65'inci yılını kutlayan Avrupa Birliği barış ve kalkınma üzerine kurulu. Birliğin kurulduğu günlerde Yunanistan ve İspanya’daki işsizliğin uzun bir süre yüzde yirmibeş oranında kalabileceğini, ya da aşırı sağcı veya solcu partilerin siyasette etkinlik kazanacağını kimse tahmin etmemişti. Avrupa’nın ekonomik durgunluğu ve siyasi gerginliği artık bölgenin yeni normali sayılıyor.
Birçok uzmana göre Avrupa hala 2008’de yaşanan mali krizin etkisinde. Skype aracılığıyla konuşan Adriano Bosoni, küresel bir analiz şirketi olan Stratfor’da uzman.
Adriano Bosoni, “Mali kriz olarak başlayan ekonomik gerileme ciddi bir işsizlik sorununa dönüştü. Hükümetlerin aldığı tasarruf önlemleri seçmenle geleneksel siyasetçilerin arasını açtı. Bu da, Avrupa karşıtı, milliyetçi siyasi partilerle Brüksel’in önerdiği tasarruf politikalarını ve bu politikaları uygulayan hükümetleri eleştiren grupların ortaya çıkmasına neden oldu” diyor.
Bosoni, Avrupa’yı bir arada tutan unsurun kalkınma olduğunu ve zayıflayan ekonominin birliğin dağılmasına yolaçtığını belirtiyor. Bosoni’ye göre en çok tartışılan konu, Avrupa ekonomisini canlandırmak için yatırım mı yapılması yoksa reformlar yoluyla masrafların mı kısılması gerektiği.
Adriano Bosoni, “İtalya ve Fransa’ya göre sorunun çözümü için daha fazla harcama yapılması ve piyasalara para girişinin sağlanması gerekli. Ancak diğer taraftan Almanya öncelikle yapısal reformlara ağırlık verilmesi gerektiğini ve ancak bu sayede harcamaların önünün açılabileceğini savunuyor” şeklinde konuşuyor.
Washington’daki Ekonomik Strateji Enstitüsü kurucusu Clyde Prestowitz’e göre Avrupa’nın ekonomisi “Almanlaşmış” durumda:
“Avrupa’nın tamamı ihracata yönelik bir ekonomik modeli benimsiyor çünkü borçları çok yüksek. Almanlar, borcun arttırılması isteklerine karşı çıkıyor ve borcun finansmanını da yapmayacaklarını belirtiyor.”
Stratfor’dan Bosoni’ye göre Avrupa’nın güneyinde gündemde olan konular borç ve kalkınmayken, kuzeyindeki tartışmaların nedeni göçmenlik:
“Avrupa ülkeleri göçmenliğe, gerek ilticacılara, gerekse Suriye ve Afrika’dan gelen sığınmacılara, bunun yanında da Polonya, Romanya, Bulgaristan gibi Doğu Avrupa’dan gelenlere karşılar. Aynı durumu İsveç, İngiltere ve Hollanda’da görmek mümkün.”
Avrupa Birliği’nin temelleri İskoçya ve İspanya’daki ayrılıkçı gruplar nedeniyle zarar görmüş durumda. Ancak Prestowitz’e göre asıl kaygı konusu, Başbakan David Cameron öncülüğündeki İngiltere’nin iki yıl içinde AB üyeliği hakkında referanduma gidecek olması:
“İngiltere’de yapılacak bir referandum AB’yi karşısına alabilir; bu durumda da, AB’yi terketme fikri, ülkenin en temel görüşlü partisinin başbakanından çıkmış olacak.”
Bu yıl İngiltere, İspanya, Polonya, Danimarka, Finlandiya, Portekiz ve Estonya’da genel seçimler yapılacak. Uzmanlara göre bu ülkelerdeki seçim sonuçları Avrupa Birliği’nin temelini daha da zayıflatabilir. Yunanistan’da dün yapılan seçimleri komünistlerin kazanması AB’yi yeni adımlar atmaya zorlayabilir.