak.
Diaspora’ya dönersek…
Aslında çok farklı diasporalar var. Dün Fransız konsolosluğundan temsilciler de vardı. Onlar için Fransız diasporası çok sert ama bence değil. Fransızlar da bunu görmüyor. Fransız politikacılara göre, Fransız diasporası sert çünkü bir şey isteyebilmek için onlar orada oy güçlerini kullandılar. Seninle ya da benimle konuşurken aynı diaspora mensubu başka bir dil kullanıyor. Fransa’da biz dördümüz yemek yerken Fransız orada dışarıda kalır. Ben bunu Marsilya’da bile çok yaşadım.
Birkaç yıl önce Marsilya’da Foça’dan bir gemi gitmişti ve oradaki Ermeniler protesto etmişti.
Onu yanlış biliyoruz. Milliyetçi Ermenilerle konuştum. Onlar “biz yapmadık” dediler. Bire bir o çağrıyı yapanla konuştum. O gün bildirileri aşırı milliyetçi Fransızlar gitmiş. Bir tane Ermeni yoktu aralarında. Sana başka bir örnek vereyim. Marsilya’ya İstanbul Ticaret Odası gitti. Üsküdar’da de bir Ermeni yetimhanesi vardı karşılıklı uzlaşmayla İTO ortayı toparladı.
Adı ne okulun?
Üsküdar Amerikan’ın yanında Kalfayan Okulu. 80 yetim çocuk eğitim görüyor orada. Üç ayda İTO onardı. Şimdi aralarında ilişki gelişti. Nihayetinde İTO’nun yayınladığı soykırım karşıtı kitaplar var. Aynı başkanın yönetiminde iş toprağa memlekete geldiğinde Marsilya’daki milliyetçi kafayla burada milliyetçi kitapları yayınlayan kafa ortak iş yapabiliyor. Bunun Türkiye-Ermenistan ilişkisinin hiçbir ilgisi yok tamamıyla Türk-diaspora ilişkisi.
2015’’e artık üç yıl var. Üç sene sonra 100 yıl. Bu süreç sence nereye evriliyor? Temel talepler ne üzerinde yoğunlaşacak?
Temel talep bir duygu üzerine yoğunlaşacak, samimiyet. Burada en büyük problem samimiyettir. Bir yandan “ülkemize gelin siz bizim diasporamızsınız” diyen bir dışişleri bakanı diğer yandan Ahtamar’daki kilisenin açılışında adanın tamamının Türk bayrağıyla donatılıp haç koymamak. Bunlar çelişiyor. Kilisenin içinde bile Türk bayrağı vardı. Haç yok bayrak var. Bu içler acısı bir manzara. Diasporalının içinde bu durum fırtınalar koparıyor. Çünkü bu sağ gösterip sol vurmaktan başka bir şey değil. Bu, senin istediğini yapacağım ancak benim şartlarım da yapacağım demekten başka bir şey değil. Bu hükümetin çok sık yaptığı bir şey. Açlık grevlerinde de aynısı yapılıyor.
Özür dilenebilir mi?
2015’e kadar özrümsü bir şey dileneceğine ben inanıyorum. Sonra da kullanılacak. Özür de diledik daha ne istiyorsunuz denecek. Şimdi biz Dersim’de özür dilenmiş mi saymalıyız? 1938 anıtı’nı yeniden sökmekten bahsediyorlar. Bu özür dilemek midir başka bir şey midir? Pozitif ayrımcılık yapılmasını istemiyoruz ama bari hakkını versin. 2015 yılındaki seçimlerde yurtdışında yaşayanların oy kullanması için Dışişleri Bakanlığı’nın ‘mavi kart’ diye uygulaması var. Vatandaş olmana gerek. Üçüncü nesilden de olsan kanıtlayabilirsen Türkiye Cumhuriyeti için oy kullanabileceksin. Üç nesil öncesi Ermenilerde soykırıma denk geliyor. Peki, bu diasporadaki Ermeniler oy kullanabilecek demek mi? Hayır, “Dışişleri Bakanlığı’nın onay verdiği kişiler oy kullanabilir” diye bir madde var. Bugün zaten 1915’te kaçan ailelerin bireyleri ASALA’ya mensup olmaktan aranıyor. Kendilerinin haberi bile yok. Daha sonra Türkiye’ye gelmeye çalıştıklarında ASALA’dan arandıklarını öğreniyorlar. 3 nesil önce gitmişler ama ailenin şeceresi terörist diye kaydedildiği için adam aranıyor.
Sen temelde iki şey söylüyorsun. Samimiyet isteniyor ve özürümsü bir yaklaşım yeterli değil. Ne yeterli olabilir?
Samimi bir şekilde gerçekten ilişki kurulması yeterli olabilir. Vakıflarla ilgili atılan adım orada da atılabilir. 1915’teki soykırım nedeniyle yurtdışında bulunan Ermeniler’e biz eski haklarını iade etmeye hazırız diye bir çağrı yapsa karşılık bulur. Eski haklarını iade etmek demek topraklarını geri vermek demek değil ki! Zaten o insanların çoğunda tapu durmuyor. Evet, bir bölümünün ellerinde köylerinin, topraklarının tapuları var ama bu belki %40’tır. Bu korkunun aşılması gerek. Tarih kitaplarından bu düşmanlık nasıl silinecek? İnsanların yetiştirilmesi nasıl değiştirilecek? Koca bir cumhuriyet nesli yalanla büyüdü. Sadece Ermenilerle ilgili değil Atatürk’ün babasına ait olduğu söylenen resmin aslında Ali Rıza Bey’e ait olmadığı iddia ediliyor. Bence demokratikleşme anahtar ama diasporalıya sorarsan o ‘demokratikleşmeyle olmaz’ diyecek. Onlara göre, Başbakan ‘haklarınızı iade ediyoruz’ derse bu iş olur.
Toplantının Türk tarafının koordinatörlüğünü üstlenen belgeselci/televizyon programcısı ve AGOS gazetesinin eski haber müdürü Aris Nalcı’yla süreci ve Türk-Ermeni ilişkilerini konuştuk.
Ermenistan Türkiye Yakınlaşması’na Destek Projesi nasıl başladı?
Amerika, üç yıl önce Türk-Ermeni yakınlaşması için belirli bir bütçe ayıracağını duyurmuştu. Bugüne kadar Türk-Ermeni ilişkileri konusunda gördüğümüz gidip gelmeler, konserler, gazeteci buluşmaları, sinema filmleri bu 3 milyon dolarlık bütçeden karşılandı. Bu bütçe sonrasında Ermenistan’dan ve Türkiye’den konsorsiyumlar oluşturuldu. Sivil toplum örgütleri, devlete yakın ikinci kademe bir araya getirilmeye çalışıldı. Türkiye’den TEPAV, Mensur Akgün’ün başında olduğu Global Political Trend Center ve TESEV vardı. Ermenistan’dan da Yerevan Pres Clup, Eurasia Partnership Foundation bulunuyor.
Bu yapıların içinde Türkiye’nin geleneksel Ermeni yaklaşımını destekleyen örgüt, dernek, kişi var mıydı?
Doğrudan yok. Türkiye’den mesela Türk Tarih Kurumu böyle bir bütçe alalım diye başvurmadı. Çünkü böyle bir derdi yok. Ama sonra çağrı yapılıyor. Gazetecilik alanında ne yapmak istiyorsunuz diye çağrı yapılıyor mesela. Oralarda var. Anadolu’daki yerel gazeteci cemiyetleri yer aldı. Örneğin TEPAV var. Çünkü bir ayağıyla devlete bağlı. İşadamları var, iki tarafın işadamı derneklerinden katılım var.
Türk-Ermeni İşadamları Derneği’nden Noyan Soyak’ı gördüm.
Evet, o vardı. Onlar devletle en sıkı ilişkileri olanlar. İşadamları daha etkinler. Araştırma da yapıyorlar. Ama Türkiye’den bire bir devletin birebir mantalitesini yansıtacak kurumlar doğrudan yok.
Koordinatörü sendin. Davet ettiniz mi TTK’yı ya da TDK’dan birilerini?
Dün yapılanlar bütün yapılanların bir değerlendirmesi. Bugüne kadar bir şey yapmayanlar o yüzden yok. Ama yapılanlara ilişkin raporlar herkese gönderildi. Çok fazla ilgi yok. Televizyonlardan basından ilgi var. TRT ve TVNET takip etti. Birçok yayın kuruluşu reddettiği halde Ermenistan’da yapılan belgeselleri TRT almış yayınladı. Partnerlik aşamasında benim de örerdiğim şey tam da bu. Daha doğrudan hükümetle devletle yakın ilişkide olan kurumların bu işin içine çekilmesi.
Sence hangi gruplar bu yapının içine davet edilebilir?
İlk aklıma gelen Türk Dil Kurumu. Yönetim Kurulu yakınlarda değişti. Sevan Nişanyan’ı konuşma yapması için TDK’ya çağırmışlardı.
TDK’nın ilk başkanı da Ermeni’ydi değil mi?
Evet Agop Dilaçar. Türkiye onu Adil Açar diye biliyor. Çünkü hep A. Dilaçar yazılmış. O da birleştirilince Adil Açar olmuş. Boğaziçi Üniversitesi’nde adamın büstünü koymuşlardı. Geçen sene kaldırmışlar.
Neden?
Neden kaldırıldığını bilmiyorum. Tam da bu dediğin noktadan TDK davet edilebilir. Ermenistan’da bir sürü sözlük var. Ermenice harfli Türkçe, Ermenice harfli Osmanlıca sözlükler var. Madin Ataran diye bu bölgenin Ortadoğu ve Kafkasları içine bölgenin en büyük kütüphane Ermnistan’da. Tarihi e yazmaları var orada. Türkiye2nin arşivlerinde yer alabilecek edebi eserler var. Aynı şekilde müzik alanında Kültür Bakanlığı2nın alt kademeleriyle işbirliği yapılabilir. Türkiye’de doğan sanatçıların çoğunun Ermenistan’da müze evleri var. Oraya kaçmak ya da göçmek zorunda kalmışlar. William Saroyan’ın Ermenistan’da heykelleri var, Türkiye’de hiçbir şeyi yok. Gomidas’ın ölüm yıldönümü geçti. Ermenistan’da müzesi konservatuarı var Türkiye’de adı yok. Bunlar Ani’yi restore etmekten çok daha kolay şeyler. Gomidas’ın evi Kütahya’da duruyor. Restore edersin içine Gomidas’ın birkaç parça eşyasını yerleştirirsin, iki konser yaparsın, orası canlanır. Bunları yapmak çok daha kolay. Doğrudan Kültür Bakanlığı’nı etkileyeceği için inisiyatif de gelişir. Kültür Bakanlığı bunun için de olmak ister mi? Davet edersen görürsün ama etmeye çekinirsen o başka. Second track’teki sorun bu. Biraz sivil toplum örgütlerini hazırlamak için bu döndü. Üç yıl önce Başbakan’ın üzerinden bu protokoller meselesi döndükten sonra her şey artık kapının açılmasına döndü. Herkes onu beklediği için kapı açılacaksa halklar hazır olmalı diye düşündü. Konsorsiyum içinde Toplum Gönüllüleri Vakfı var ki yavaştan birçok proje yaptı. TOG, Azeriler, Türkler, Gürcüler, Ermenileri yaz kamplarında buluşturdu.
Biz pek duyamadık ama TOG’un organizasyonuyla gençler bir araya geldi diyorsun.
Yalnız TOG değil Anadolu Kültür ve Hrant Dink Vakfı da benzer organizasyonlar yapıyor. Bunların hepsi dirsek temasıyla organize ediliyor. Üç yıl içerisinde en az 5000 kişi doğrudan davet edilip iki ülke arasında gidip geldi.
Amerika’nın hazırladığı bütçeyle 2009-2012 arasında bunlar yapıldı. Bütçe bitti mi?
Bitti ama zaten üç yıllık bir bütçeydi. Şimdi yenisi yapılacak. Daha doğrusu ben, benzer bir bütçenin verileceğini düşünüyorum. 2015’e kadar hem Amerika hem Avrupa bu işe bütçe yatıracaktır. Onlar için küçük paralar, USAID’in umuru olmaz. USAID lobi kuruluşu biliyorsun. Türkiye’de lobi çalışmalarına yasal mevzuat izin vermediğinden para Ermenistan’a verildi. Bu yüzden Ermenistan parayı dağıttı. Öyle görmek gerek. Mevzuat izin verse USAID doğrudan Türkiye’ye de kaynak aktarabilirdi.
Benim burada eksik gördüğüm şey, hep Türkiye’de Ermenistan’da da hep Türkiye-Ermenistan ilişkileri deniyor.
Sen halklar arasında işbirliği yapılması gerektiğini savunuyorsun..
Aslında samimi olmadığı için Davutoğlu’nun ‘bizim diasporamız’ laflarına katılmıyorum ama Yerevan’daki Ermeniler bile buradan gitmiş. Dispora, kelime anlamıyla ‘topraklarından koparılmış’ demekse Yerevan da diaspora. Dolayısıyla orada temel bir sorun var. Ermenistan-diaspora arasında sıkı bir bağ olmadığı için hatta ilişkiler sorunlu olduğu için üç yıl boyunca bu organizasyonda diasporadan hiçbir kuruluş yoktu. Ne davet edildi ne içine girdi hatta çekinildi de. Diaspora, Türkiye’yi bölmek isteyen bir şeytan ya işte bu algıyla herhalde…
Diaspora olmadan bu tür yakınlaşmalardan bir sonuç çıkabilir mi?
Çıkar ama diaspora davet edilse daha fazla iş çıkardı. Daha önce Ermenistan üzerine çalışıyordum, bir süre önce evlendim ve karım dolayısıyla artık diaspora hakkında çalışıyorum ve biliyorum. Bir yıldır bu insanlarla derinlemesine konuşuyorum. Biz farkında değiliz ama diaspora kendi kendine geliyor harcanan 1,5 milyon doları zaten harcıyor. Her yıl Amerika’dan turistler Kars’a, Ani’ye, Van’a, Mereto’yı (Sason) ziyaret ediyor. Her gittikleri köyde kiliseler için para veriyorlar. Verdikleri en düşük para, 3000 dolar. Daha açık bir zihniyetle bakıyorlar. Haçik Mağden, oradaki en büyük lobi kuruluşunun dergisini çıkaran kişi 3 ayda bir Türkiye’ye geliyor.
Türkiye’den bakıldığında diaspora uzlaşmaz görünüyor. Tam böyle değil mi diyorsun?
Hayır, hiç değil. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yapılanlar aslında Türkiye-diaspora ilişkilerinin ön sevişmesi. Türkiye, diasporayla yüzleşirse Ermeni sorunu kalmaz. Ermenistan tarafı daha kolay ilerler. Mesela Yerevan’a uçak seferi koymakla hızla ilerleme sağlanabilir. Benim bildiğim iki tarafın hava sahası için izin alındı. Kiralayacak uçak aranıyor. Küçük olması ve Türkiye’den kiralanıyor olması lazım. Gökçeada’ya uçan Borajet’le konuşuluyormuş. Bir ihtimal onlarla anlaşma sağlanacak.
Diaspora’ya dönersek…
Aslında çok farklı diasporalar var. Dün Fransız konsolosluğundan temsilciler de vardı. Onlar için Fransız diasporası çok sert ama bence değil. Fransızlar da bunu görmüyor. Fransız politikacılara göre, Fransız diasporası sert çünkü bir şey isteyebilmek için onlar orada oy güçlerini kullandılar. Seninle ya da benimle konuşurken aynı diaspora mensubu başka bir dil kullanıyor. Fransa’da biz dördümüz yemek yerken Fransız orada dışarıda kalır. Ben bunu Marsilya’da bile çok yaşadım.
Birkaç yıl önce Marsilya’da Foça’dan bir gemi gitmişti ve oradaki Ermeniler protesto etmişti.
Onu yanlış biliyoruz. Milliyetçi Ermenilerle konuştum. Onlar “biz yapmadık” dediler. Bire bir o çağrıyı yapanla konuştum. O gün bildirileri aşırı milliyetçi Fransızlar gitmiş. Bir tane Ermeni yoktu aralarında. Sana başka bir örnek vereyim. Marsilya’ya İstanbul Ticaret Odası gitti. Üsküdar’da de bir Ermeni yetimhanesi vardı karşılıklı uzlaşmayla İTO ortayı toparladı.
Adı ne okulun?
Üsküdar Amerikan’ın yanında Kalfayan Okulu. 80 yetim çocuk eğitim görüyor orada. Üç ayda İTO onardı. Şimdi aralarında ilişki gelişti. Nihayetinde İTO’nun yayınladığı soykırım karşıtı kitaplar var. Aynı başkanın yönetiminde iş toprağa memlekete geldiğinde Marsilya’daki milliyetçi kafayla burada milliyetçi kitapları yayınlayan kafa ortak iş yapabiliyor. Bunun Türkiye-Ermenistan ilişkisinin hiçbir ilgisi yok tamamıyla Türk-diaspora ilişkisi.
2015’’e artık üç yıl var. Üç sene sonra 100 yıl. Bu süreç sence nereye evriliyor? Temel talepler ne üzerinde yoğunlaşacak?
Temel talep bir duygu üzerine yoğunlaşacak, samimiyet. Burada en büyük problem samimiyettir. Bir yandan “ülkemize gelin siz bizim diasporamızsınız” diyen bir dışişleri bakanı diğer yandan Ahtamar’daki kilisenin açılışında adanın tamamının Türk bayrağıyla donatılıp haç koymamak. Bunlar çelişiyor. Kilisenin içinde bile Türk bayrağı vardı. Haç yok bayrak var. Bu içler acısı bir manzara. Diasporalının içinde bu durum fırtınalar koparıyor. Çünkü bu sağ gösterip sol vurmaktan başka bir şey değil. Bu, senin istediğini yapacağım ancak benim şartlarım da yapacağım demekten başka bir şey değil. Bu hükümetin çok sık yaptığı bir şey. Açlık grevlerinde de aynısı yapılıyor.
Özür dilenebilir mi?
2015’e kadar özrümsü bir şey dileneceğine ben inanıyorum. Sonra da kullanılacak. Özür de diledik daha ne istiyorsunuz denecek. Şimdi biz Dersim’de özür dilenmiş mi saymalıyız? 1938 anıtı’nı yeniden sökmekten bahsediyorlar. Bu özür dilemek midir başka bir şey midir? Pozitif ayrımcılık yapılmasını istemiyoruz ama bari hakkını versin. 2015 yılındaki seçimlerde yurtdışında yaşayanların oy kullanması için Dışişleri Bakanlığı’nın ‘mavi kart’ diye uygulaması var. Vatandaş olmana gerek. Üçüncü nesilden de olsan kanıtlayabilirsen Türkiye Cumhuriyeti için oy kullanabileceksin. Üç nesil öncesi Ermenilerde soykırıma denk geliyor. Peki, bu diasporadaki Ermeniler oy kullanabilecek demek mi? Hayır, “Dışişleri Bakanlığı’nın onay verdiği kişiler oy kullanabilir” diye bir madde var. Bugün zaten 1915’te kaçan ailelerin bireyleri ASALA’ya mensup olmaktan aranıyor. Kendilerinin haberi bile yok. Daha sonra Türkiye’ye gelmeye çalıştıklarında ASALA’dan arandıklarını öğreniyorlar. 3 nesil önce gitmişler ama ailenin şeceresi terörist diye kaydedildiği için adam aranıyor.
Sen temelde iki şey söylüyorsun. Samimiyet isteniyor ve özürümsü bir yaklaşım yeterli değil. Ne yeterli olabilir?
Samimi bir şekilde gerçekten ilişki kurulması yeterli olabilir. Vakıflarla ilgili atılan adım orada da atılabilir. 1915’teki soykırım nedeniyle yurtdışında bulunan Ermeniler’e biz eski haklarını iade etmeye hazırız diye bir çağrı yapsa karşılık bulur. Eski haklarını iade etmek demek topraklarını geri vermek demek değil ki! Zaten o insanların çoğunda tapu durmuyor. Evet, bir bölümünün ellerinde köylerinin, topraklarının tapuları var ama bu belki %40’tır. Bu korkunun aşılması gerek. Tarih kitaplarından bu düşmanlık nasıl silinecek? İnsanların yetiştirilmesi nasıl değiştirilecek? Koca bir cumhuriyet nesli yalanla büyüdü. Sadece Ermenilerle ilgili değil Atatürk’ün babasına ait olduğu söylenen resmin aslında Ali Rıza Bey’e ait olmadığı iddia ediliyor. Bence demokratikleşme anahtar ama diasporalıya sorarsan o ‘demokratikleşmeyle olmaz’ diyecek. Onlara göre, Başbakan ‘haklarınızı iade ediyoruz’ derse bu iş olur.