Nairobi’de Kenya Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta ve diğer yetkililerle görüşen Dışişleri Bakanı John Kerry, sınır güvenliği ve polis faaliyetlerinin terörle mücadele denkleminin sadece tek bir parçası olduğunu söyledi: “Gençlerin El Şabab, Boko Haram ve IŞİD gibi örgütlere katılmalarını engellemek bizim için çok önemli bir zorunluluk.”
Kerry’ye göre El Şabab gibi örgütleri yenilgiye uğratmak için gereken stratejilerin başarısı, yerel toplum ve yetkililer arasında güven oluşturmaya dayanıyor: “Kenya’daki Müslüman toplum ve El Şabab’dan kaçanlarla Kenya’ya gelen Somalili mülteciler de buna dahil. Garissa Üniversitesi’ndeki saldırılara ilk tepki veren toplumlardan biri Kenya’daki Müslümanlar oldu.”
El Şabab militanları bir ay önce Kenya’daki Garissa Üniversitesi’nde düzenledikleri saldırıda 150 öğrenci ve öğretim görevlisini öldürdü.
Amerika’nın Kenya eski büyükelçisi Johnnie Carso’a göre, Kenya’nın El Şabab’la mücadelede kendi Müslüman toplumunu dışlamayacak yöntemler benimsemesi gerekiyor: “Bu yaklaşım lazer gibi keskin olmalı. Kenya, içindeki Müslüman nüfusu dışlamamak için büyük özen göstermeli. Bu toplum Kenya’nın geleceği için hayati önem taşıyor.”
El Şabab’la mücadelede eğitim ve ekipman sağlayan Amerika, bölgede insansız uçaklarla hava saldırıları da düzenledi.
Ancak Atlantik Konseyi Afrika Merkezi Başkanı Peter Pham’a göre El Şabab’ın askeri yenilgiye uğratılması, örgütün tam olarak bitirildiği anlamına gelmiyor: “El Şabab, Somali’nin bazı bölgelerini kontrolu altına almak isteyen yerel bir örgüt olmaktan çıktı, uluslararası bir terör örgütüne dönüştü. El Şabab’la sadece orduyla değil, aynı zamanda polis gücü, istihbarat, sosyal, ekonomik ve siyasi kalkınma sağlayarak mücadele edilebilir.”
Dışişleri Bakanı Kerry, ziyareti sırasında Amerika’nın Kenya’daki mülteciler için 45 milyon dolar ek yardım yapacağını da açıkladı.
Kenyalı yetkililer de Kerry’ye El Şabab’ın Kenya’daki Dadaab mülteci kampını kullanarak saldırılar düzenlemesinden duydukları kaygıyı iletti.
