Kasım ayında yayımlanan bir rapora göre, yüzü aşkın uluslararası firma Çin’deki pamuk endüstrisinin pamuğun nereden geldiğini “gizlemesi” nedeniyle, Şincan bölgesindeki Uygurlar'ın zorla çalıştırılarak ürettiği pamuk ürünlerini satma “riskiyle” karşı karşıya.
İngiltere’deki Sheffield Hallam Üniversitesi’nden Helena Kennedy Uluslararası Adalet Merkezi’nin hazırladığı “Pamuk Aklama, Xincan Pamuğunun Uluslararası Tedarik Zincirlerinde Nasıl Gizlendiği” başlıklı raporda, beş büyük Çinli iplik ve kumaş tedarikçisinin, Uygurlar'ın yaşadığı bölgelerden gelen pamukları kullandığı ifade ediliyor. Rapora göre tedarikçiler, yarı mamul ürünlerini uluslararası aracı üreticilere ihraç ediyorlar ve ardından bu üreticiler, ABD dahil tüm dünyadaki markalara son halini almış pamuklu ürünleri gönderiyor.
Raporda "Bu süreç üzerinden, Şincan pamuğunu yüzden fazla uluslararası markaya bağlayan olası tedarik zincirlerini haritalandırabildik" deniliyor.
Raporun baş yazarı ve İngiltere'deki Sheffield Hallam Üniversitesi profesörü olan Laura Murphy'ye göre, Çin pamuğunun yaklaşık %85'i, yerel yetkililerin Uygur halkını zorla çalıştırmakla suçlandığı Şincan'da üretiliyor.
Murphy, VOA’ye verdiği demeçte "Yerel yetkililer, insanları - bazen bütün köyleri - topraklarının kira sözleşmelerinden vazgeçmeye zorluyorlar ve sonra bu kişiler hükümet tarafından 'artık emek' olarak kabul ediliyorlar ve devlet destekli emek transferlerine karşı daha savunmasız hale getiriliyorlar” diye ekledi.
Son dört yıldır Pekin, bazı insan hakları örgütleri ve ülkeler tarafından, 1 milyondan fazla Uygur’u ve ülkedeki diğer Türk etnik azınlıkları, keyfi olarak Şincan'daki toplama kamplarında gözaltına almakla ve çoğunu zorunlu çalışmaya mecbur bırakmakla suçlanıyor.
Rapora göre, pamuğun işlendiği bazı tesisler “bir hapishanede ya da kampın içinde veya yakınındaydı.”
Çin, tesislerin gözaltı kampları değil, insanların yeni beceriler öğrendiği “mesleki eğitim merkezleri” olduğunu savunuyor ve ülkenin Uygurlar'a zorla çalıştırma dayatmadığını ve çalışma düzenlemelerinin sadece Uygurlar'a yardım etmeyi amaçlayan “yoksulluğu hafifletme” programları olduğunu ısrarla vurguluyor.
Bu yılın başlarında ABD, Uygurlar'ın pamuk ve domates gibi ürünlerin üretiminde zorunlu çalıştırılmasını gerekçe göstererek Çin'in Şincan Uygur Özerk Bölgesi'nden, tüm pamuk ürünlerinin ithalatını yasakladı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, daha önce yaptığı bir açıklamada da Uygurlar'ın zorla çalıştırılmasının, ABD de dahil olmak üzere bazı Batılı ülkeler tarafından Çin'in ilerlemesini kontrol altına almak için ortaya atılan “yüzyılın en büyük yalanı” olduğunda ısrar etti.
Ocak ayında düzenlediği basın toplantısında Zhao "ABD hem yalanlar üretiyor hem de yalanlarına dayalı olarak uluslararası ticaret kurallarını ve piyasa ekonomisinin ilkelerini ihlal etmek için korkunç adımlar atıyor" dedi ve Şincan meselesinin Çin'in iç işleri olduğunu söyleyerek başka hiçbir ülkenin müdahale etme hakkı veya ayrıcalığı olmadığını vurguladı.
Raporun yazarları, son iki yılın uluslararası ticaret ve gümrük verilerini kullanarak, Çin'in ihraç ettiği pamuk, iplik ve kumaşın %52'sinin Bangladeş, Sri Lanka, Vietnam, Filipinler, Hong Kong, Endonezya, Kamboçya, Hindistan, Pakistan, Kenya, Etiyopya ve Meksika’daki 53 aracı üreticiye sevk edildiğini tespit etti. Rapora göre sevk sonrası bu aracı üreticiler, 103 tanınmış küresel markaya pamuk bazlı hazır giyim tedarik ediyor.
Yine aynı rapora göre, tüm bu akışın sonucunda, uluslararası markaların çoğu, Uygurlar'ın zorla çalıştırıldığı malları "farkında olmadan satın alıyor olabilir."
Murphy, bu markaların zorla çalıştırma ekonomisini desteklemediklerinden emin olmak için tedarik zincirleri aracılığıyla hammadde kaynaklarını izlemeleri gerektiğini söyledi.
Murphy VOA'ye verdiği demeçte “Karmaşık tedarik zincirleri hammaddelerin kaynağını gizleyebilir” dedi ve "Bazen tedarikçiler kaynaklarını gizleyebilir veya farklı pamuk kaynaklarını birleştirebilir" diye ekledi.
Bazı şirketlerin Sincan pamuğunun ürünlerinde kullanılmasını engellemek için tedarikçilerinin ve alt tedarikçilerinin her birini aktif olarak araştırdıklarını söyleyen Murphy, "Uluslararası baskı, yeni araştırmalar ve ithalat mevzuatıyla, daha da zorlaşıyor olsa da bazı şirketler, bilmemeyi tercih eder" ifadelerini kullandı.
Ürünlerinin nereden geldiğini bilmeyen şirketler için hiçbir mazeret olmadığını söyleyen Murphy, "Bir tedarikçi, bir markaya nereden tedarik ettiğini söyleyemez ve bu tedariğin ikna edici kanıtını sağlayamazsa, marka o tedarikçiyle olan ilişkisini sonlandırmalıdır" dedi.