Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de pandemi nedeniyle ağır ekonomik sıkıntı yaşandığını reddederek, vatandaşlara evde döviz ve altın tutmak yerine finans araçlarına yatırım yapmaları çağrısında bulundu.
Erdoğan, bugünkü kongre konuşmasında kamuoyu gündemindeki İstanbul Sözleşmesi tartışmasına değinmedi. Erdoğan’ın basın mensuplarıyla paylaşılmış konuşma metninde yer alan ve İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararının gerekçesini anlattığı bölümü kürsüde okumamayı tercih ettiği görüldü.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesi ve aynı günlerde Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınarak yerine Şahap Kavcıoğlu’nu getirilmesi son üç gündür piyasaları hareketlendirmişti. Erdoğan, muhalefet partilerinin üzerinde durduğu ekonomik sorunlara karşın Türkiye’nin sıkıntı yaşanmadığı görüşünü savundu ve eleştirenlere tepki gösterdi. Erdoğan, “Siz, içeride birilerinin 'Battık, bittik, yıkıldık, öldük' diye terane tutturduğuna, kendi ülkelerini kötüleme yarışına girdiklerine bakmayın. Bunlar kendi ülkelerinin ve milletinin felaketinden iktidar devşirme hevesinde olan, gözlerini kin ve nefret bürümüş, kifayetsiz muhterislerdir. Türkiye gücünü, ekonomisinin sağlam altyapısından, üretiminden, yetişmiş insan kaynağından, girişimcilerinden, ihracatçılarından, velhasıl reel ekonomisinden alan bir ülkedir. Dinamik iktisadi yapımızla, mali disiplinimizle, serbest piyasaya ekonomisine bağlılığımızla, her türlü şoka dayanıklı olduğumuzu defalarca ispatladık” diye konuştu.
Ekonomideki gerçek dinamiklere dayanmayan şekilde piyasalarda hareketlilik yaşandığı görüşünü dile getiren Erdoğan, ekonomideki tabiriyle “yastık altı döviz ve altın birikimi” alışkanlığından vazgeçilmesini istedi. Erdoğan, “Sadece kendilerini güvende hissetmek amacı ile evlerinde döviz ve altın tutan vatandaşlarıma buradan bir çağrıda bulunuyorum. Bu vatandaşlarımdan, milli servetimiz olan evlerindeki döviz ve altını, çeşitli finans araçlarına yatırarak, ekonomiye ve üretime kazandırmalarını istiyorum. Finans kuruluşları, özellikle de katılım finans şirketleri, bu altın ve dövizler için müşterilerine, onları memnun edecek getiri sağlayabilecek alternatifler sunuyor” dedi.
Türkiye’de 2010-2020 arasında 75 bin 699 uluslararası sermayeli şirket kurulduğunu söyleyen Erdoğan, bu şirketlerden toplam sermayesi 39 milyar lirayı bulan 11 binden fazlasının salgına rağmen geçen yıl faaliyete başladığını açıkladı. Bu çerçevede Türkiye’nin yatırımcılara güven verdiği iddiasını paylaşan Erdoğan, “İş insanlarımıza da, 30 Haziran'a kadar devam eden Varlık Barışı'ndan yararlanarak, yurt dışındaki kaynaklarını ülkemize getirebileceklerini tekrar hatırlatıyorum. Herhangi bir endişeye gerek yok. Kesinlikle biz, kendilerinin bu noktada garantisiyiz. Ülkemize yatırım yapan uluslararası yatırımcılara ise, Türkiye'nin gücüne ve potansiyeline güvenmeleri çağrısında bulunuyorum. Esasen, bu çağrının somut göstergeleri de vardır. Geçen yıl ülkemizde yeni açılan işyeri sayısı 103 bine yaklaşırken, kapanan sayısı 16 binin altında kaldı” diye konuştu.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı ekonomik programı uygulama takvimini anımsatan Erdoğan, “Şimdi artık vakit, daha çok çalışma, üretme, gaza basma, hedeflerimize yürüme vaktidir” ifadesini kullandı.
MHP’ye ve seçmenlere teşekkür
“Türkiye’yi önce 2023 hedeflerine, ardından da 2053 vizyonuna inşallah bu ittifakla kavuşturacağız” diyen Erdoğan, “Eksikten ve yanlıştan münezzeh olan sadece Rabb’imizdir. Biz fanilerin elbette hatası ve eksiği olmuştur, olacaktır. Önemli olan istikameti doğru, kalbi ferah, yüreği sağlam, azmi güçlü tutmaktır. Gerisi Allah’ın takdiri ve milletimizin tespit ve takdiridir” anlayışıyla Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, Cumhur İttifakı çatısı altında büyük ve güçlü Türkiye yolunda birlikte yürüdükleri için şükranlarını sunduğunu söyledi.
Erdoğan, genel başkan seçilmesinin ardından teşekkür konuşmasında da Cumhur İttifakı birlikteliğiyle 2023’ün seçim zaferi yılı olacağını ve MHP’yle bütüncül bir ittifak içinde olduklarını dile getirdi.
“Üye sayımız 13 milyon 500 bine ulaştı”
AKP’nin 2001’de kuruluşundan itibaren parti olarak gelişimini anlatan Erdoğan, “Hamdolsun şu ana kadar, kurulduğumuzdan bu yana son olarak üye kayıtlarını istediğimde, üye kayıt sayımız 13 milyon 500 bine ulaştı. Bırakın Türkiye’yi, dünyada böyle bir siyasi parti yok. Hamdolsun 1 milyonu aşkın genç üyesiyle yaklaşık 5 milyonu aşkın kadın üyesiyle ve bunun dışında da ana kademe üyesiyle dünyada bir başkası yok. Türkiye’de zaten yok” ifadesini kullandı.
AKP Parti Tüzüğü’nün bugünkü kongreyle değişeceğini söyleyen Erdoğan, 2023 seçimleri konusunda da “Artık önümüzde ne var, 2023 var. 2023’e hazır mıyız? 2023'e, bugün yapacağımız tüzük tadilatıyla 50 kişilik bir MKYK değil, şimdi 75 kişilik MKYK ile yola devam edeceğiz. Ayrıca ‘yedek’ diye bir ifade var. O da 35 kişi ama onlar yedek olarak kalmayacak. Onlar da aynen 35 kişiyle beraber asıl üyeler gibi çalışacaklar” diye konuştu.
Erdoğan, AKP’nin geçmiş kongre süreçlerine dair “Ekim 2003’teki ilk olağan kongremizde, ‘Her şey Türkiye için, bu ışık hiç sönmeyecek’ diyerek yola çıkmıştık. Kasım 2006’daki ikinci olağan kongremizde, ‘Türkiye'nin partisi, Türkiye’nin lideri’ diyerek milletimizle kucaklaşmıştık. Ekim 2009’daki üçüncü olağan kongremizde, ‘Biz birlikte Türkiye’yiz.’ diyerek ülkemizi kucaklamıştık. Eylül 2012’deki dördüncü olağan kongremizi, ‘Büyük millet, büyük güç, hedef 2023’ diyerek taçlandırmıştık. Eylül 2015’deki beşinci olağan kongremizde 2023 kararlılığımızı tekrar vurgulamıştık. Ağustos 2018’deki altıncı olağan kongremizi, ‘Millet bir, hedef bir’ diyerek gerçekleştirmiştik. Bugün de ‘İnandığın yolda yürü’ diyerek hazırlandığımız yedinci olağan kongremizi ‘Türkiye için güven ve istikrar’ azmiyle topluyoruz” dedi.
Yeni anayasa süreci nasıl yürütülecek?
“Türkiye’nin yeni ve sivil bir anayasayı tartışması, hem kendi tarihimizin, hem de gelişen ve değişen dünya şartlarının kaçınılmaz bir gereğidir” diyen Erdoğan, kimi sığ itirazlar dışında toplumda yeni anayasa talebine olumlu yaklaşıldığını savunarak, “Bu yeni anayasanın ruhunda millet, yani insan olmalıdır. Bu yeni anayasanın merkezinde insanın huzuru, refahı, mutluluğu yer almalıdır. Bu yeni anayasanın özü, tüm değerleriyle, farklılıklarıyla, zenginlikleriyle, hayalleriyle 84 milyon vatandaşımızın tamamını içermelidir. Bu yeni anayasanın temelinde, ülkemizin gücü, güvenliği, istikrarı, kazanımları ve elbette hedefleri bulunmalıdır. Bu yeni anayasa, ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ diye ifade ettiğimiz kadim devlet anlayışımızla inşa edilmelidir. Bu yeni anayasa, üstat Cemil Meriç’in söylediği gibi, ‘Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan bir köprü’ kurmalıdır. Velhasıl yeni anayasa, darbecilerin, vesayetin, şu veya bu dengenin değil, doğrudan milletin anayasası olmalıdır. Elbette ütopik veya bürokratik değil, millet mahreçli yeni bir anayasa hazırlamak kolay değildir” diye konuştu.
TBMM’de 2011 yılında yapılan anayasa hazırlığı çalışması yarım kalmış olsa da önemli kazanım sağlandığını söyleyen Erdoğan, şimdi de diğer siyasi partiler ve bazı kuruluşlarca hazırlıklar yapıldığını belirterek, MHP’yle birlikte Cumhur İttifakı olarak yeni anayasa sürecini nasıl yürüteceklerini de açıkladı:
“Cumhurbaşkanlığı bünyesinde, AK Parti Genel Merkezinde, akademi dünyasında, çeşitli sivil toplum kuruluşları nezdinde yürüyen, hepsini de yakından takip ettiğimiz çalışmalar var. Aynı şekilde diğer partiler ve ilgili kuruluşlarca da benzer hazırlıkları olduğunu biliyoruz. Bunlar, önce ilkeler, sonra somut metinler düzeyinde belirli bir olgunluğa geldiğinde biraraya getirilecek ve milletimizin gözü önünde tartışmaya açılacaktır. Bir başka ifadeyle, yeni anayasa, açık ve şeffaf bir sürecin ürünü olarak hazırlanacaktır. Yeni anayasa çalışmalarında bu safhaya önümüzdeki yılın ilk diliminde ulaşmayı hedefliyoruz. Mümkün olan en geniş mutabakatla ortaya çıkacak yeni anayasa metni de, mutlaka milletin onayına sunulacaktır. Buradan, siyasi partiler başta olmak üzere, yeni anayasa konusunda sorumluluk üstlenecek herkese çağrıda bulunuyorum.”
Erdoğan kadın haklarını yorumladı İstanbul Sözleşmesi’ne değinmedi
AKP Genel Başkanı Erdoğan, bir veya iki çocuklu çekirdek aile yapısından ve 30’lu yaşlarında hiç evlenmemiş birey sayısındaki artıştan memnuniyetsizliğini ifade etti.
Erdoğan, “Ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde, şayet yakında ikamet eden bir aile büyüğü yoksa, çocuklar evdeki veya kreşteki bakıcılar tarafından yetiştiriliyor. Sadece ve sadece aile içinde kazanılabilecek değerlerin, ücreti mukabili alınan hizmetler yoluyla ikame edilemeyeceği açıktır. Okullarda ise, hem eğitim, hem öğretim kısmında ciddi eksikler, ciddi boşluklar olduğunu görüyoruz. Aklı ve kalbi rehber edinmek yerine, sadece nefis ve zeka üzerine kurulu bilginin çocuklarımıza aktarıldığı bir eğitim sistemi bizi, haktan, hakkaniyetten, irfandan, hikmetten uzaklaştırıyor. Yeni nesiller, binlerce yıllık varlığımızın teminatı olan aile ortamından, aileden tevarüs edilen değerlerden ve nihayet mektepte biçimlenen şahsiyetten mahrum bir şekilde yetişiyor. Bu tablo bize, yatırımlarımızı kalbe ve akla, yani aileye, eğitim ve kültüre yapmamız gerektiğine işaret ediyor” diyerek “çalışan annelerden” adeta rahatsızlığını ortaya koydu.
“Türkiye’nin 2053 vizyonunun hamurunu, diğer her şeyin bunların arkasından geldiği bilinciyle aile, eğitim ve kültürle yoğuracağız. Şimdi, muhatabı doğrudan insanın kalbi ve aklı olduğu için çok daha zor, çok daha hayati bir vazifeye talibiz” diyen Erdoğan, ilerleyen bölümde konuşma metindeki İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili değerlendirmesini ise okumadı.
Erdoğan’ın okumadığı bölümde İstanbul Sözleşmesi’nden neden Türkiye Cumhuriyeti adına imzayı geri çekme kararı aldığı anlatılırken cinsel yönelim konusunda “sapkınlık” ifadesine yer verilmesi ve muhalefet partilerine yönelik “taciz, tecavüz” eksenli sert suçlamalar söz konusuydu. Erdoğan, seslendirmediği bölümde İstanbul Sözleşmesi ise şöyle ele alınıyordu:
“İnsanlığın yarısını oluşturan kadını, temsil ettiği değerler ve talepleriyle görmezden gelmek demek, bizatihi insanlığı inkar etmek demektir. Hayatımızın her döneminde bu anlayışla kadınlarımızın hak ve hakkaniyet mücadelesine destek verdik. AK Parti’yi de, Türkiye’nin en güçlü kadın kolları teşkilatına sahip partisi olarak kurduk. Hükümetlerimiz döneminde, kadınların siyasetten iş dünyasına kadar her alanda yürüttükleri hak arama mücadelesine sahip çıktık. Kadınlarımıza, gerektiğinde pozitif ayrımcılık yaparak, saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok hizmet sunduk. Cinayet ve şiddet gibi suçlar başta olmak üzere, kadınlarımıza yönelik her tehdidin üzerine kararlılıkla gittik. Her kim, bizim, bırakınız kadınlara karşı olmayı, kadınların haklarının korunması noktasında en küçük bir ihmalimiz, eksiğimiz olduğunu öne sürüyorsa, bilin ki yalan söylüyordur, iftira atıyordur. İstanbul Sözleşmesi’ni de bu amaçla yürürlüğe sokmuştuk. Ancak, sözleşmede geçen kimi ifadelerin, inancımıza ve kültürümüze saldırı, varlığımızın ve geleceğimizin teminatı olan aile müessesini kökünden yıkma aracı haline dönüştürülmeye çalışıldığını gördük. Elbette her ülke kendi meşrebine göre insanları arasındaki münasebetleri düzenleyebilir. Ama hiç kimsenin bize, insanımızı hangi cinsiyet sınıflarına ayıracağımızı, bunların arasındaki ilişkileri nasıl belirleyeceğimizi dayatma hakkı yoktur. İnancımıza göre sapkınlık işareti olan hususların, İstanbul Sözleşmesi’nin arkasına sığınılarak sürekli gündemimize getirilmesine ve baskı aracına dönüştürülmesine izin veremezdik. İnancımıza, kültürümüze, meşrebimize aykırı bu tür tartışmaları tamamen sona erdirmek için, sözleşmeden geri çekilme kararı aldık. Bu kararımıza verilen tepkilere baktığımızda, asırlarca kadını insandan bile saymayan, bugün de dünyada kadına yönelik şiddetin, cinayetin, adaletsizliklerin en çok yaşandığı ülkeleri en başta görüyoruz. Kadını metalaştırma ve sömürme konusunda zirve yapanların, kadın haklarını savunma kisvesi altında bize yönelttikleri eleştirileri, acı bir tebessümle takip ediyoruz. Türkiye, tıpkı erkek gibi eşrefi mahlukat olan kadının onurunu koruma, haklarını geliştirme, güvenliğini sağlama konusunda kimseden nasihat almaya ihtiyacı olmayan bir ülkedir. PKK’nın dağa kaçırdığı, tecavüz ettiği, ölüme gönderdiği, bizzat katlettiği kız çocukları gerçeğini, sahte kahramanlık hikayeleriyle örtenler, önce kendi ayıplarını temizlesinler. Kendi partilerindeki taciz, tecavüz, hırsızlık, arsızlık ithamlarına kulaklarını ve gözlerini kapayanları da önce kendi evlerinin içini temizlemeye davet ediyoruz.
Bunların amacı kadını; anne olmaktan, kız kardeş olmaktan, kız evlat olmaktan, eş olmaktan, evinin ve çocuklarının şefkatli hamisi olmaktan çıkartıp, savunmasız bir birey haline dönüştürmektir. Kadını kimliksiz, kişiliksiz, değersiz bir meta haline getirmek isteyenlere aradıkları fırsatı vermeyeceğiz. Bizim, kadınlarımızın haklarını korumak için kendi vicdanımız, ahlakımız, irfanımız, medeniyetimiz, kültürümüz dışında bir dayanağa ihtiyacımız yoktur.”
Erdoğan, konuşmasında ayrıca eğitim, sağlık, spor, ulaştırma, tarım gibi başlıklarda AKP’nin iktidarında bugüne kadar neler yapıldığına ilişkin detaylı rakamlarla bilgiler de verdi.