16 Mart 2020’de Corona virüsü salgını nedeniyle okulların kapanması ve uzaktan eğitime geçilmesiyle başlayan sancılı süreç belki de en çok lise ve üniversite giriş sınavlarına hazırlanan gençleri etkiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ilkokul ve anaokulu öğrencilerinin yanı sıra 8’inci ve 12’nci sınıfların da mümkün olduğunca yüz yüze eğitim alması için çeşitli kararlar aldı. Ancak salgının seyri bu öğrencilerin de okullarından uzun süre ayrı kalmasına neden oldu.
Bakanlık son olarak 8’inci ve 12’nci sınıf öğrencileri ve mezunları için isteğe bağlı açılan resmi okullardaki destekleme ve yetiştirme kurslarında, özel okullardaki takviye kurslarında ve 12'nci sınıflara yönelik özel öğretim kurslarında yüz yüze eğitimin 22 Ocak'ta başlamasını kararlaştırdı. Kurslarda eğitim devam ederken Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 8’inci ve 12’nci sınıflar için yüz yüze eğitimin 1 Mart’ta başlayacağını duyurdu.
“Yüz yüze eğitim daha verimli”
VOA Türkçe, bütün bu belirsizlik ortamında sınava hazırlanan öğrencilere yaşanan sürecin kendilerini nasıl etkilediğini sordu. Özel bir okulda okuyan ve Liselere Geçiş Sınavı’n (LGS) hazırlanan Nisan Damla Barış, yarı yıl tatilinde okulunun açtığı kursa devam eden öğrencilerden biri. Barış, “Bizim uzaktan eğitim sürecimiz iyiydi aslında. Neredeyse yüz yüze gibiydi. Ama tabii sürekli, uzun bir ekrana bağlı kaldığınız için o birazcık yoruyor sizi. Hem beyinsel olarak hem fiziksel olarak. O yüzden bence yüz yüze eğitim daha iyi. Ben hem daha çok seviyorum hem daha verimli olduğunu düşünüyorum” dedi.
Dersi derste dinlemenin çok önemli olduğunu vurgulayan Barış, “8'inci sınıf öğrencisi olarak bu biraz değişik bir süreç oldu. Ama siz çalışmak istedikten sonra kendinize o zamanı yaratabilirsiniz. Salgın beni özel olarak çok yormadı. Ama yine de bir online eğitime bir yüz yüze eğitime geçiş olmasa tabii daha güzel olurdu” diye konuştu.
Salgın ortamında yüz yüze eğitim yapmanın kendisini korkutmadığını belirten Barış, “Birçok önlem alıyoruz. Yemekhanede aralıklı oturuyoruz. Maskemiz olsa bile derslerde ya da teneffüslerde birbirimize çok yaklaşmıyoruz. Oyun oynayacağımızda bile eldiven ya da dezenfektan kullanıyoruz” dedi.
“Düzeni bozmamaya çalışıyorum”
LGS’ye hazırlanan öğrencilerde Deniz Saygılı da belirsizliklere uyum sağlamaya çalıştığını söyledi: “Bir eve gidiyoruz, bir okula geliyoruz. Kafa karıştırıyor. Yarın virüs daha çok yayılırsa yine evde olacağız. Ama eninde sonunda yine aynı sınav olacak. Düzeni bozmamaya çalışıyorum. Eğer düzen bozulursa ne olacağı belli değil. Bana kalsa yüz yüze eğitimi tercih ederdim. Yani insan bir insanın gözüne baktığında bile ne dediğini anlayabiliyor. Bu, teknolojiye çok yansımıyor. Yüz yüzeyken daha iyi anlaşılabiliyor.”
Saygılı yine de eğitime hangi yöntemle devam edilirse edilsin, çalışmak isteyen öğrencinin bunun bir yöntemini bulacağını da sözlerine ekledi.
Anne babalara düşen görev
Okulun Rehberlik Zümre Başkanı Yudum Bahar Yanık da sınav sürecinin zaten sancılı bir süreç olduğunu vurgulayarak LGS’ye yaklaşık 1,5 milyon, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) yaklaşık 2,5 milyon öğrencinin gireceğini hatırlattı: “Çok sancılı bir süreç, çok ciddi bir yarış. Bu yarışta çocuklar kendilerine yer bulmak için çok fazla çaba harcıyor. Aileler çocukları için çok fazla emek harcıyor. Kurumlar çok fazla yükün altında. Ama kontenjanların sınırlı olması nedeniyle sonuçta herkes mutlu olamıyor. Eğitimciler olarak bizim isteğimiz çocuklarla okullarımızda buluşmak. Bunun çok dahafaydalı olacağını biliyoruz. Çünkü çocuklar için burası sadece eğitim, öğretim gördükleri yer değil. Aynı zamanda sosyalleştikleri, hareket alanlarının çok daha geniş olduğu bir yer.”
Anne ve babalara da bu süreçte önemli bir görev düştüğünü hatırlatan Yanık, “Bütün gün bilgisayarın başına oturttuğumuz çocuğa ‘dersi dikkatli dinle, otur, çalış, soru çöz’ dediğimiz zaman anne, baba olarak görevimizi yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Bu, vicdanımızı da rahatlatan bir durum. Ama bu çocukların başka temel ihtiyaçları var. Ruhsal ihtiyaçları var, bedensel ihtiyaçları var. Bunların karşılanması adına uygun ortamları hazırlayıp hazırlamadığımızı sorgulamak zorundayız. Ebeveynlere düşen en büyük görev bence bu. Çocukların bir yaşam planı oluşturmalarına yardımcı olmaları gerekiyor. Bu planın içinde, ders programı da var ders çalışma ortamının hazırlanması da var. Ama arkadaşlarıyla geçirecekleri vaktin planlanması, spor aktiviteleri, dışarıya çıkıp oksijen almaları, uyku düzeni, beslenme düzeni de var” dedi.
Çocukların okudukları okula bağlı olarak günde altı ila dokuz saat ekran başında olduklarını kaydeden Yanık, ödevlerin de dijital ortamda verilmesiyle bu sürenin daha da uzadığına dikkat çekti. “Ekranın ruhu yok” diyen Yanık, salgın sürecinin herkese yüz yüze eğitimin önemini hatırlattığını vurguladı.
“Keşke maskeleri atabilsek”
Okulunun açtığı kursta yüz yüze eğitimle üniversite sınavına hazırlanan 12’inci sınıf öğrencilerinden Sude Özcan ise, “Açıkçası benim için adapte olmak başta zordu. Sadece benim için değil tüm arkadaşlarım için çok zordu. Çünkü bir evdeydik, bir okuldaydık. Şu an adapte olduk diyebilirim. Ama keşke sadece bir yönde ilerleyebilsek diyorum” diye konuştu.
Özcan, “Ben tabii ki arkadaşlarımla birlikte olmak isterim. Çünkü onlar beni her zaman motive eder, ben onları her zaman motive ederim. Okul ortamında bence her şey çok daha farklı. Daha verimli olduğu için tabii ki yüz yüze eğitimi tercih ederim” dedi.
Yaklaşık bir yıldır evlerde kapalı kaldıklarını hatırlatan Özcan, “Psikolojik olarak biraz çöküntüye geçmişim. Ama şu anda o durumu atlattım. Çünkü okula çok fazla gidip gelmeye başladık. Bu, benim psikolojimi yükseltti. Ama keşke tamamen evden dışarıya çıkabilsek ve şu maskeleri atabilsek” diye konuştu.
“Bence en zor durumdaki YKS öğrencileri biziz”
12’nci sınıf öğrencilerinden Mehmet Erinç de özel bir okulda okuduğu için kendini şanslı hissedenlerden: “Biz, fırsat eşitsizliğinin pozitif tarafıyız. Devletteki arkadaşlarımız çok daha kötü durumda. Tabi ki okula gidememek bizim çalışma disiplinimizi, ders çalışma rutinimizi, aile dinamiklerimizi etkiledi. Çok keyifli bir süreç değil açıkçası. Sadece ben değil bütün arkadaşlarımız çok zor bir süreçten geçiyor. Bence en zor durumdaki YKS öğrencileri biziz.”
Erinç, bu süreçte rehber öğretmenlerden büyük destek gördüklerini de sözlerine ekledi: “Genelde onlarla beraber programlarımızı yapıp çalışmalarımızı hazırlıyoruz. Fakat sizin de tahmin edeceğiniz gibi online süreç, yüz yüze süreç kadar aktif ve verimli geçmiyor. Online’dan okul, okuldan online’a adapte olmak kolay olmuyor. Konular bir anda dengeli giderken denge bozuluyor. Sonra o dengeyi tekrardan oturtmaya çalışırken belli bir zaman geçiyor ve siz geriliyorsunuz.”
“Öğrenciler belirsizlik duygusuyla baş etmeye çalışıyor”
YKS’ye hazırlanan öğrencilerin rehber öğretmenlerinden Ezgi Aslanyılmaz, sınava hazırlanan öğrencilerde zaten var olan kaygı durumunun salgın koşullarında daha da arttığını söyledi. Öğrencilerin belirsizlik duygusuyla baş etmeye çalıştığını kaydeden Aslanyılmaz, öğrencilerin gelecekle ilgili düşüncelere kendilerini fazla kaptırdığı zamanlarda onları bugün yapılması gerekenlere odaklanmaları için teşvik ettiklerini belirtti.
Bütün dünyanın zor bir süreçten geçtiğini hatırlatan Aslanyılmaz anne ve babalara da şöyle seslendi: “Her zor durumda olduğu gibi bu süreçte de birbirimize anlayışla yaklaşmak, birbirimizi anlamak, dinlemek, orta yolda buluşmak gerekiyor.”