ABD, Suriye’deki IŞİD militanlarına para transfer ettiği iddiasıyla Rawi Ağı’nın Türkiye’deki bir üyesine, 29 Temmuz'da yaptırım kararı aldı. Yaptırım açıklaması, cihatçıların Suriye’deki eylemlerine mali kaynak sağlamak için Türkiye’yi kullanmayı sürdürdüğü endişelerini yeniden gündeme getirdi.
Iraklı bir aile tarafından kurulan Rawi Ağı ABD tarafından uzun süredir biliniyor. 1990’lı yıllarda bu grup Irak’taki Saddam Hüseyin rejimine yardım amacıyla kayıt dışı ödeme yöntemlerine başvurmakla ve resmi banka sistemlerini kullanmadan petrol alım-satımı yaparak uluslararası yaptırımları delmekle suçlanmıştı.
ABD Maliye Bakanlığı geçen yıl Kasım ayında Irak, Türkiye ve Belçika’da şirketleri olan altı kişiyi bu ağa üye oldukları gerekçesiyle kara listeye aldığında, Rawiler yeniden gündeme geldi. Günlük döviz işlemleri ve para transferi hizmeti veren bu kayıtlı firmalar, IŞİD’in dünya çapındaki destekçilerinin, örgütün Irak ve Suriye’deki eylemlerine mali kaynak göndermelerini sağlayan bir mekanizma sunuyordu.
ABD Maliye Bakanlığı geçen hafta Salı günü, Türkiye’de IŞİD aracılığı rolü üstlenen, Adnan Muhammed Emin El Rawi adlı kişiye yaptırım kararını açıkladı.
Bakanlığın açıklamasında, yaptırım uygulanan El Rawi’nin IŞİD’e “maddi ve teknolojik destek” sağladığı belirtildi. 2017 yılında koalisyon güçlerinin bir hava saldırısında öldürüldüğü belirtilen, örgütün eski finans sorumlusu Fawaz El Rawi’nin de aynı ailenin üyesi olduğu bilgisi de yer aldı.
Rawi ailesi devletlerce her ne kadar uzun süredir bilinse de, uzmanlar bu yeni yaptırımın, ABD’nin liderliğindeki IŞİD’in Finansmanıyla Mücadele Grubu’na (CIFG) dahil olan Türkiye’de bu ailenin neden hala faaliyet göstermeye devam edebildiği sorusunu gündeme getirdiğine dikkat çekiyor.
Türkiye hükümetiyse Amerika’nın Sesi’nin (VOA) konuyla ilgili sorularını yanıtsız bıraktı.
Merkezi Washington’da bulunan Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD) adlı düşünce kuruluşunda Türkiye uzmanı olarak görev yapan, eski CHP milletvekili Aykan Erdemir, “Rawi Ağı’nı ve diğer benzer grupları hedef alan bu yaptırımlar Türkiye’nin bu açıdan serbest ortamını, çeşitli cihatçı gruplarca nasıl istismar edildiğini yansıtıyor” dedi.
Türkiye’nin, ABD Maliye Bakanlığı’nın bir dizi yaptırımında hedef olan tek NATO üyesi ülke olduğuna vurgu yapan Erdemir bunun, ‘’Türkiye’nin cihatçı yapılar ve bireylere yaklaşımında ya ihmalkar ya da hoşgörülü davrandığının bir işareti” olduğunu savundu.
ABD Maliye Bakanlığı 2019 yılının Nisan ayında da IŞİD’e destek verdikleri gerekçesiyle dört Türk firmasına yaptırım uygulamıştı.
Maliye Bakanı Steven Mnuchin Temmuz sonunda yaptığı konuşmasında ABD’nin müttefiklerine dikkatli olma çağrısı yaptı ve “CIFG müttefikleri olarak bu küresel terörist grubunun küllerinden yeniden doğmamasını garantiye almak için uyanık olmalıyız” ifadelerini kullandı.
‘Hawala’ sistemi
Maliye Bakanlığı’nın yaptırımı ayrıca Suriye’deki El Hol mülteci kampında cihatçılara mali yardım aktarmak için yasa dışı ‘hawala’ sistemine dayalı bir işletmeyi kullandığı iddia edilen Faruk Hamud’u da kapsıyor. El Hol, Suriye’nin kuzeydoğusundaki ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolu altında.
Merkezi Amerika’da olan Western Union mali hizmet firmasına benzeyen ‘hawala sistemi’ Ortadoğu’da yurtiçinde ve ülkeler arasında nakit havalesinin resmi olmayan bir şekilde gerçekleştirilmesinde yaygın bir şekilde kullanılıyor. Bu sistem, binlerce doların dakikalar içinde sınırlar arası havale edilmesini sağlayan birbiriyle bağlantılı acenteler ağına dayanıyor.
SDG, Hamud’un Suriye’nin Irak sınırı yakınındaki Haseke eyaletinde bulunan kampta yürüttüğü iddia edilen yasadışı faaliyetlerden haberdar olup olmadıkları yönünde VOA’in yönelttiği sorulara yanıt vermedi.
ABD’nin Suriye’deki IŞİD gruplarına karşı etkin bir ortağı olan SDG, kampta güvenliği sağlayacak yeterli kaynaklarının bulunmadığıyla ilgili şikayetlerini birçok kez dile getirmişti.SDG hükümetlere, yabancı cihatçıların kampta yaşayan 11 bin aile ferdi arasındaki vatandaşlarını ülkelerine geri alma çağrısında bulunuyor.
Kampta kaçakçılık
El Hol kampı ayrıca Suriye’nin çeşitli bölgelerinden ve Irak’tan gelen yaklaşık 60 bin yurtlarından edilmiş kişiye ev sahipliği yapıyor. Kamp yetkilileri IŞİD üyelerinin ailelerini kamptaki diğer sığınmacılardan ayrı bir bölgede barındırdıklarını söylüyor.
Kampın IŞİD ailelerinin olmadığı bölümünde açık bir şekilde faaliyet gösteren en az iki ‘hawala’ ofisi bulunuyor. Merkezi Suriye’deki Rojava Bilgi Merkezi’nden araştırmacı Thomas McClure’a göre ise burada işlem gören nakit para sık sık kaçak yollardan kamptaki IŞİD ailelerine ulaştırılıyor.
Yabancı uyruklu kadınların dışarıdan para almasına izin verilmediğini belirten McClure, nakit ihtiyaçları olduğunda bunu, kampın marketindeki ‘hawala’ ofisinden, Suriyeli ve Iraklı kişiler aracılığıyla elde ettiklerini söylüyor. McClure’ın aktardıklarına göre, parayı ulaştıran kişiler belirli bir miktar komisyon da alıyor.
Bazı IŞİD ailelerinin dışarıdan aylık ortalama olarak 3 bin dolardan fazla bağış aldığı iddia edilirken, yerel haber sitesi Kuzey Basın Ajansı, kampta ortalama bir ailenin bir ayda bu miktarın onda birini harcadığını aktardı.
Bazı uzmanlara göre ‘hawala sistemi’ ayrıca kamptaki sığınmacılara insani yardım gönderme konusunda da kolaylık sağlıyor. Bu nedenle, bu sistemin tamamen ortadan kaldırılması yerine bu ofislerin IŞİD’e dışarıdan para aktarımını önleyecek şekilde işletilmesi gerektiği savunuluyor.
Araştırma amaçlı olarak kampı ziyaret eden Amerikalı uzman Anne Speckhard, VOA’e yaptığı açıklamada, ‘hawala’ yoluyla aktarılan paranın kamptaki kadınların ihtiyaçlarını giderebilme açısından çok önemli olduğunu ancak yüklü miktarda nakit transferinin yapılmaması için gerekli düzenlemelerin devreye sokulması gerektiğine vurgu yapıyor.
Washinton’dakiUluslararası Şiddet İçeren Aşırıcılık Çalışmaları Merkezi Direktörü Spechard’a göre, yüklü para aktarımları rüşvet ve kadınların kaçırılmasını da mümkün kılıyor.