Erişilebilirlik

Clinton ve Trump Dış Politikada da Zıt Uçlarda


ABD’de başkanlık kampanyaları iç politika konularına odaklansa da Donald Trump ve Hillary Clinton’ın dış politika konularındaki söylemleri de dikkat çekti. Adaylar dört konuyu gündeme taşıdı; ancak bir konu vardı ki üzerine yeterince konuşulmaması şaşırtıcıydı.

IŞİD’le Mücadele

Seçmenlerin gözünde ABD’ye yönelik olası bir terör saldırısı en önemli konulardan biri. Haliyle terör örgütü IŞİD’e karşı yürütülen savaş da seçim kampanyalarında önemli yer tuttu.

Konu, adayların karşı karşıya geldiği üç açık oturumda da gündemdeydi.

Adaylar, IŞİD tehdidinin radikal İslamcı terör mü yoksa radikal cihat mı olduğu üzerinde anlaşamazken, mücadele için planlarının daha iyi olduğu iddiasında.

Donald Trump, Hillary Clinton’ı dışişleri bakanlığı döneminde Ortadoğu’yu istikrarsızlaştıran politikaları nedeniyle IŞİD’in kurulmasına yardım etmekle suçluyor. Clinton ise Trump’ın dış politika konularında deneyimsizliğine, bilgisizliğine ve mizacına vurgu yapıyor.

Trump, IŞİD’i alt etme planını gizli tuttuğu için eleştiriliyor ama terörle nasıl mücadele edeceğinin ipuçlarını da veriyor. Müslümanlar’ın ABD’ye girişinin yasaklanması gibi tartışmalı bir öneri yaptı. Suriye’de Esat’ın devrilmesi ve IŞİD’le mücadele için muhalifleri silahlandırmak yerine ılımlı Arap ülkeleri ve Rusya ile işbirliğine gidebileceğini söyledi.

Rusya

ABD-Rusya ilişkileri, Soğuk Savaş’tan bu yana en soğuk döneminde ve adaylar da tümüyle zıt görüşlerdeyken, Rusya’nın, kampanya dönemi boyunca sıcak konulardan biri olması kaçınılmaz oldu.

Anlaşmazlık Trump’ın 2015 sonbaharında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e hayranlığını dile getirmesiyle başladı; Moskova’nın Suriye bombardımanını yoğunlaştırması ve Demokrat Parti’nin e-posta hesaplarına sanal saldırı iddiaları nedeniyle de derinleşti.

Trump, Rusya’nın e-posta saldırılarında parmağı olduğu iddialarını görmezden geldi ve Putin’in anlaşabileceği bir lider olduğunu söyledi.

Clinton ise Moskova’ya karşı daha sert bir tutum sergiliyor ve Trump’ı kayırmakla suçladığı Putin’e karşı çıkma çağrısı yapıyor. Clinton, Obama’nın ilk döneminde dışişleri bakanıyken Rusya ilişkilerde yeni bir sayfa açmayı desteklemişti. Putin’in 2012’de devlet başkanı olmasıyla bu yaklaşım değişti.

Clinton, ortak çıkarları gerektiren durumlarda Moskova ile birlikte çalıştı. Ancak Rusya’nın 2014’te Ukrayna’ya saldırısı ve Kırım’ı ilhakına karşı geniş yaptırım tehdidinde bulundu. Hatta Halep’te savaş suçu işledikleri iddiasıyla Rusya ve Suriye için soruşturma çağrısı yaptı.

Çin

Çin’le ilgili tartışmalar Pekin’in dünya ticaretindeki yeri, siber terör ve Güney Çin Denizi’ndeki askeri iddialar üzerinde yoğunlaşıyor. Adayların duruşları Rusya politikalarının tam aksi. Clinton, devreye girmeyi savunuyor; Trump tek taraflı olarak daha sert politikaları destekliyor.

Trump sürekli olarak Çin’in ABD’yi parçalamak istediğini, Çin’le ve başka ülkelerle ticaret anlaşmalarını yeniden müzakere edeceklerini söylüyor. Geçen Nisan ayında dış politika ağırlıklı bir konuşmasında, Çin’le ya ortak yarara dayalı bir ilişkileri olacağını ya da yolları ayıracağı uyarısı yapmıştı.

Clinton ise Çin’i düşman değil stratejik rakip olarak tanımlamaktan yana. ABD çıkarları için Pekin ile işbirliğini genişletmeye hazır ama gerektiğinde karşı çıkmaktan da yana. Geçen ay, Çin’e karşı bir füze savunma sistemi ile kurulması önerisi de bunun bir örneği.

NATO

68 yıllık ittifak, ABD’de nadiren tartışma konusu olurdu. Ancak bu seçim yarışında Donald Trump’ın ısrarla üzerinde durduğu bir konu oldu. Trump, NATO’nun faydalarını sorguladı ve diğer üye ülkeleri savunma alanında kendi paylarına düşeni yapmaya çağırdı.

Trump daha da ileri gitti ve Rusya’nın NATO’ya üye Baltık ülkelerine saldırsa, otomatik olarak yardım etmeyeceklerini de ima etti. Bu açıklama Avrupalı müttefiklerin tepkisini çekti.

Trump, Japonya ve Güney Kore’nin askeri yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, uzun yıllardır süren ittifaktan çekilme tehdidinde de bulundu.

Cumhuriyetçi adayın destekçileri bu yorumları önemsiz göstermeye çalıştı ancak Trump geri adım atmadı.

Clinton da NATO üyelerinin savunma konusunda daha fazla katkı yapması gerektiğinde hemfikir ama Trump gibi ittifak ile yolları ayırmaktan değil ABD’nin askeri ilişkilerini güçlendirmesinden yana.

Afganistan

Taleban’ın saldırılarının yoğunlaşmasına rağmen, Afganistan’da savaş, şaşırtıcı bir şekilde iki adayın da sık gündeme getirmediği bir mesele oldu.

ABD’nin en uzun savaşı olarak tanımlanan çatışma üç başkanlık oturumundan sadece birinde, Clinton’ın 11 Eylül saldırıları sonrası NATO’nun desteği konusunun içinde geçti.

Trump ise Nisan’daki tek dış politika konuşmasında, Afganistan’dan hiç bahsetmedi.

Başkanlık kampanyalarının başında ise üstünkörü yorumlar vardı. İki aday da Başkan Obama’nın Afganistan’da 10 binin altında Amerikan askerinin tutulması planını desteklediklerini ifade etti.

Clinton, dışişleri bakanlığı döneminde Obama’nın asker artırmasına destek vermiş ama sahada savaşmak yerine Afgan güçlerinin eğitimi için görevlendirilmeleri gerektiğini söylemişti.

Trump, asker sayısında artıştan bahsetmedi. ABD’nin Afganistan’ı 2001’de işgal etmesini korkunç bir hata olarak niteledi. Ancak Pakistan’ın nükleer tehdidine karşı Afganistan’da asker tutulmasının gerekli olduğunu söyledi.

XS
SM
MD
LG